Liberallerin Kızılelması var mı?

Mümtazer Türköne

Muhafazakâr demokratlarla liberal demokratlar arasına giren soğukluk, bir ayrışmanın başlangıcı mı?

AK Parti ile Taraf Gazetesi arasındaki gerilimi kastediyorum. Bu gerilim, yıllardır süregelen uyumu sona erdirir mi? Hiç sanmıyorum. Sebep, iki tarafın ortak paydasını teşkil eden 'demokrasi'nin, böyle bir lüksü kaldıramayacak kadar hassas durumda bulunması.

Liberalizm Türkiye'de hiçbir zaman kitlesel bir siyasî tutuma dönüşemedi. Galiba hiçbir zaman da bir halk tabanı bulamayacak. Liberalizm bir aydın duruşu. Toplumun tamamı için ortak çerçeveyi liberal değerler kolaylıkla oluşturuyor. İnsanları özgür bırakmak ve özgürlüğü yegane referans olarak kabul etmek, toplumsal ve siyasal düzeni herkesin kendisine içinde yer bulacağı kadar genişletiyor. En iyi siyasî düzen hangisi? Liberalizm bu soruya, 'bireysel tercihlere ve özgürlüklere saygı gösterelim' cevabını veriyor. Bireysel tercihler de muhafazakâr değerleri öne çıkartınca liberalizm, muhafazakârlığa nefes alacağı geniş bir alan açmış oluyor. Liberalizm, Mustafa Akyol'un dünkü yazısında açıkladığı gibi, tek başına bir siyasî proje değil.

Liberalizmin kitlesel bir siyasete dönüşememesinin sebebi, toplumu seferber etme yeteneğinin olmaması. Liberallerin bir Kızılelma'sı yok. AK Parti'nin ise var. Son zamanlarda AK Parti'ye yönelik sert eleştirilerin arkasında bu uçurum var. AK Parti, muhafazakâr değerler etrafında toplumu seferber ediyor; bu seferberliğin neredeyse her motifi liberalleri rahatsız ediyor. Çevre Bakanı Veysel Eroğlu'nun 'Türkiye'nin büyük hedefleri var. Dolayısıyla gençlerimizi bu ideallerle, bu ülküyle, bu Kızılelma ile yetiştirmemiz lâzım' sözünü, 'milliyetçilik' diye mahkûm ediyorlar. Toplumun önüne büyük hedefler koymanın neresi liberalizmin kutsal kitabına aykırı? Başbakan'ın sanayicilerin önüne koyduğu yerli otomobil hedefi, bir Kızılelma değil mi?

İçki Yönetmeliği, 'ucube' tartışması, 'demokratik açılım'ın seçim irtifaına inmesi ve yeni anayasa gündeminin geri plana itilmesi hep otokratik eğilimler olarak mahkûm ediliyor. Bir hüküm vermek için şu soruyu sormalıyız: AK Parti tam tersini yapsaydı ne olurdu? AK Parti'nin liberal bir parti olması mı gerekiyor?

Liberalizmin farklı çeşitleri var. Taraf liberalizmi, aslında sol bir liberalizm. Atilla Yayla gibi, pür liberteryenlere bu yelpazede yer bulunamaması, muhafazakârlıkla gerginliğe düşen liberalizmin Amerikan tarzı sol kanat liberalizmi olmasından. Sol gelenek darbe yanlısı olmasaydı, liberalizmin bu kanadı kendisini bütünüyle sol bir ideoloji olarak ifade edebilirdi. Nitekim referandum sürecinde solun kendi içinde yaşanan 'darbe yanlısı olanlar' veya 'Ergenekoncular' ile demokrasiden yana olanlar tartışması ve ayrışması, yelpazenin sol kanadında demokrasiye yer olmadığını gösterdi. Liberaller, muhafazakârlarla aynı yerde saf tutmak zorundalar. Türkiye normalleşene kadar başka çareleri yok.

Liberallerin AK Parti hükümetine verdikleri destek geçmişte kritik bir destek idi. Laikliği tehlikede görerek niyet sorgulamasına girişenler ve bu yolla darbe kışkırtıcılığı yapanların dengesini, liberallerin koyduğu ağırlık bozdu. Taraf'ın darbe karşıtlığı, bu yüzden çok etkili ve inandırıcı roller üstlendi. Laiklik endişesi olanların darbe tezgâhlarını deşifre etmesi toplumun ortalaması için etkileyici idi. Siyasetin reel şartları bugün farklı. AK Parti'nin liberallere ihtiyacı yok. Üstelik seçim var. O zaman ilişkiyi bir çıkar ilişkisi ve denge meselesi olarak ölçüp tartmamak gerekir. Liberallerin bir Kızılelma'ya ihtiyacı var. Bu Kızılelma, Yeni Anayasa'nın kendisi. Başbakan'ın 'Anayasayı halk yapacak' sözü, özgürlükçü değerler için güçlü bir taahhüt. Türkiye'nin liberal bir anayasaya ihtiyacı var. Muhafazakârlar da, muhafazakâr değil, liberal bir anayasa istiyor. Türkiye'yi bir arada tutacak özgürlükçü bir tutkalla her parçanın birbirine raptedilmesi lâzım.

O zaman liberal-muhafazakâr gerilimi bir yol ayırımı değil, geçici bir savrulmadan ibaret. Liberaller için tek çare: 'Durmak yok, yola devam.' m.turkone@zaman.com.tr

ZAMAN