Mehmetçik Gazzeye, milyonlar Kudüse!..

Gazze'de Birleşmiş Milletlere ait okulun bombalanmasından sonraki görüntülere baktınız mı? 40 kişinin hayatını kaybettiği saldırı sonrası görüntüler, günlerdir gördüklerimizden farklı değildi ama ben yine de baktım. Peki ya görmediklerimiz! Ya saldırılar sona erdiğinde göreceklerimiz!

Küçücük bedenlerin, bütün insanlığın günahının kefaretini ödercesine, sıra sıra dizildiği karelere uzun uzun baktım. “Günahları neydi” diye sorup durdum kendime. “Hangi büyük siyasetin, hangi yüksek çıkarın kurbanlarıydı” diye sordum. Hangi politik hesap, hangi çıkar ilişkisi, hangi ortaklık, hangi ahlak bu dehşeti meşrulaştırabilir? Neyin öfkesi insan ırkını bu denli kudurtabilir, sapkınlığa sürükleyebilir!

Bunu yapanların, hastalıklı bir ruh hallerine, insan ırkına duydukları nefretine, sapkınlığına dair bir şey söylemeye gerek var mı? Onların aslında kendilerinden nefret ettiği, insanların kendilerinden nefret etmesinden beslendiği açıkça ortada değil mi?

Görüntülere baktım ve hala İsrail'in önceliklerinden, güvenlik kaygılarından, ABD'nin adalet anlayışından, bölge ülkelerinin küçücük iktidar hesaplarından, Hamas'ın ilkel roketlerinden, Türk-İsrail ilişkilerinin öneminden, Türkiye'nin tepkisinin sert olduğundan bahsederlere “Allah belanızı versin” dedim.

Bu noktadan sonra, en temel insani ekseni kaybettikten sonra küresel ilişkileri, Mahmud Abbas'ın rezil iktidarını, Hamas'ın tasfiyesini, İsrail'in seçimini, Obama'nın Ortadoğu politikasını, Mısır'ın iktidar krizini tartışmanın ne anlamı var?

İnsan olduğumuzu unuttuktan sonra, bir topluluğun insan ırkına olan nefretini görmedikten sonra, ellerine devlet ve güç verilmiş bir azgın toplumun bütün ahlak kurallarını hiçe sayan teröründen sonra neyi nasıl tartışacağız?

Sadece Türkiye değil, bütün İslam dünyası infial halindeyken, bütün insanlık olanları algılamakta zorlanırken Türkiye'nin azimli, özverili çabalarını küçümseyenler, yargılayanlar, duygusal olmakla itham edenler, aşırı bulanlar, hangi zihni, hangi yüreği, hangi vicdanı, hangi aklı temsil ediyor? Hangi çıkarı, kimlerin önceliklerini temsil ediyor? İsrail'i açıktan savunamadıkları için, bu kadar da pervasızlığı göze alamadıkları için, Türkiye'nin ateşkesin sağlanması ve trajedinin durması için yapıp ettiklerini konuyu saptırarak, başka alanlara çekerek insanların zihnini detaylarla yönlendiriyorlar.

Türkiye'nin tavrı, kendi konumu, tarihsel sorumluluğu, geleceğe yönelik beklentileri ve hepsinin ötesinde insanlığın ortak vicdanını temsil ediyor. Yıllar yılı, pısırık liderlerin dar bakışlarına, vizyonsuzluklarına, özgüven yoksunluklarına, “ABD ne der” şeklindeki ürkekliklerine alışkın olanların, en önemlisi de, zihni böyle çalışanların bu tavrı anlamaları mümkün değil. Onlar için iktidarını kaybetme korkusuyla yaşayan Mübarek'in, ihanet üzerine saltanat süren monarşilerin, bölgedeki zalim rejimlerin İsrail korkusuyla terbiye edilenlerin tavrı tipik bir Ortadoğu ülkesi tavrı. Türkiye'den de aynısını istiyorlar. Türkiye'den de ABD'nin acımasızlığını, Avrupa'nın basiretsizliğini istiyorlar. Ama Türkiye artık ne Ortadoğu ülkesi ne de Avrupa ülkesi. Türkiye kendi yolunu çizmeye çalışan, buna gücü yeten bir ülke. Bu yeni duruma alışsalar iyi olacak.

İsrail basını, Türkiye'yi yargılayıp, İsrail'le ilişkilerinin bozulacağından dem vuruyormuş. Varsın bozulsun. Araplara düşman olan, İran korkusuyla yatıp kalkan İsrail'in Türkiye'yi kaybedecek lüksü var mı, önce ona baksınlar! İsrail'le “ortak çıkar” uzunca bir süredir yok, bitti, anlamıyorlar mı? Kuzey Irak'ta yapıp ettiklerini ne çabuk unuttuk.

Dünya değişiyor, bölge değişiyor, İsrail bölgedeki eski güçlü pozisyonunda geriliyor, ABD bütün dünyada nüfuzunu kaybetmeye doğru sürükleniyor. Yeni güçlerin dönemi başlıyor. Türkiye'nin bu hassas tutumunun sonuçlarını birkaç yıl sonra göreceksiniz. Birazcık sabredin! Ama aslında bu çıkışı, kamuoyunun inanılmaz hassasiyetini iyi tahlil edin. Bunlar sadece siyasi hesaplar değil. İnsanlığın ortak vicdanı temsil ediliyor. Temel budur!

Ne demiş Başbakan?

“Aslında bu dram İsrail'in uyguladığı ambargo sebebiyle aylardır sürüyordu. Yani 27 Aralık'tan önce başlamış olan bir süreç. Haziran 2008 anlaşmasıyla ateşkes ve ambargoların kaldırılması amaç edinmiş, Hamas anlaşmaya uymuş fakat İsrail ambargoları kaldırmamıştır.

İnsani yardımlarımızı göndermeye başlamıştık. Fakat bu yardımlarımız Gazze'ye ulaşamıyordu, sürekli görüşmelerle bekletilerek yardımları ancak ulaştırabiliyorduk.

Biz irade koyalım. 'Bekle gör' politikası yaklaşımı içerisinde olamazdık. Türkiye tarihinden gelen insani misyonu ön plana çıkartmak zorundaydı.

Bu işin siyasi istismarı olmaz. Dürüst olacağız. Devletler duygusal bir anlayış içerisinde, 'ben hükümete şöyle bir saldırayım bu halka hoş gelir' mantığı ile konuşmalar yapmak, ortaya bir şeyler atmak bu işlerde doğru değil.

Ehud Barak'a, Livni'ye sesleniyorum: Siz seçimi bırakın. Tarih sizi insanlık tarihine kara leke düşürdünüz diye yargılayacak. Biz dedeleriniz, ecdadınız kovulduğunuz zaman sizi bu topraklarda misafir eden Osmanlı'nın torunları olarak konuşuyoruz.

Ramallah Sınır Kapısı'nda yarım saat bekletilen bir başbakan olarak konuşuyorum. Bunu yapan kim, İsrail. Bunu yapan İsrail hala demokrasiden bahsediyor….” Bu sözler sadece alkışlanır!

“Mehmetçik Gazze'ye” sloganları boşuna atılmıyor bu meydanlarda. Bırakın Mehmetçiği, bir gün milyonlar Kudüs'e yürümeye kalkışırsa ne yapacaksınız!

YENİ ŞAFAK