Kur’an’da “Güven” Kelimesi

MURAT KAYACAN

Kur’an’da “güven(el-emn)” ikisi Bir Mekki surenin iki ayetinde diğeri de bir Medeni surede olmak üzere toplam üç ayette geçmektedir. Bu yazıda söz konusu kelimenin geçtiği ayetler, içlerinde bulundukları iki surenin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Başkasına fayda veya zarar sağlama konusunda nihai otorite olmayan varlıklar, asla tapılmayı hak etmezler; çünkü onlar acizdir. Aciz varlıklar da ilah olamaz. Hz. İbrahim, kavmine bu gerçeği şöyle ifade eder: “Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Şimdi biliyorsanız (söyleyin) iki gruptan hangisi güven içinde olmaya daha lâyıktır?” (el-En`âm 6/81). Ayette, “hiçbir delil indirmediği şeyleri” denilerek putperestliğin temelsizliğine dikkat çekilmekte ve bu batıl inanç aşağılanmaktadır; çünkü delile dayanmayan din, kuruntulardan ibarettir. İnsanların her şeye gücü yeten Allah’tan değil, ilah edindikleri aciz varlıklardan korkmaması ve bu batıl inanca teşvik etmesi ne kadar saçmadır. Dünya ve ahiret azabından emin olmak için şirk koşmaksızın Allah’a yönelmek gerekir. Aksini yapanların sonu hüsrandır. Azaptan güvende olmak, azap edebilene (Allah) sığınıp, sadece O’na ibadet edenler için söz konusuyken kendilerini cehennem azabının beklediği müşrikler, şeytanın sanal güvencesine sığınmaktadır. Ayetteki “… ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım?” şeklindeki Hz. İbrahim’e ait soru, “Tabi ki onlardan korkmam!” anlamındadır; çünkü Allah, tapılan varlıkları da onlara tapanları da yok etse O’na hiçbir kimse engel olamaz. Ayetteki, “… iki gruptan hangisi güven içinde olmaya daha lâyıktır?” şeklindeki soruda bulunan gruplardan ilki Allah’a itaat ve tevekkül ettiğinden güvende olmayı hak edenlerden; ikincisi ise Allah’a şirk koştuğu halde hâlâ da kendisinin güvende olduğunu sananlardan oluşmaktadır.

Müminlerin mi yoksa müşriklerin mi güvende olduğunun sorulduğu yukarıdaki ayetin ardından güvende olanın kim olduğuna yanıt verilmektedir: “İnanıp da imanlarına herhangi zulüm karıştırmayanlar var ya işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” (el-En`âm 6/82). Bu yanıtın Hz. İbrahim’e ait olduğunu söyleyenler olduğu gibi Allah’a ait yeni bir cümle kabul edenler de olmuştur. Ayetteki zulmün ne anlama geldiği konusunun Peygamber’e (s) sorulduğu ve soranların “Hangimiz kendisine zulmetmez ki?” dedikleri Peygamber’in (s) de “Şirkin en büyük zulüm olduğu” (Lokman 31/13) ayetini belirterek bu ayeti açıkladığı ifade edilir.1 “Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine” dair sıkça aktarılan bu rivayet, ayetteki zulümden kastedilnin şirk olduğuna dair “ek bir delil” olabilir; çünkü ayette kastedilenin şirk olduğu zaten bağlamdan anlaşılmaktadır. Ayette güvende ve doğru yolda olduğu belirtilen müminlerden söz ederken uzaklık ifade eden “onlar” kelimesinin kullanılması, onların saygınlığını belirtmek içindir.2

Münafıklar ya da zayıf imanlı Müslümanlar, güvenliği ilgilendiren duyumlarını nakletmekte acele ederler. Böyle yapmakla Müslümanlar arası güven ortamına zarar verirler: “Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; hâlbuki onu, Resul'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı pek azınız hariç şeytana uyup giderdiniz.” (en-Nisâ 4/83). Güvenlik konularına dair haberler, ulu orta her yerde konuşulmamalı, önemli bir bilgi veya sorun varsa ilgili makamlara iletilmelidir. Söz konusu haber, Müslümanların kâfirleri cezalandırmasına dair sevindirici bir haber de olabilir; ancak onun da bir süre gizli tutulması gerekebilir. Dikkatsiz bir şekilde haber yayanların, aldıkları haberleri işin içyüzünü bilenlere götürmelerinin istenmesi, onların derinlikli düşünemeyen kimseler olduklarını göstermektedir. Ayetten anlaşılabilecek bir şey de güvenlik konulu haberleri rastgele yayanların, münafıklar değil de sahabe olduğu yorumu kabul edilirse onların bir kısmının kavrayışının zayıf bir kısmının da güçlü olduğu söylenebilir. Müminler, doğru yolu bulmalarını, akıllarını doğru kullanmalarına bağlamaktan çok Allah’ın onlara doğru yolu nasip etmesine bağlamalıdır. İslam ahlakı bunu gerektirir.

Görüldüğü gibi “güven” kelimesinin geçtiği ayetlerde delilden uzak dinin geçersizliğine, müşriklerin değil inananların güvende olmayı hak ettiklerine ve doğru yolu bulanların müminler olduğuna, güvenliği ilgilendiren olumlu veya olumsuz haberlerin herkesle değil, konuyu bilen ve o haberleri doğru bir biçimde değerlendirebilecek kimselerle paylaşmak gerektiğine dikkat çekilmektedir.

Dipnotlar:

1- İsmail Ebu Abdillah el-Buhârî, Sahihu’l-Buhârî, thk. Muhammed b. Züheyr Nâsır en-Nâsır (Beyrut: Daru Tavki’n-Necat, 1422), "Kitâbu ehâdisi’l-enbiyâ", 10 (No. 3360).

2- Türkçede de bir kimseye saygınlığından dolayı “sen” yerine “zât-ı âlileri” denilir.