Lenin ve Milliyetler Meselesi

Ayşe Hür

YANLIŞ TARİH . Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin Kafkasya politikasını Aliyev ipoteğine bağlayan Bakû konuşmasında 1993’te Ermenistan’la kara sınırımızın neden kapatıldığı konusunda yanlış bilgiler vardı ama “Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’de Bolşeviklerin eline düştüğünde söylediği gibi ‘Azerbaycan’ın gamı bizim gamımız, hoş bahtlığı bizim hoş bahtlığımızdır’...” ifadesi Başbakan Erdoğan’ın Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin tarihini de bilmediğini düşündürdü. Öte yandan, yeni yazarlarımızdan Roni Margulies’in (bu arada kendisine hoş geldin! diyorum) 13 mayıs tarihli ‘Kürtlerin boşanma hakkı’ başlıklı yazısında da tarihsel açıdan sorunlu bir yorum vardı.

BOŞANMA HAKKI .
Margulies özetle, Kürt meselesinin halli konusunda üç farklı yaklaşım olduğunu, birinci yaklaşımın devletin bölgeye yatırım yapması, eğitim götürmesi; ikinci yaklaşımın, önce emek-sermaye çelişkisinin sonra ulusal meselenin çözülmesi, üçüncü yaklaşımın ise ‘Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme haklarını, ayrılma hakkı dahil, savunmak’ olarak özetleyebileceği ‘Lenin’in yaklaşımı’ olduğunu belirtiyordu. Bu hakkı savunmakla ayrılmayı savunmanın aynı olmadığının altını çizen Margulies’e göre, Lenin’in yaklaşımı izlenirse Kürt meselesi daha kolay hallolurdu. Bu hafta, Erdoğan’ın ve Margulies’in birbiriyle ilintili iddialarını sorgulamayı amaçlıyorum.

***

1917 Bolşevik Devrimi’nin hemen ardından Lenin ve Stalin’in imzasını taşıyan ve “Rusya Müslümanları, Volga ve Kırım Tatarları, Sibirya ve Türkistan Kırgızları ve Sartları, Kafkas Ötesi’nin Türk ve Tatarları, Çeçenler ve Kafkas dağlıları, sizler!.. Camileri ve ibadethaneleri yıktırılmış, inanışları ve gelenekleri Çarlar ve Rusya’nın baskıcıları tarafından ayaklar altına alınmış olan sizler!.. Farisiler, Türkler, Araplar, Hintliler!..” diye devam eden ünlü çağrı, yüzyıllardır cahilliğe, yoksulluğa, baskıya, zorbalığa ve sömürüye mahkum edilmiş Doğu halklarına ilaç gibi gelmişti. Troçki de boş durmamış ve “Annam’ın, Cezayir’in, Bengal’in, İran’ın ve Ermenistan’ın işçi ve köylülerinin kurtuluşu ancak İngiltere ve Fransa’nın işçileri Lloyd George ve Clemenceau’yu devirdikten ve devleti ellerine geçirdikten sonra gerçekleşecektir” diyerek kurtuluş formülünü vermişti. Rosa Luxembourg’dan esinlenen bu Batı merkezli devrim fikri Komünist Enternasyonal’in Birinci Kongresi’nde aynen kabul edildi. Mayıs 1919’da “önümüzdeki bir yıl içinde bütün Avrupa komünist olacak” kehanetinde bulunan Komünist Parti Sekreteri Zinovyev, aynı yılın temmuzunda kehanetini “önümüzdeki temmuz uluslararası Sovyet cumhuriyetinin zaferini göreceğiz” şeklinde revize etti ancak 1919’da Spartakistlerin önderliğindeki Alman devriminin ezilmesiyle Avrupa proleteryasının bırakın Doğu’yu, kendini kurtaracak hali olmadığı anlaşılınca Bolşevikler gözlerini Doğu’ya çevirdiler.

Lenin’in Tezleri


Lenin’in, ilk uygulaması Anadolu’da yapılacak olan ‘Sömürgeler ve Geri Kalmış Ülkelerle İlgili Tezleri’ne göre geri kalmış ülkelerin komünist partileri milli burjuvaları önderliğinde verilen özgürlük hareketine destek vermeliydiler. Ancak devrimi ileri aşamaya götürmek üzere ittifak kurulan sınıflarla da kavgaya hazır olmalıydılar. Geri kalmış ülkelerdeki din adamlarına, reaksiyoner hareketlere ve Ortaçağ unsurlarına karşı da mücadele edilmeliydi. Buna bağlı olarak Avrupa ve Amerika emperyalizmine karşı kurtuluş hareketlerini hanların, toprak sahiplerinin, mollaların gücünü artırma çabasıyla birleştirmeye çalışan Pan Türkçülük ve Pan-İslamcılıkla da savaşılmalıydı. Nihayet emperyalistlerin ‘bağımsızlık’ vaadiyle ayarttıkları unsurlara kurulacak Sovyet Cumhuriyetler Birliğine bağlanmadıkları takdirde hiçbir zaman gerçekten bağımsız olmayacakları hatırlatılmalı ve ‘federasyonun çeşitli ulusların ezilen kesimlerinin geçici bir iktidar biçimi olduğu’ güvencesi verilmeliydi.

Moskova-Ankara hattı


Bolşeviklerle Kemalistler arasındaki ilk ilişkiler Temmuz 1919’da Ömer Lütfi’nin Bakû’ye, Fuat Sabit’in Moskova’ya gönderilmesi ile başlamıştı ama resmi ilişkiler 26 Nisan 1920’de Sovyet Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin’e gönderilen mektupla başladı. Mektupta emperyalistlere karşı Bolşeviklerle beraber çalışma, Türk kuvvetlerinin Gürcistan’ın ve Azerbaycan’ın Bolşevik yapılması yolunda gayret sarf edilmesi karşılığında para, erzak ve cephane hususunda yardım talep edilmekteydi. (Ancak geç kalınmıştı, çünkü Kızıl Ordu 28 Nisan 1920’de Azerbaycan’ı işgal etmiş ve Bolşevikleştirmişti.) O zamanlar Moskova ile Anadolu arasında doğrudan bağlantı yoktu, bu yüzden mektup ancak 1 Haziran’da yerine ulaştı. Çiçerin’in 3 haziran tarihli cevabında, Kürdistan, Lazistan, Batum bölgesi, Doğu Trakya ve Türk-Arap halklarının yaşadıkları toprakların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi ile mülteci ve göçmenlerin yerlerine dönmeleri gibi Türk tarafını endişelendiren hususlar vardı ama, gün pragmatik olma günüydü. 24 haziranda Kazım Karabekir, Azerbaycan’da Bolşeviklere karşı Türkçü bir hareket örgütlemeye çalışan Halil (Kut) Paşa’ya bu tavrını eleştiren bir telgraf çekti, Halil Paşa nedamet getirip Moskova’ya geçti (bu tarihten sonra Karabekir kendisine ‘Halil Yoldaş!’ diye hitap edecekti), 19 temmuzda Bekir Sami (Kunduh) başkanlığındaki bir Türk heyeti Moskova’ya ulaştı ve 24 ağustosta taraflar arasında bir dostluk anlaşması parafe edildi. Yıl sonundan itibaren Sovyet Rusya’nın para ve silah yardımı Anadolu’ya akmaya başladı.

Doğu Halkları’nın Bakû Kurultayı


Durum bu merkezde iken, 1-8 Eylül 1920 tarihlerinde Bakû’de Doğu Halklarının Birinci Kurultayı toplandı. Amacı ‘milliyetler meselesinin işçi sınıfının önderliğinde nasıl çözüleceğine dair yol haritasını hazırlamak’ olan kurultay, Zinovyev tarafından “yoldaşlar, kardeşler, sizi İngiliz emperyalizmine karşı kutsal savaşa çağırıyoruz!” diye açıldığında patlayan alkış ve tezahürat sağanağı neredeyse şehrin en ücra köşelerinden bile duyulmuştu. Zinovyev’in ‘Dünya tarihindeki en önemli olay’ olarak nitelediği kurultaya 3.280 delege bekleniyordu, ancak 37 milletten 1891 delege katıldı. Tutanaklara göre 469 Azeri, 461 Kafkasyalı, 322 Türkistanlı, 197 İranlı ve Farisi, 157 Ermeni, 100 Gürcü, 104 Rus ve 235 Türk delegeye karşılık, koskoca Çin ve Hindistan’dan sadece 22 kişi vardı. Tutanaklara ‘Kürt’ olarak geçen sekiz delegeden biri, daha sonra Azadi örgütünde görev alan İsmail Hakkı Şaweys idi; diğerleri ise büyük ihtimalle Türkiye dışındandı.

Ancak, tertip heyeti başkanı ‘ak saçlı’ Bayan Stasova’nın raporuna bakılırsa, delegelerin çoğu, siyasi bilinçten yoksundu ve Bakû’ye halı, deri ve benzeri mallarını satın alacak yeni müşteriler bulmak ümidiyle gelmişlerdi. Azerbaycan heyetinin çoğunluğunu ise mallarının müsadere edilmesini önlemek için kamufle olmaya çalışan büyük toprak sahipleri oluşturuyordu. Bir İngiliz ajanı raporuna “Rusça, Azerice, Türkçe ve Farsça dışındaki dilleri bilmeyen delegeler konuşmalardan çok birbirlerinin kıyafetleri ve silahları ile ilgileniyorlar, geri kalan zamanlarda ise uyukluyorlar” diye yazmıştı.

Enver Paşa’nın gördüğü itibar


Türklerden adı bilinenler arasında Mustafa Suphi, Süleyman Nuri, Tahsin Bahri ve İsmail Hakkı ve kardeşi Naciye Hanım gibi komünistler, Dr. İbrahim Tali (Öngören), Trabzon Mebusu Hafız Mehmet, Erzurum Mebusu Cevat (Dursunoğlu) ve Süleyman Necati (Albayrak) gibi Ankara’nın temsilcileri, Halil (Kut) Paşa gibi hem Ankara hem İttihatçılarla ilişkisi olanlar, Albay Arif ve Teğmen Asım gibi Kazım Karabekir’in gözlemcileri, Bahaettin Şakir, Azmi, Küçük Talat (Muşkara), ‘Yenibahçeli’ Nail gibi eli kanlı İttihatçılar vardı.

Ama en ilginç delege, Fas, Cezayir, Tunus, Trablus, Mısır, Arabistan ve Hindistan İhtilal Teşkilatları Birliği’ni temsil ettiğini söyleyen Enver Paşa’ydı. Dahası Enver Paşa ve İbrahim Tali, Bakû’ye Zinonyev’in treni ile gelmişlerdi. Başında papaklarıyla Enver Paşa ve 30-40 kişilik ekibi delegeler arasında büyük heyecan yaratmış, Müslüman delegelerin Enver Paşa’nın atını havaya kaldıran, ellerini ayaklarını öptüğünü gören Zinovyev, “Anlaşılan büyük bir aydınlanma hamlesi yapmamız gerekiyor” diye mırıldanmıştı.

Enver ve İbrahim Tali konuşturulmuyor


Kurultay’ın ikinci ve üçüncü gününde Efendiyev, Gayderhanov, Narbutabekov, Korkmazov gibi Azeri ve Dağıstanlı komünistler, İttihatçıların 1917-1918’de Kafkasya’da bağımsızlık hareketlerini bastırmadaki rollerini eleştiren konuşmalar yapmıştı. Enver Paşa 4 eylülde akşam oturumuna katıldı. Azerbaycan delegesi olarak katılan Şevket Süreyya’nın (Aydemir) anlattığına göre Enver Paşa ile Zinonyev arasında kısa bir konuşma geçtikten sonra, Enver Paşa arkasında bir tomar kâğıt bırakarak dışarı çıkmıştı. Bu kâğıtlardan bir bölümü İbrahim Tali’nin bildirisi, diğer bölümü, Orta Asya’ya yayılma hayali kurarken koca bir imparatorluğu tarihe gömdüğünü unutan Enver Paşa’nın ‘İngiliz emperyalizminin ezdiği Türk köylüsü ve işçisinin temsilcisi’ sıfatıyla kongreye yazdığı mektubun metniydi. İçinde bol sayıda ‘Yoldaşlar’ lafı geçen mektubun okunması sırasında Türk komünistleri ‘Halk Mahkemesi’ne!” diye bağırdılar ancak mektubun Türkçesini, Enver Paşa’nın en şiddetli muhaliflerinden olan komünist Mehmet okudu. Kısacası sapla saman birbirine karışmıştı...

Lafta kalan dilekler


Bakû Kurultayı’nın “Doğu’nun Müslüman Halklarına Çağrı” başlıklı sonuç bildirisinde kendilerine seslenilen 12 Doğu halkı arasında Kürtlerin adı yoktu. Enternasyonalin daha önceki bildirilerinde de Kürtlere sadece bir kere, o da 1915 Ermeni Tehciri’ndeki rollerinden dolayı değinildi. Kapanış konuşmasını yapan Macar komünisti Belá Khun ve Zinovyev bunun son değil ilk kurultay olduğunu ateşli biçimde tekrarladılar. Ama bu öngörü hiçbir zaman gerçekleşmedi. Komünist Enternasyonal’in en şık işlerinden biri olan Bakû Kurultayı ezilen halkların ilk ve son buluşması oldu. Çünkü kurultayla Britanya İmparatorluğu’na gözdağı vermeye çalışan Bolşevikler hem emperyalizme karşı koymanın o kadar da kolay olmadığını hem de Batı yardımı olmadan kalkınamayacaklarını çabuk fark etmişler, İngilizler ise Bolşeviklerin Asya’nın Müslüman halklarını yanlarına çekerek Britanya İmparatorluğu’nun altını oyabileceğini hissetmişlerdi.

Nitekim İngilizlerin müdahalesine meydan vermekten korkan Sovyetlerin tavsiyesi üzerine, 22 Ekim 1920’de İran Komünist Partisi “İran’da proletarya devrimi, burjuva devriminin tamamlanmasını beklemeli!” diye fetvayı verdi ve hikâyesini aşağıda okuyacağınız İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarihe gömüldü.

Sovyet-Britanya Ticaret Anlaşması


Sıra İngilizlerle Rusların birbirlerinin elinden alamayacaklarını anladıkları Asya’yı etki alanlarına bölmelerine gelmişti. Bunun için taraflar 16 Mart 1921’de bir ticaret anlaşması imzaladılar. (O yıl Rusya’da büyük bir kıtlık yaşanmıştı.) Anlaşmanın koşulları arasında İngilizlerin Sovyetlere karşı, Sovyetlerin de Doğu’da, Afganistan ve Hindistan başta olmak üzere İngilizlere karşı propagandaya son vermesi vardı. Böylece Türkiye’de Mustafa Kemal, Afganistan’da Amanullah Han, Çin’de Çan Kay Şek gibi milliyetçi liderler başa geçerken bu ülkelerdeki sosyalist hareketler ezildi. 4 Ağustos 1922’de, Türkistanlıları kurtarmaya soyunan Enver Paşa Tacikistan’da öldürüldü. Moskova’da kendi ‘İttihat ve Terakki’ örgütlerini kuran Sultan Galiyev, Zeki Velidi Togan, Turar Rıskulov, Tursun Hocayev, Ahmet Baytursunov, Veli İbrahimov ve Feyzullah Hoca gibi İslamcı-Türkçü önderlere boylarının ölçüsü verildi. Ve bunların hepsi Lenin’in sağlığında oldu.  

Cengeli Savaşçıları ve Mirza Küçük Han’ın Kesik Başı


Lenin’in Tezleri’nin nasıl uygulandığına dair zihin açıcı bir diğer örnek İran’da yaşanmıştı. İran’daki Meşrutiyet hareketinin 1907 senesinde Rusya ve İngiltere tarafından kanla bastırılıp İran’ın bu iki ülke arasında paylaşılmasının ardından İranlı ihtilalciler Mirza Küçük Han’ın önderliğinde Geylan Bölgesi’nde toplanmışlardı. Mirza Küçük Han’ın ilk gençlik yıllarında hem Kafkaslar üzerinden gelen fikir akımlarıyla, hem de klasik ulema çizgisinde yer alan Takizâde, Devletâbâdî ve Musavât gibi bağımsızlıkçı aydınlardan etkilenmişti. Mirza Han’ın başını çektiği Cengeli Hareketi’nin düsturlarını dört cümle ile özetlemek mümkündü: Yabancı güçleri vatan topraklarından çıkarmak, emniyet ve güvenliğin tesisi, adaletsizliğin ortadan kaldırılması, şahsi menfaat ve istibdat ile mücadele.

‘Hüsn-ü Musa’ tüfekleri


Cengeli savaşçıları (Farsçada ‘jengel’, sık ağaçlı ve ormanlık yer anlamına geliyordu. Savaşçılar, Geylan bölgesindeki balta girmeyen ormanlarda saklandıkları için bu ismi almışlardı.) ormanda uzun süre kaldıkları için uzayan saç ve sakalları yüzünden hırpani bir görünüme sahiptiler. Başlarında siyah keçe külah, üzerlerinde çuha pantolon, ayaklarında manda derisi ayakkabı, ellerinde bir değnek ve omuzlarında Hüsn-ü Musa dedikleri tüfeklerle geziyorlardı. Mirza Küçük Han’ın kıyafeti de aynıydı.

Enver Paşa ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın özel ilgisi


Cengeli savaşçıları elbette, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) dikkatini çekti. İTC’nin desteğini göstermek üzere, Osmanlı-Rus harbinde, Rus ordularına karşı uzun süre savaşmış olan Hüseyin Efendi, Geylan’a gönderildi. Hüseyin Efendi, yanında Mirza Küçük Han’a dua ile teslim edilmek üzere bizzat Enver Paşa’nın talimatı ile hazırlanan 300 tüfek, bol miktarda mermi, bir koltuk saati, altın ve mücevherlerle süslü kılıç ve bir Kuran-ı Kerim götürmüştü. (Mirza Küçük Han, bu Kuran-ı Kerim’i hep yanında taşıyacaktı.)

Aslen Tebrizli olan Teşkilat-ı Mahsusa mensubu Hüseyin Efendi, Cengeli savaşçıları ile birlikte Rus cephaneliğine düzenledikleri bir baskın sırasında savaşarak öldü. Fakat İTC’nin Cengeli Hareketi’ne yardımları devam etti. Teşkilat-ı Mahsusa subaylarından Binbaşı Yusuf Ziya Bey, Yüzbaşı Yakup Bey, Ömer Efendi ve Osman Efendi zaman içinde bölgeye geldiler. 1917’ye gelindiğinde Cengeli savaşçıları kuzey İran’ın en büyük gücü haline gelmişlerdi. Aynı yıl gerçekleşen Bolşevik İhtilali ardından İngilizlere yakın olan Şah iktidarını devirme olasılığı ortaya çıkanca, İran’daki muhalifler arasında Rus karşıtlığının yerini Rus sempatizanlığı aldı. Nitekim kaç yıl sonra, Rasnalnikov önderliğindeki Kızıl Ordu donanmasının Hazar kıyısındaki Enzeli’de dalgalandırdığı kızıl bayrağa, Mirza Küçük Han’ın destek vermesiyle Mayıs 1920’de İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi.

İslamcı-komünist işbirliğinin hazin sonu


Ancak, 21 Şubat 1921’de, emrindeki 1.200 askerle Tahran’a giren Albay Rıza Han 140 yıldır iktidarda olan Türk asıllı Kaçar Hanedanı’na son verince Geylan’ın kaderi değişti. Darbe hükümeti, Sovyet yönetiminin sempatisini kazanmak için ilk olarak 1919 senesinde imzalanan İran-İngiliz Antlaşması’nı iptal etti. Mirza Küçük Han’ın Tahran’a yaptığı başarısız hamleden sonra, Albay Rıza, Cengeli savaşçılarını dağıtmak ve Mirza Küçük Han’ın başını almak için ordularını Geylan içlerine sürdü. Rıza Han’ın birlikleri o güne dek Cengeli Hareketi’ne destek için bölgede tampon vazifesi gören Kızıl Ordu ile karşılaştığında durum ‘Lenin’in Tezlerine’ göre gelişti. Kızıl Ordu, Albay Rıza Han’ın askerlerinin önünü açtı ve Cengeli savaşçıları tasfiye edildi. Mirza Küçük Han, teslim olmadı ve yanında bir arkadaşıyla Cengeli içlerine doğru ilerledi. Kendisine ulaşıldığında soğuktan donarak hayata veda etmişti. Rıza Han’ın askerleri, başını gövdesinden ayırdılar ve uzun süre teşhir ettiler... Böylece bu ilk ve son İslamcı-komünist işbirliği tarihe gömüldü.

Birbirini boğazlayan milletler


Şu anda, Bakû Kurultayı’na katılan ülkelerde durum ne derseniz; Lenin’nin ‘geçici’ dediği federasyondan 80 yıl sonra ayrılmayı başaran ülkelerin durumu hiç parlak değil. Dağlık Karabağ ve Nahçıvan yüzünden çatışan Ermenistan ve Azerbaycan; bağımsızlık peşindeki Abhazya, Acaristan, Güney Osetya’sı ile dağılmak üzere olan Gürcistan; Tacikleri ‘Persleşmiş Özbekler’ olarak niteleyen ve Fergana vadisinin tümü ile Güney Kazakistan ve Doğu Türkistan’ı talep eden Özbekistan; Kuzey Afganistan’daki Tacik bölgeleri ile Farsça konuşulan Özbek kentleri Buhara ve Semerkand’ı kapsayan Büyük Horasan Devleti’ni düşleyen Tacikistan; bağımsızlık uğruna nüfusunun yarısı telef olmuş Çeçenistan; taassupla boğuşan İran; sosyalist güçleri iğdiş edilmiş olan ve yıllardır ‘Kürt Meselesi’ ve ‘Ermeni Meselesi’ ile uğraşan Türkiye... Bu tablonun suçunu Stalin’e atmak adettir ama bence Lenin’in de sorgulanması gerekir.

Özet Kaynakça:
Birinci Doğu Halkları Kurultayı Bakü 1920 (Belgeler), Kaynak Yayınları, 1999; Nermin Menemencioğlu-Streater, “Enver Paşa ve Doğu Halkları Kurultayı”, Tarih ve Toplum, S. 88, Nisan 1991, s. 46-50; Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, 1967; Muhammed Rashid Rida, “Socialism, Bolshevism and Religion”, Contemporary Arab Political Thought(Yay. Haz. Anouar Abdel-Malek), Londra, 1983, s. 156-159; Stephen White, “Communism and the East: The Baku Congress, 1920”, Slavic Review, XXXIII, 3(1974): 492-514; Halit Kakınç, Sultan Galiyev ve Milli Komünizm, Bulut Yayınevi, 2003; Peren Birsaygılı, “İran Cengeli Hareketi ve Teşkilat-ı Mahsusa” http://www.haber10.com/makale/8200. (Bu yazıya dikkatimi çeken okurumuz Celal Sancar’a teşekkür ederim.)

TARAF