Kur’an’da “Allah’tan Kork!” İfadesi

MURAT KAYACAN

“Allah’tan kork! (…tteki(A)llâhe)” ifadesi, Kur’an’ın iki Medeni suresinin üç ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu üç ayet, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

İslam düşmanı olsalar da bazılarının hitabı ilgi çekicidir. Bu kimseler, kalplerindeki duyguların samimi olduğuna Allah'ı şahit gösterir (Bakara, 2: 204). Toplumda etkili bir konuma gelince gerçek yüzleri ortaya çıkar. Bunlar, kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah’ın sevmediği böylelerine öğüt vermek, onları bâtıl yoldan alıkoymaz (Bakara, 2: 205): “Ona ‘Allah'dan kork!’ denildiği zaman gururu onu günaha sürükler. Artık ona cehennem yeter. O ne kötü bir yataktır.” (Bakara, 2: 206). Gurura kapılıp, cehennemin yolunu tutan kimseye bile “Allah’tan kork!” denilmesinin istenmesi, Müslümanların medeni cesaret sahibi olmasını gerektirir. Muhatabın İslami bir çevreden olmayışı, Müslümanları böyle bir uyarıda bulunmaktan alıkoymamalıdır. Ayetin tanımladığı kâfir kimse, dünyaya gözünü dikmiş ve orada kendince “iyi bir yer” edinmiştir. Hâlbuki dünyada takvaya dayalı olmayan bir hayat sürmek, ahirette fayda vermez. Böyle kimselerin ahirette yeri hazırdır; ancak o yer kötü bir yataktır, içine aldıklarını yakıcı ateşiyle kavurur. Girenlerin kavrulan derileri değiştirilir, tekrar yakılır. Bu duruma düşmemek için “Allah’tan kork!” çağrısına kulak verilmelidir.

İtaat konusunda tek merci Allah’tır. Ona rağmen ahlakî, yönetsel, sosyal vs. ilkeler belirleyip insanları vahiyden uzaklaştırmaya çalışanlara (en azından gönüllü olarak) itaat etmemek gerekir: “Ey Peygamber! Allah'tan kork; kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir.” (Ahzab, 33: 1). Kâfir ve münafıklar, tağutların işkence ve öldürmelerini gündeme getirip, korku yaymaya çalışabilirler. Ancak asıl korkulması gereken Allah’tır. Ayet, Medeni bir surenin ilk ayeti olunca oradaki sosyal düzeninin temeli “Allah korkusu” olmuş olur. Allah korkusunu kalplere hâkim olduğu yerlerde, tağutlardan kaynaklanan korku etkisini yitirir. Tevhid ve adalet merkezli değişim kolaylaşır. Emrin peygambere yönelik olması, onun Müslümanların önderi olmasıyla ilişkilidir. Dolayısıyla ona bağlı Müslümanlar da onun gibi Allah’tan korkmalıdır.  

Hicretin 4. yılında Hz. Muhammed’in halasının kızıyla evlendirdiği Zeyd, Mekke’de Hatice’nin yeğeni Hakim’e köle olarak satılan ardından da Hatice’nin Hz. Muhammed ile evlendikten sonra onun hizmetine verdiği bir köleydi. Hz. Muhammed onu özgürleştirdi ve oğlu ilan etti. Zeyd, artık Zeyd b. Muhammed diye anılır oldu.[1] Gerçekte o, Hz. Muhammed’in oğlu değildi; çünkü bir kimsenin oğlu ile o kimsenin “oğlu gibi gördüğü” kimse aynı değildir. Zeyd hakkında inen ayet şöyledir: “Hani Allah'ın kendine nimet verdiği senin de kendisine lütufta bulunduğun kişiye, ‘Eşini yanında tut ve Allah'tan kork!’ diyordun. Allah'ın ortaya çıkaracağı şeyi de içinde gizliyor ve insanlardan korkuyordun. Oysa Allah kendinden korkmana daha layıktır. Sonunda Zeyd onunla ilişkisini kesince onu seninle evlendirdik ki evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde üzerlerine bir zorluk olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” (Ahzab 1: 37). Eşler arasında denklik sorununun yaşandığı söylenen bu evlilik (Zeyd-Zeynep), bir yıl sonra son buldu. “Allah'ın ortaya çıkaracağı şey”, İslam karşıtlarının ileri sürdüğü gibi Peygamber (s)’in, Zeyd’in hanımıyla evlenme arzusu olamaz. Zaten öyle bir şey düşünseydi onu Zeyd ile evlendirmez kendisi eş olarak alırdı. Onun gizlemeye çalıştığı şey, Kur’an’da açıkça yer almayan “evlatlığının hanımı ile evlenme emri” olabilir. Ayetteki “Zeyd onunla ilişkisini kesince onu seninle evlendirdik” kısmı bunu kastediyor olsa gerektir. Yani Zeyd’in hanımı ile Hz. Muhammed’in evlililiği eninde sonunda gerçekleşecektir; fakat Zeyd ne kadar eşini yanında tutarsa bu evlilik dolayısıyla yaşanacak tartışmalar, o kadar geç başlayacaktır. Çünkü o toplumda, evlatlığının hanımıyla evlenen ilk kişi Peygamber (s) olacaktır. Böylece bu mesele -bizzat Peygamber’in (s) evlatlığının eşiyle evlenmesiyle- kökten çözüme kavuşturulmuştur.

Görüldüğü gibi ele aldığımız üç ayette bulunan “Allah’tan kork!” emrinin üç muhatabının ilki, kâfir bir kimse, ikincisi Peygamber (s) ve sonuncusu da kölesi Zeyd’dir. “Allah’tan kork!” hitabı ile karşılaştığımızda alınganlık göstermek yerine onu “özeleştiri imkânı” olarak görmeli ve düşüncelerimizi, tavırlarımızı gözden geçirmeliyiz.

 

[1] Mevdudî, Ebu’l A’lâ, Tefhîmu’l-Kur’an, (çev. Muhammed Han Kayani ve diğerleri), 7 c., İnsan Yay., İst., 1986, IV, 348.