Kur’an’da “Allah’ı Hakkıyla Bilemediler.” İfadesi

MURAT KAYACAN

Kur’an’da “Allah’ı hakkıyla bilemediler. (Vemâ kaderû(A)llâhe hakka kadrihi)” ifadesi, ikisi Mekki biri de Medeni surede olmak üzere üç ayette yer alır. Bu yazıda söz konusu ifadenin geçtiği ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Tevrat’a inandığını söyleyenlerin, son peygamber söz konusu olduğunda Allah’ın hiçbir insana vahiy indirmediğini söylemeleri apaçık bir çelişkidir: “Allah’ı hakkıyla bilemediler. Nitekim ‘Allah hiçbir insana hiçbir şey indirmedi.’ dediler. De ki: ‘Öyleyse Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği kitabı kim indirdi?’ Siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediğiniz şeyler (Kur’an’da) size öğretilmiştir. Sen ‘Allah’ de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oyalanadursunlar!” (Enam, 6: 91). Anlaşıldığı kadarıyla Musa’ya inandığını söyleyen Yahudilerin sözü itibar edilecek nitelikte değildir; çünkü onlar Tevrat’taki ayetlerin bir kısmını açıklayan, bir kısmını da gizleyen ve Allah’a teslim olmaktan uzak kimselerdir. Teslim olsalardı son peygambere tâbi olmak suretiyle Tevrat’ın koruyamadıkları kısımlarını kolayca fark eder ve doğru yolu bulurlardı. Doğru yolu bulmaya niyeti olmayanlara karşı yapılacak bir şey yoktur. Sapkınlığı seçenler, ahirette de sonucuna katlanırlar.

Yaratılan her şey, yüce Allah’ın kontrolündedir. Gökler ve yerin kıyamet günündeki halleri de buna dâhildir: “Allah’ı hakkıyla bilemediler. Oysa kıyamet günü yer tamamen O'nun avucundadır ve gökler sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.” (Zümer, 39: 67). Allah’ın her şeyi yapmaya gücü yetmesine rağmen, müşrikler O’nun ortakları olduğu iddiasındadır. Onlar, Allah’a inanmakta ama O’nun eksiklikten uzak olduğunu kabul etmemektedir. Hâlbuki onların, Allah’ın gökleri ve yeri ortaklarıyla idare ettiğine dair bir kanıtı yoktur. Sadece zanna uymaktadırlar. Müşriklerdeki bu batıl anlayış ile “Sizin merhametinizle ayakta duruyorum, ayakta duruyoruz.” diyerek ayakta duramayan kullara bu derece değer atfetme anlayışı arasında bariz bir benzerlik söz konusudur. Yine “Şüphesiz biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz.” (Bakara, 2: 156) demek yerine filanca ölmüş kişi için “Sen olmasaydın olmazdık.” demek de böyledir.

Allah, peygamberleri aracılığıyla kendisini kulların anlayabileceği şekilde tarif etse de insanların çoğu, Allah hakkında zanlarına göre hareket eder ve bu zanlarını inanç haline getirerek şirke düşerler: “Allah’ı hakkıyla bilemediler. Şüphesiz Allah güçlüdür, yücedir.” (Hac, 22: 74). Allah’a şirk koşanlar, Allah’ın yaratıcı olduğunu kabul etmelerine rağmen, sadece O’nun hak ettiği kulluğu, hem O’na hem de onun yarattıklarından bazılarına yapmaktadırlar. Allah’ın dışında melekleri, hayvanları, cansız varlıkları ilah edinen insanoğlu, genellikle kendi türünü yani insanları ilah edinerek Allah’a ortak koşar. Tanrı edindikleri kimseler/şeyler, bir sinek bile yaratamazken aksine kendileri yaratılmış ve Allah karşısında ihtiyaç sahibiyken nasıl tapılmayı hak ederler? Allah’tan başkasına tapanların yaptıkları boşa gidecektir.

Sonuç olarak Allah’ı hakkıyla bilemeyenler; bir yandan Tevrat’a inandıklarını söylerken bir yandan da Allah’ın vahiy göndererek kullarıyla irtibat kurduğu gerçeğini inkâr anlamına gelecek sözler söylemektedirler. Benzer şekilde Kur’an, Allah’ı hakkıyla bilemeyenlerin bir kesiminin de müşrikler olduğunu belirtmektedir.