Kur’an’da “Vahiy”

MURAT KAYACAN

Vahy; kitab, işaret, mesaj, ilham ve gizli söz anlamına gelir. Başkasına gizlice söylenen her söze vahiy denir (Cevherî, 1987, VI: 2519-2520). Bu yazıda Kur’an’da değişik lafızlarla yer alan vahiy kelimesinin sadece vahyun, vahyina, vahyen ve bi’l-vahyi lafızlarıyla yer aldığı beş ayeti, içinde bulundukları surelerin nüzul sırasına göre ele alacağız. Bu sıralamayı aksatacak tek ayet Hud suresindeki ayetteki vahyinanın aynı lafızla yer aldığı Müminun suresindeki ayettir. Her iki ayeti –yine içinde bulundukları iki surenin kendi aralarındaki nüzul sırasını dikkate alarak-  birlikte değerlendireceğiz.

Vahyin indirilişinden ve indiren melekten söz edildiği bir bağlamda Kur’an’da şöyle denilmektedir: “O vahyedilen bir vahiyden başkası değildir.” (Necm, 53: 4). Ayetteki “O” zamirinden kasıt Allah’ın Cebrail’e vahyettiği ve onun da Rasulullah’a getirdiği Kur’an’dır. Sonraki ayette, “Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti.” (Necm, 53: 4) denilmesinden Cebrail’in yüce Allah ile defalarca görüştüğü anlaşılmaktadır. Mirac olayına dair aktarılan ancak ne hadis kitaplarında ne şerhlerinde bulabildiğim “Eğer buradan ileriye bir adım atarsam, yanar kül olurum!” denilen yeri Peygamber (s)’in geçmesi şeklindeki nakil bu açıdan da düşünülmelidir.

Kur’an Hz. Nuh’un “kurtuluş gemisi”ni yapması ile vahiy arasında bir irtibattan söz etmektedir: “Bizim gözetimimizde ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle (suda) boğulacaklardır.” (Hud, 11: 37). Bu ayette söz konusu edilen gemi yapımı Hz. Nuh’a gönderilen din anlamındaki vahiyde mevcut bir bilgi olabilir. Ayrıca o, (Allah’ın ilham etmesi anlamında bir vahiy ile) su yüzeyinde kalabilen kuşları izleyip onların bedenine benzer bir şekilde de gemiyi yapmış olabilir.Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim gözetimimizde ve vahyimize göre gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!” (Müminun, 23: 27). Önceki ayette olduğu gibi bu ayette de gemi yapımı hakkında vahyimize göre denilmektedir. Bu ayet ile Hz. Nuh’a şöyle denildiğini söyleyebiliriz: “Kavmine bu kadar tebliğ etmen yeterli. Artık tebliğe son ver. Sen inananları bir gemiye al. İnanmayanlar suda boğulacaklar!”

Kur’an vahyetmenin üç türünden söz etmektedir: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şura, 42: 51). Bu ayetteki vahiy yoluyla konuşma Allahu Teala’nın kulunun kalbine vahiy göndermesidir. Bu tür bir vahiy Peygamber (s)’e gelmiş ise onun aldığı tüm vahiyleri Cebrail aracılığıyla almadığını söylemek mümkündür. Bu tür vahye ilham da denebilir. Bunun Kur’an’da olanı (önceki kavimlere gönderilen kitapların durumunda olduğu gibi) dindir. Arada melek olmadığı için bu mesaj doğrudan ulaşır. Bu vahiy türünü alan kişi peygamber değilse aldığı vahyin konusu tebliğ değildir: “O esnada Musa'nın anasına, ‘Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız.’ diye vahyettik.” (Kasas, 28: 7).

Dini tebliğ etmek isteyenlere peygamber örnekliği şöyledir: “De ki: ‘Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum.’ Uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıyı duymazlar.” (Enbiya, 21: 45). Ayetteki vahiyden kastedilen Kur’an’dır. Dolayısıyla, “Günümüzdekiler Kur’an’a inanmadıkları veya ölçü olarak kabul etmedikleri için onlara İslam’ı akli olarak açıklamak gerekir.” görüşü doğru değildir. Muhatap Müslüman, müşrik münafık kim olursa olsun, tebliğin temel aracı vahiy yani Kur’an’dır. Müslümanların Kur’an’ı terk edilmiş bırakmaları doğru olmaz. Aksi takdirde ahirette aleyhlerinde şahitlik edilir: “Peygamber dedi ki: Ey Rabbim! Doğrusu kavmim şu Kur'an'ı terk edilmiş halde bıraktılar.” (Furkan, 25: 30).

Ele aldığımız ilk ve son ayetlerdeki vahyin (vahyun ve bi’l-vahyi) Kitap, diğerlerinin ise (vahyina ve vahyen) kitabî olabileceği gibi yüce Allah’ın ilham etmesi anlamında vahiy olduğunu söyleyebiliriz.

***

Cevherî İsmail b. Hammâd (h. 393), es-Sıhahu Tâcu’l-Luğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye, 6 c., 4. bs., Daru’l-İlm li’l-Melâyin, Beyrut, 1987.