Kur’an’da “Allah ve Peygamberi’nden” ifadesi

MURAT KAYACAN

“Allah ve Peygamberi’nden (minallâhi verasûlih)” ifadesi, iki Medeni surenin dört ayetinde geçmektedir. Bu ayetlerin biri Bakara ve diğer üçü Tevbe suresindedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Kur’an’ın, ekonomi alanında getirdiği en belirgin yasaklardan birisi faiz yasağıdır. Bu yasağı çiğneyenler, dünyevi ceza ile de karşı karşıya gelirler: “Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız Allah ve Peygamberi’nden (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tövbe edip vazgeçerseniz sermayeniz sizindir. Ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” (Bakara, 2: 279). Müslümanlar, içinde yaşadıkları toplumda belirleyici güç olurlarsa orada faizi ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yaparlar, faizli işlemleri sürdürmek ve artırmak için çabalayanları, duruma göre bu kötülükten elleriyle ya da dilleriyle vazgeçirmeye çalışırlar. Müminler, zayıf konumda iseler o durumda bu haram işlemden rahatsız olduklarını hissettirirler. İslam toplumunda yaşayan gayrimüslimler de bu yasağa uymak zorundadır. Zaten herhangi bir dinde “faiz almak” diye bir dini görev olamaz.

Başında besmele bulunmayan ve münafıkların ayıplarını ortaya çıkaran Tevbe suresi şöyle başlamaktadır: “Allah ve Peygamberi’nden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir uyarıdır.” (Tevbe, 9: 1). Bu ayette, Müslümanlarla müşrikler arasında saldırmazlık anlaşması yapılabileceğine bir işaret bulunmaktadır. Eğer onlar Müslümanlarla yaptıkları anlaşmalara uygun hareket etmezlerse uyarılırlar ve hak ihlallerini sürdürürlerse onları bekleyen şey, savaştır. Arabistan yarımadası, müminlerin müşriklerle anlaşmalı olabilecekleri yerlerin dışında tutulmuştur. Orada müşriklere, Müslüman olmak ve göç etmek tercihi dışında sadece Müslümanlara karşı savaş seçeneği bırakılmıştır. Yarımadada bulunan müşriklerden anlaşmalarına hıyanet etmemiş olanların anlaşmalarında mevcut süre Müslümanlarca gözetilmiştir. Alınan bu tedbirler, ilk halife Hz. Ebubekir dönemindeki dinden dönme hareketlerinin, hilafet üzerinde sarsıcı bir etki yapmasını engellemiştir.

“Büyük Hac Günü, hac ibadetinin en önemli günü olan kurbanların kesildiği gündür.” denildiği gibi farz olan hacca “Büyük Hac”, nafile olan umreye “Küçük Hac” (Hacc-ı Asğar) denildiği de nakledilmiştir: “Allah ve Peygamberi’nden "Büyük Hac Gününde insanlara duyurulur ki Allah ve Peygamber'i, müşriklerden uzaktırlar. ‘Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki siz Allah'ı aciz bırakamayacaksınız.’ İnkâr edenleri acıklı bir azapla müjdele.” (Tevbe, 9: 3). Bu ayet müminlerle müşrikleri kesin olarak ayıran bir üsluba sahiptir. Tövbeye davet edilen inkârcılar, cahiliye davasını sürdürürlerse onları azap beklemektedir. Onlara azabın “müjdelenmesi”, onların batıl yolda ısrarcı olmalarıyla alay edildiğini göstermektedir.

Allah’a itaati göz ardı edenler şiddetli bir uyarının muhatabıdırlar: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, aşiretiniz, kazandığınız mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler sizin için Allah ve Peygamberi’nden, O'nun yolunda cihat etmekten daha sevimliyse Allah, buyruğunu bildirinceye kadar bekleyin. Allah fasık toplumu doğru yola ulaştırmaz." (Tevbe, 9: 24). Ayet, Allah yolunda savaş dahil gerekli her çabayı (cihat) göstermekten alıkoyan unsurları saymakta ve cihadı bırakıp o dünya nimetlerini tercih edenleri fasık (yoldan çıkmış) kimseler olarak tanımlamaktadır. Müslüman iki durumla karşılaştığında kolay olanı seçse de bazen daha büyük felaketi önlemenin en kolay ve doğru yolu, istenmediği halde farz kılınan savaş olur. Ayette sayılan nimetler, Allah’ın rızasını kazanmak için araç olarak görüldüğü sürece bir sıkıntı yoktur. Sorun, onların “hayatın hedefi” haline getirilmesindedir. Dünya nimetlerini amaç haline getirenler, ölüm korkusuyla yaşar ve erdemlerini kaybederler. Allah’a dönecekleri gerçeği, kendilerinden uzaklaşır ve zillet içinde bir hayata râzı olurlar. Bu hem dünyevi hem de uhrevi bir kayıptır.

Görüldüğü gibi “Allah ve Peygamberi’nden” ifadesinin yer aldığı ayetlerde faizcilerle mücadeleden, müşriklerin Arap Yarımadası’nda şirk ehline yer olmadığından, müminlerle müşriklerin kesin olarak ayrı oluşundan ve dünyevi nimetlerin Allah yolundaki çabalara ket vurmaması gerektiğinden söz edilmektedir.