Kürt mahallesinde Biden coşkusu

M. HASİP YOKUŞ

ABD'de Kasım ayında başlayan ve gergin bir atmosferde devam eden seçimler Joe Biden’in 21 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturmasıyla neticelendi. Enformasyon imkânlarının da artmış olması sebebiyle aradan geçen bu üç aylık sürecin neredeyse tüm aşamalarından işin magazin kısmı da dahil olmak üzere haberdar edildik. Amerika seçimlerinin gündemi bu denli işgal etmesi takdir edersiniz ki seçim süresince yaşanan tuhaflıklar sebebiyle değil, sözünü ettiğimiz ülkenin dünya siyasetindeki ağırlığı sebebiyledir. Bilindiği gibi Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra oluşan tek kutuplu dünyanın patronluğu bu ülkenin uhdesine geçti. Halihazırda ne birlik olan Avrupa, ne Sovyet mirasına konan Rusya, ne de devasa bir sanayi ve imalat merkezine dönüşen Çin, tüm eksik ve zaaflarına rağmen ABD’nin bu siyasi nüfuzunu dengeleyebilecek durumda değil. Hal böyle olunca da birçok ülke ABD’deki yönetim değişikliğinin kendi paylarına yükleyeceği muhtemel faturanın getiri ve götürüsünü hesaba katarak hareket etmek durumunda kalıyor.

ABD’nin gücünü gereğinden fazla abarttığımı haklı olarak düşünebilirsiniz ancak züccaciye dükkanına giren fil misali girdiği her yere yıkım ve tahribattan başka bir şey götürmediğine ayn-el yakin tanık olduğumuz bu kontrolsüz güç yanı başımızda durduğu sürece rahat bir uyku uyumamız, uyusak bile güzel rüyalar görmemiz mümkün görünmüyor.

Seçimleri Biden’in kazandığının kesinleşmesi sonrasında ihtiyatlı bir sessizlik söz konusu. Ancak, siyasi istikrarsızlığın en yoğun olarak yaşandığı, satranç tahtası misali üzerinde enva-i çeşit hamle ve oyunların sahnelendiği Ortadoğu coğrafyasında bu ihtiyatlı sessizlik, yeni iktidarın bölgeye dair ajandasının henüz belirsiz olması sebebiyle daha derinlerde haklı bir endişeyi barındırıyor.  Mizacından gelen dengesizliğe rağmen Trump’un neyi yapıp neyi yapmayacağı aşağı yukarı belli olmuştu.

Amerikan politikası küresel bazı lobi ve şirketler tarafından mı, seçim sonucunda başkanlık koltuğuna oturan kişiler tarafından mı belirlenir sorusu sıkça tartışılıyor. Aslında bu sorunun kolaylıkla verilebilecek bir cevabı da yok. Dahası, bu cevapların bizler açısından bir ehemmiyeti de yok. İster başkanlar eliyle ister lobiler eliyle olsun ABD’nin bizim için hayırla yad etmeyi gerektirecek hiçbir icraatını hatırlamıyoruz. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Filistin meselesinde ve daha birçok olayda ABD’nin hangi saik ve reflekslerle hareket ettiğini iyi biliyoruz. Dolayısıyla bizim için Amerika demek Cony demektir.

Olaya bizim baktığımız pencereden bakmayan, Biden’in gelişine çok farklı anlamlar yükleyen, azımsanmayacak kadar çok kesim var: Bu kesimlerden biri de Kürt Ulusalcılar.

Obama döneminde başlayan PYD’yle yakınlaşma ve ittifak zemini Trump döneminde de hız kesmeden devam etti. IŞİD’le mücadele şemsiyesi altında PYD’ye aktarılan binlerce tır silah ve ekipman Türkiye’nin tüm itiraz ve engelleme çabalarına rağmen sürgit devam etti. Suriye sahasında IŞİD tümüyle marjinalleştirildiği halde PYD’ye yapılan yardım ve desteğin devam etmesi bu ittifağın IŞİD karşıtlığıyla sınırlı olmadığını gösterdi. İşin başında herkesin kafasında şöyle bir soru vardı: ABD, bir NATO üyesi ve yarım asırlık stratejik ortağı Türkiye’ye rağmen PYD’yle iş tutar mı? Sorusunun cevabı artık daha kolay veriliyor. Esasında ABD’nin de çok iyi bildiği ama inkar etme yoluna gittiği; PYD’nin PKK’nin bir alt kolu olduğu tezi üzerinden argümanlar geliştiren Türkiye’nin bu itirazları sonuç vermeyince kendi göbeğini kendisi kesme yoluna girerek Arfin, Telabyad ve Ra’sülayn bölgelerine müdahalede bulundu. Başka çıkar yol bulamadığı için bilmecburiye ve gönülsüz de olsa Türkiye’nin operasyonunu sineye çekmek durumunda kalan Trump’un bu tutumu Kürt Mahallesinde büyük bir öfke ve hayal kırıklığına sebep oldu. Seçimleri Biden’in kazanmasının bu mahallede coşkuyla karşılanmasının temel sebebi bu. Coşkuyla karşılandı şeklindeki değerlendirmemin abartılı olduğu düşünülmesin. Biden’in Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani ile geçmişte çektirdiği bir fotoğrafı bu kesimlere yakın medyada iftiharla ve iç dünyalarında saklı tuttukları bazı hayallerin dışa yansıyan bir tezahürü olarak paylaşılıyor. Öyle ki iş Biden’in aslen Kürt olduğu noktasına kadar varıldı. Biden’ın gerçek ismi Cımoyê Bahattîn Ağa imiş! Erivan’dan ABD’ye göç etmiş bir Kürt aileden geliyormuş ve aslen Bıruki aşiretindenmiş.  Beklenti net ve açık: Biden bize devlet kuracak!

Esasında Irak’ın kuzeyinde kurulan otonom Kürt bölgesinin de mimarı ABD idi. İddia edildiği bu bölgede özerk bir yapının kurulması Kürtlerin kahramanlığı ile değil, tüm aşamaları bizzat ABD’nin kontrol ve denetimi altında gerçekleşti. Suriye’de de böyle bir güzellik niye yapmasın?

Yanlış anlaşılmasın Kürtlerin kazanımlarına kafadan karşı olmak gibi bir tutum içerisinde değiliz. Saddam veya Esad gibi diktatörlerin zulmü altında yaşamaktansa Kürtlerin kendi idarelerini kurması çok daha ehvendir. Bizi kahreden şey ümmet olarak böylesine tirajik bir halde olmamız, ellerini Allaha açarken gözlerini Biden’e çevirme zilletine düşmemiz sebebiyledir. ABD’nin bizlere iyilik namına hiçbir işe yeltenmeyeceğine kuşku yok. Bizim için Amerika demek Cony demektir.