Kur’an’da “Mümin Kadın” -1

MURAT KAYACAN

Kur’an’da “mümin kadın (mu’mine)”, üç Medeni surenin dört ayetinde altı defa geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetlerin ilk üçü, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre değerlendirilecektir. Bu ayetlerden üçüncüsündeki ifadenin, bağlam gereği “mümin kadını” şeklindeki çevirisi tercih edilmiştir.

Mümin erkekler evleneceği zaman mümin ya da (evlenecek mümin kadınlardan farklı olarak) Ehl-i Kitap’tan bir kadınla evlenmeyi (el-Mâide 5/5) tercih etmelidir. Evlenme konusunda mümin bir köle bile Allah’a ortak koşan hanımdan değerlidir: “Allah'a eş koşan kadınlarla onlar imana gelinceye kadar evlenmeyin. Mümin kadın köle, hoşunuza gitse de ortak koşan bir kadından daha iyidir. İnanmalarına kadar ortak koşan erkeklerle mümin kadınları evlendirmeyin. İnanan bir köle, hoşunuza gitmiş olsa da ortak koşan bir erkekten daha iyidir. İşte onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve bağışlanmaya çağırır ve insanlara ibret alsınlar diye ayetlerini açıklar.” (el-Bakara 2/221). Müşrik olan eşlerin ateşe çağırmalarından kasıt ateşe götüren yola yani Allah’a ortak koşmaya ve ona isyan etmeye çağırmaları anlamındadır. Yoksa cehenneme inanmak, müşriklerin temel niteliklerinden birisi değildir. “Allah’ın izniyle cennete ve bağışlanmaya çağırması”, müminlerin Allah’ın kolaylaştırmasıyla dine daveti anlamındadır. Böylece cennete ve bağışlanmaya vesile olacak sahih bir inanca ve ona uygun işler yapmaya çalışan müminlere değer verilmiş ve adeta onlara “Sizin insanları dine davetiniz benim onları davetim gibidir.” denilmiş olmaktadır. Ayetlerin gönderiliş nedeni, onlar üzerinde düşünülüp verilen mesajların hayata aktarılmasıdır.

Mümin kimse, ayet ve sahih sünnetle/hadisle karşılaştığında inanç ve uygulamalarının uygunluğunu kontrol eder. Yanlış yoldaysa ayet ve sünneti/hadisi tercih eder: “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (el-Ahzâb 33/36). Ayetteki mümin erkek ve mümin kadın kelimelerinin belirsiz (nekira) olması, “hangi mümin erkek ya da kadın olursa olsun” anlamındadır. Yani Resul’e (s) itaat her çağdaki mümini ilgilendiren bir konudur. Resûlullah’a (s) itaatin Allah’a itaatten sonra gelmesi hem sünnetin ikincil değere sahip olduğunu hem de ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Hz. Peygamber’e (s) helal olan kadınlar Kur’an’da şöyle belirlenmiştir: “Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini Peygamber’e hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana özel olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.” (el-Ahzâb 33/50). Ayette Resulullah (s) gibi Mekke’den hicret eden akraba kızları ile evlenebileceğinin söylenmesi, Hz. Muhammed’in (s) hicret etmeyen akraba kızlarıyla evlenemeyeceğini akla getirmektedir. Peygamber’in (s) dayısı ve teyzesinin olmadığı dolayısıyla ayette kastedilenin bizzat o ikisinin çocukları değil, annesi Âmine’nin aşireti olduğu söylenmiştir. Yine kendisini hibe eden kadınla evlenebilmesi, o kadını mehir vermeden ya da velisinin iznini beklemeden nikâhlayabilmesi şeklinde yorumlanmıştır. Ayette “kendisini sana hibe eden” değil de “kendisini Peygamber’e hibe eden” denilerek Resulullah (s) ile evlenmek isteyen kadının helal olduğundan söz edilmesi, Resulullah (s) dışında diğer müminlere kendini hibe eden kadınların müminler tarafından nikâhlanmasının mümkün olmadığını gösterir. Müminlere farz kılınan şey, kadınlarla evleneceklerinde mehir vermeleri ve dörtten fazla eş almamaları, şahitler huzurunda evlenmeleridir.

Görüldüğü gibi “mümin kadın (mu’mine)” ifadesinin yer aldığı ilk üç ayette, mümin bir kölenin evlenme konusunda hoşa giden bir müşrik eşle evlenmekten daha iyi olduğuna, müşrik eşin cehenneme götüren inanç ve pratiklere çağırdığına, İslam’da Allah ve Resulü’ne (s) itaatin farz olduğuna ve Hz. Muhammed’in evlilik hukuku ile Müslümanlarınkinin bire bir aynı olmadığına işaret edilmektedir.