Kur’an’da “Her Ümmetten” İfadesi

MURAT KAYACAN

Kur’an’da “her ümmetten (min kulli ummetin)” ifadesi, üçü Mekki biri de Medeni olmak üzere toplam dört surenin birer ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surlerin iniş sırasına göre değerlendirilecektir.

İnsanların bir kısmı dünyaya gelirken bir kısmı da öteki dünyaya göçer. Benzer şekilde ahirette de hesap yerine gruplar halinde sevk edilirler. Her dönemin/mekânın yalanlayanları farklı kimseler olduğundan sevk edilmeleri de gruplar halinde olur: “O gün, her ümmetten âyetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevk edilirler.” (Neml 27/83). Mahşer meydanı, gruplar halinde gelen insanların toplanma yeridir. Orada herkes dünyada yaptıklarının hesabını verecektir. Hak yolunda çalışanlar ödül, batıl yolda gayret edenler ceza alacaktır.

Dünyada ne yapılırsa yapılsın bir gerekçeye dayandırılması beklenir. Anlam arayışı bunu gerektirir. Ahirette de durum pek farklı değildir: “(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (kâfirlere) ‘Kesin delilinizi getirin!’ deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah'a aittir ve uydura geldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.” (el-Kasas 28/75). Allah’a ortak koşanlar, batıl inançları konusunda kendilerinden istenen delili getiremeyeceklerdir. Onlar inanç konularında bir kanıta dayanmayı önemsememiş ve içinde bulundukları kültürde/dönemde inanç tarzlarından uygun gördüklerini benimsemişlerdir. Vahyi dikkate almadıkları için ahirette de ödül olarak paylarına bir şey düşmeyecektir. Ayette belirtilen “her ümmetten bir şahit” için “Onlar peygamberlerdir.” denilmişse de onların şahitliği, yaşadıkları döneme dair olsa gerektir. Vefatlarının ardından onların toplumlarının sonraki nesillerinin neler yaptıklarına onlar değil, Allah şahittir. Hz. İsa’dan Kur’an’da nakledilen şu sözler bunu desteklemektedir: “Ben onlara sadece senin emrettiğin üzere 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin' dedim. İçlerinde bulunduğum sürece üzerlerine şahit idim. Beni ecelime yetirmenden sonra onları gözeten sendin. Sen her şeyin üzerine şahitsin.” (el-Mâide 5/117). İhtimallerden biri de peygamberlerin gönderilmedi dönemlere dair şahitliği, adil Müslümanların yapacak olmasıdır. Allah’ın ortakları sandıkları şeyler/kişiler ahirette o inkârcıları yalnız bırakacaklardır. “Hesap günü”nün sahibi Allah’tır. O gün tek hâkim O’dur.

Ahiret; tövbe etme, ıslah olma değil, hesap verme mekânıdır. Ahirette şahitlik edecek kimseler kötü kimselerin aleyhine iyi kimselerin lehine şahitlik edecektir: “Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün, artık ne kâfir olanlara izin verilir ne de onların özür dilemeleri istenir.” (en-Nahl 16/84). Ahiret yurdu, geçersiz gerekçelerle cezadan kurtulabilecek bir yer değildir. Tövbe etmek, dünyada ise fonksiyoneldir. Ahirette tövbe edip cehennem azabından kurtulmak söz konusu değildir. Bu nedenle inkârcılardan ahirette “Allah’ı razı etmeleri” beklenmeyecektir.

Önceki ayetler Mekki surelerde yer aldığı için muhatap müşriklerdir. Şu ayet ise Medine döneminde inmiş bir surede yer aldığı için tehdidin muhatabı Ehl-i Kitap’tır: “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak?” (en-Nisâ 4/41). Yani şahitler; münafıkların ikiyüzlülüğüne, kâfirlerin inkârcılığına, Müslümanların da imanına şahitlik edecektir. Ayetteki soru üslubu, vahye karşı çıkanları azarlama amaçlıdır.

Görüldüğü gibi “her ümmetten” ifadesinin yer aldığı ayetlerde yalanlayanların hesap gününde gruplar halinde toplanacaklarından, peygamberlerin insanların dine karşı tavırları konusunda şahitlik edeceklerinden, müşriklerin iddia ettikleri Allah’ın ortaklarının ahirette bir rolünün olmayacağından, orada hataları itirafın geçersizliğinden ve inkârcıların ahiretteki hallerinin kötülüğünden söz edilmektedir.