Kürtlerden ne istiyorsunuz?

Ahmet Altan

Yeni yılın ilk saniyelerinde İstanbul’un üstünde havaifişekler patlamaya başlayınca yüzüm kızardı.

Öfke ve utanç duydum.

Bir katliamın kurbanı olan otuz beş insanını daha yeni toprağa vermiş bir toplumun sevinçli kutlamaları doğrusu ya bana ağır geldi.

Sahte bir yastan, kimsenin eğlenmemesinden söz etmiyorum ama “biz bu ölümlere hiç aldırmıyoruz” diye bağıran gösterişli kutlamalar en hafif deyimiyle izansızlık.

Türkiye’nin gerçeğini görmek için çok basit bir soru sormak yeterli:

“Eğer PKK otuz beş sivil Türk’ü yılbaşından iki gün önce bir otobüsün içinde havaya uçursaydı bu kutlamaları aynen böyle yapacak mıydınız?”

Hepimiz biliyoruz ki yapmayacaktınız.

Zaten bütün mesele, Türklerin zihninde kendileri için başka, Kürtler için başka ölçülerin ve değerlerin bulunması değil mi?

Kürt sorunu denen şey bu kadar yalın.

Bu ülkede Türkler için ölçüler başka, Kürtler için ölçüler başka.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Uludere’deki cenaze törenine devletten, Türk vatandaşlardan kimse katılmayınca, “Biz bölündük, burası Kürdistan” derken çok haklıydı bence.

Bu yalnız bırakılan cenazeler, bu gösterişli kutlamalar, bu aldırmazlık, Türklerin zihnindeki bölünmeyi açıkça ortaya koyuyor.

Ne yaşamına, ne ölümüne aldırdığınız bu insanlardan ne istiyorsunuz?

Ne istiyorsunuz Kürtlerden?

Leyla Zana, “Referandum yapalım, özerklik mi, federasyon mu, ayrılık mı ortaya çıksın” deyince, “savaş meydanına gel de al” deyip silahı gösteriyorsunuz.

“Eşit olalım” dediklerinde, “Kürtlerin anadilde eğitim yapması ülkeyi böler” deyip kendi çocuklarınıza tanıdığınız hakları Kürt çocuklarına tanımıyorsunuz.

Eşit olmuyorsunuz, ayrılmıyorsunuz, acılarını paylaşmıyorsunuz.

Nedir istediğiniz?

Ne istediğiniz aslında açıkça görülüyor, siz efendi olmak, Kürtleri de köle yapmak istiyorsunuz.

Kürtler köle olmayacak.

Asla gerçekleştiremeyeceksiniz bunu.

Bu bencilliğiniz, bu kibriniz, bu nobranlığınız, bu hoyratlığınızla öyle nefret tohumları ekiyorsunuz ki Kürtlerin yüreğine, böyle giderseniz bu ülkede savaş hiç bitmeyecek.

Neden anlamıyorsunuz?

Kürtler dağlara isyanını, öfkesini, “bu aşağılamaya” karşı direnişini göstermek için çıkıyor.

Bunun için ölümü, ölmeyi, öldürmeyi göze alıyor.

O insanları öldürüyorsunuz, özür dilemiyorsunuz.

O insanları öldürüyorsunuz, aldırmıyorsunuz.

Türkler öldüğünde ağlıyor, Kürtler öldüğünde havaifişekli kutlamalarda gülüyorsunuz.

Otuz yıldır bu insanlar dağa çıkıyor.

Niye çıktıklarını sanıyorsunuz?

“Kandırıldıklarını” söylüyorsunuz, kandırılmıyorlar, kendi iradeleriyle, öfkeleriyle, Türklere var olduklarını, haysiyet sahibi olduklarını, köleliği kabul etmediklerini göstermek için çıkıyorlar dağlara.

Siz kendinizi değiştireceğinize Kürtleri değiştirmeye, onları bu “ikinci sınıf vatandaşlığa” razı etmeye çalışıyorsunuz, korkutmaya uğraşıyorsunuz.

Korkutamazsınız.

Sen geleceksin anamı, babamı, çocuğumu, kardeşimi öldüreceksin, bir özür bile dilemeyeceksin, benim acıma, üstelik de senin neden olduğun acıma hiç aldırmadan kutlamalar yapacaksın, beni kederimi saklamaya zorlayacaksın, öfkemi dile getirirsem bana “isyankâr, nankör” diyeceksin, beni alıp mahkemelere götüreceksin, tutuklayacaksın, mahkûm edeceksin, “bizi bu kadar da istemiyorsan ayrılalım” dersem bana silahını, ordunu, uçağını, tankını göstereceksin, eşit olmayı reddedeceksin sonra da “niye dağa çıkıyorsun” diye soracaksın.

Niye çıktığını anlamıyor musunuz gerçekten?

Bu yaşananlara bakıp da Kürtlerin dağlara çıkmasını anlamayan biri haysiyetten, gururdan, onurdan nasibini almamış biridir, Kürtlerin dağlara çıkmasını anlamayan biri kendisine böyle davranıldığından sesini çıkarmayacak, sinecek, korkacak, onursuzluğa razı olacak biridir.

Kürtlere saygı göstermeyecekseniz, ayrılın.

Ayrılmak istemiyorsanız Kürtlere saygı gösterin.

Onlar yas tutarken İstanbul’un her yanında havaifişekler patlatarak barışı ve huzuru bulamazsınız.

İstanbul’da patlayan o rengârenk fişekler ülkenin her yanına simsiyah bir acı olarak dökülür, hep birlikte o acıdan payımızı alırız.

ahmetaltan111@gmail.com

TARAF