Kuran’da “soru anlamlı” ifadeler

MURAT KAYACAN

Bazen kalıp olarak soru cümlesi kurmadığımız halde ses tonuyla soru sorarız. Sözgelimi bir kimseye adres tarif ederken, “İlerideki çeşmeyi biliyorsunuz?” deriz. Muhatabımız kendisine soru yöneltildiğini anlar ve “Evet.” ya da “Hayır.” diye cevap verir. Bazı meal yazarlarına göre, Kur'an’da da soru olmadığı halde anlamı soru olan ifadeler mevcuttur. Çünkü sözlü bir hitap olarak inen Kur'an üslubu gereği bazen soruyu soru edatıyla değil de ses tonuyla sormaktadır: “Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendinden?” (Nisa, 4: 79). Bu ayette soru anlamı tercih edilmezse önceki ayet ile irtibat kurmak çok zordur: “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse, ‘Bu Allah'tandır.’ derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, ‘Bu, senin tarafındandır.’ derler. De ki: Hepsi Allah'tandır.” (Nisa, 4: 78). Kontrol ettiğimiz yirmi iki mealde ayetteki bu inceliğe M. Hamidullah’ın mealindeki gibi işaret edildiğine1 dair bir ifadeye rastlayamadık. Bu ayrıntıya dikkat edilmezse, Kur'an’ın önce “her şeyin Allah’tan geldiğine” işaret ettiği ve hemen sonraki ayette ise sadece “iyi şeylerin Allah’tan geldiğini” söylediği şeklinde bir meal verilmiş olacaktır.

Soru anlamlı ifadenin yer aldığı ikinci örnek şu ayette mevcuttur: “Hatırlayın ki bir vakıt İbrahim’i, Rabbi birtakım kelimelerle imtihan etti. O da o (istenenleri) tamamen yerine getirdi. Allah, ‘Ben, seni, insanlara imam yapacağım.” buyurdu. (İbrahim), ‘Benim soyumu da imam yap.’ diye yalvardı. Allah, ‘Senin zürriyetinden olan zâlimler benim imâmetime nâil olamaz.’ buyurdu.” (Bakara, 2: 124). Bu ayetin orijinalinde ‘Benim soyumu da imam yap.’ ifadesi her ne kadar soru kalıbında değilse de anlam olarak sorudur ve ‘Ve soyumdan da?’ şeklinde çevrilmesi uygundur.2 Ali Bulaç, Muhammed Esed ve M. Picktall’un da tercihi bu yöndedir.

Üçüncü örnek de şu ayette mevcuttur: “Ve sihirbazlar Firavun'a gelip, ‘Eğer üstün gelen biz olursak’ dediler, ‘O zaman büyük bir ödül hak etmiş oluruz.” (Araf, 7: 113). Meal yazarlarının çoğu –mealini verdiğimiz Esed’inkinden farklı olarak- Aziz Kur’an” adlı mealde3 olduğu gibi ‘O zaman büyük bir ödül hak etmiş oluruz.’ kısmını ‘Bizim için bir karşılık olacak mı?’ şeklinde “soru kalıbıyla çevirmeyi tercih etmişlerdir.

Son örneğimiz de şu ayettedir: “Ey iman edenler, Allah'a ve Rasulü’ne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.” (Enfal, 8: 27). Hamidullah bu ayetin çevirisinde de soru kalıbını tercih etmekte ve verdiğimiz mealdeki ‘Bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.’ kısmını “Kendi emanetlerinize bile bile ihanet eder misiniz?” şeklinde4 çevirmektedir. Hasan Basri Çantay ve Yaşar N. Öztürk de ayette lafzen soru olmasa da anlam olarak sorunun mevcut olduğu kanaatindedir ve ayet meallerinde soru kalıbına yer vermişlerdir.

Kur'an’ın kullandığı üslup örneklerini bilmek Kur'an okurlarının onu daha iyi anlamalarına katkı sağlayacaktır.

 

Dipnotlar:

1- Hamidullah Muhammed (1908-2002), Aziz Kur'an, (çev: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanık), Beyan Yay., İst., 2000, s. 237.

2- A.g.e., s. 166.

3- A.g.e., s. 311.

4- A.g.e., s. 327.