Mezhepçiliği Lanetlemek ya da Gölge Boksu

RIDVAN KAYA

Ne hoş değil mi, mezhepçiliği herkes kıyasıya eleştiriyor! İyi güzel de, mezhepçiliği lanetlerken mezhepçilik yapanları gizlemek mi gerekiyor?

Müslümanlar arasında oldukça dikkat çekici bir söylem revaçta. Mezhepçiliğin İslam Ümmetinin karşı karşıya olduğu en büyük musibetlerden biri olduğu hususunda neredeyse herkes mutabık. Bu mevzuda adeta icma oluşmuş durumda!

Herkes ağız birliği etmişçesine mezhepçiliğin nasıl bir hastalık olduğunu vurgulayıp lanetliyor ama kimi ağızlarda, kalemlerde adeta bir gölge boksuna dönüşen bu sövüp, saymalar, yakınmalar ne hikmetse kimin mezhepçilik yaptığını netleştirmeye, bu hastalığın somut tezahürlerini açıkça ortaya koymaya geldiğinde stop edip, kalıyor!

Suç Belli ya Fail?

Bu çerçevede, İran’da düzenlenen Vahdet Konferansında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de çok güzel bir konuşma yapmış. Bu hastalığı ayrıntısıyla teşhis etmiş. Konferanstaki konuşmasıyla yetinmeyip, İran’ın ‘ruhani lideri’ Seyyid Ali Hamaney ile görüşmesinde de bu yaklaşımını ifade etmiş.

Duyarlılığından, açık sözlülüğünden ötürü teşekkürler ama genel, soyut ve adresi açıkça yazılmamış eleştirilerin, uyarıların muhataplarınca dikkate alınma ihtimalinin bulunmadığını Sayın Görmez de biliyordur! Türbe putlaştırıcılığıyla malul muhataplarının bir müddettir Esed rejimini en büyük türbe haline getirdiklerini ve bu uğurda Ümmeti karşılarına almaktan çekinmediklerini o da mutlaka görüyor olmalı!

Şüphesiz herkesin konumu gereği söyleyebileceklerinin bir sınırı olduğu belli ama yine de Sayın Görmez’den bu hususta daha somut, yaranın kaynağını doğrudan teşhis etmeye yönelik bir tutum takınmasını beklediğimizi hatırlatıyor; ortaya çıkan bu büyük zulmün adresini flulaştırmaya yönelik söylemlerden kaçınmanın her Müslümanın görevi olduğunun altını çiziyoruz.

Yavuz Hırsız Ev Sahibini Bastırır!

Samimi ama çaresizce ‘mezhepçilik illeti’nden bizar olanları bir kenara bırakıp, bilinçli bir tavırla mezhepçilik eleştirisini-yakınmasını zulme kılıfa dönüştürme çabası içinde olanlara geçecek olursak, ciddi bir zihinsel kargaşanın, kirliliğin inşa edildiğine şahitlik ediyoruz.

Irak ve Suriye’deki gelişmeler her gündeme geldiğinde ‘İslami camia’ içinde kimi yazarların, yorumcuların, siyasilerin kıyasıya bir mezhepçilik eleştirisine giriştiklerini görüyoruz. Altını çize çize bu durumun nasıl bir cahili hal olduğuna dikkat çekiyorlar. Şüphesiz genel manada yanlış değil söyledikleri ama bunların bir kısmı açıkçası “hak söyleyip batıl murad etme” tavrı içindeler.

Bunların ağızlarında ‘mezhepçilik yakınması’ Amerikan işbirlikçisi taifeci Irak ve Rus işbirlikçisi Esed yönetimlerinin suçlarını gizlemeye yarayan bir örtü adeta! Katledilenlerle, zulmedilenlerle, katillerin zalimlerin eylemlerini aynı çuvala doldurma tavrı içindeler. Bunun doğal sonucunun katilleri aklamak olduğu ise gayet net.

Samimiyetsizlikleri işgal olgusuna göz yumup, mezhepçilik meselesini IŞİD ile birlikte tartışmaya başlamalarından belli. Oysa Irak’ta mezhepçilik denilen berbat yemeğin işgalcilerle birlikte mutfağa girenlerin iktidar hırsıyla yaktıkları ateşte piştiğini herkes görüyor. Ve yine tüm vahşiliğine, ölçüsüzlüğüne rağmen son kertede IŞİD’in bir sebep değil, sonuç olduğu; işbirlikçi-taifeci, mezhepçi zalimliğin bir ürünü olduğu da çok açık.

İşte bunu kavrayamayacak kadar ahmak ya da doğrudan kirli hesaplar içinde olanlar mesela bugünlerde “Ramadi terör örgütünden kurtarıldı” diye başlıklar atabiliyorlar.

Amerikan uşağı, fanatik milisleri ve mezhepçi ordu güçlerini ‘kurtarıcı’ olarak sunma tavrı ister beyinsizlikten, ister zalimleri bilinçli kollama mantığından kaynaklansın, sonuçta zulmedenlerle aynı safta buluşulduğuna işaret etmekte. Tabi zalimlerin gizli-açık savunuculuğuna soyunanlar, beklendiği üzere Irak’ta yaşanan zulmü IŞİD sorunu ile başlatıp, bitirirken örneğin Tarık Haşimi gibi bir isme bile tahammül edilemediği gerçeğini görmezden geliyor, daha doğrusu gizlemeye çalışıyorlar.  

Baksanıza daha içlerinde bugüne kadar Esed katili ya da onun bir numaralı hamisi İran aleyhine tek kelime söz etmemiş sürüyle vicdansız var. Bir de hiç utanmadan “biz zaten bu Suriye olayı bir tuzak” demiştik diye tafra atıyorlar. Doğrudur Suriye gerçekten bir tuzak, apaçık bir fitne! Kimin haktan, kimin batıldan yana olduğunun netleştiği bir imtihan alanı! Aynen Filistin gibi, Mısır, Bosna ya da Çeçenya gibi, tıpkı Kerbela gibi!

İnce Taktikler, Tutarsız Tavır Alışlar

Hem ağızlarından vahdet kavramını düşürmeyip, hem de mezhepçilik bayrağını fetih ruhuyla hiç durmadan ötelere taşıma gayreti içinde olanları görüyoruz. Şam’ın, Bağdat’ın, Beyrut’un ardından Sana’nın da hakimiyetleri altına girdiğini iftiharla haykırıyorlar. Takiyyeyi bir kenara bırakıp maskelerini çıkarmışlar, niyetlerini gizlemiyorlar. Hüseyin nidalarıyla Yezid’in safında savaşıyorlar.

Buna karşın hiç yüksünmeden ve de utanmadan hala uyuma-uyutma taktiğini sürdürenleri görüyoruz. Evet, Esed’e, katil diyorlar ama Esed’in patronuna toz kondurmuyorlar. Bu şekilde mezhepçilik tehlikesinden kendilerini azade kıldıkları gibi, Ümmeti Muhammed’i de bihakkın uyarmış oluyorlar! Komik mi? Hayır, hiç sayılmaz! Sadece tiksinti ve utanç verici! 

Tam beş yıldır işlenen zulümlerin, insanlık suçlarının faturasını belirsiz öznelere, hayali varlıklara, öcülere kesenlerin kurnazlığına diyecek yok maşallah! Yakıp yıkılan şehirleri, işkenceleri, kimyasal katliamları itinayla gizleyenler ha bire mezhepçilik fitnesinden, belasından yakınıp durmaktalar.

En iyisi siz gidin o hikayeleri tepelerine hergün varil bombası yağan mazlumlara anlatın, sözleriniz mutlaka çok etkili olacaktır! Kim bilir belki gafillerin uyanmasına vesile olursunuz!

Sizin Miloşeviç’ten, Netanyahu’dan, Putin’den, Sisi’den ne farkınız var Allah aşkına! Onlar da zulümlerini örtmek için her fırsatta İslamcı terör, fundamentalizm, aşırılık vb. kavramları öne sürmüyorlar mıydı?

Suç Ortaklığına Hayır!

Evet, taktik aynı! Siz de Esed alçağına ya da suç ortağı, hamisi, sahibi HizbulEsed’e ve İran’a dönük her türlü suçlamayı, tavır alma çağrısını “aman mezhepçiliğe kapılmayalım” söylemiyle gizleme, geçiştirme tavrı içindesiniz. Uydurduğunuz birtakım teorilerin ardına saklanarak ya da komplocu zihin fukaralığınızın ürünü evhamlarınızı öne çıkartarak, katil, despot, tağuti bir rejime karşı Allah için izzetle, sabırla direnen, dişleriyle, tırnaklarıyla savaşan Müslümanlara karşı sistematik bir karalama kampanyası yürütüyorsunuz. Ve tüm bu ikiyüzlülüğünüzü mezhepçilik karşıtlığı adı altında meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz.

Eğer sizin bu tavrınız mezhepçilik karşıtlığıysa, mezhepçilik düşmanlığıysa biz böyle bir tavırdan beriyiz! Eğer katillere katil demek mezhepçilik suçlamasıyla itham edilmeye sebep oluyorsa, varsın biz mezhepçi olalım! Eğer zalimlerin zulmüne karşı sessiz kalmamak; hakkı gerekirse en yakınlarımızın aleyhine de olsa haykırmak mezhepçilikse, herkes bilsin ki, biz ‘mezhepçilik’ yapmaya devam edeceğiz!