Kur’an Dışında Vahiy Var mı? (3)

ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd, resulüne selam olsun. İnşallah bugünkü yazımızda “Kur’an dışında vahiy var mı?” başlığını açmaya devam edeceğiz. Rabbimizden ilmimizi artırmasını niyaz ediyoruz.

Kur’an dışında vahiy var mı?

Bu konu İslam tarihinde çokça tartışılmıştır. Bazı gulatlar (Şia’nın sapık kolları) iddialarını “Kur’an’ın dışında başka Kur’an'lar var” noktasına vardırmış ve Hz. Muhammed'in, Hz. Ali’ye başka mushaflar verdiğini iddia etmiştir. Bazıları ise, Hz. Muhammed'in, Hz. Ali’ye gizlice başka ilimler öğrettiğini söylemişlerdir. Aslında yapmak istedikleri şey ise Kur’an’dan kurtulmaktır. Nitekim Şiilerin içindeki bazı kimseler imamlarına gelen bilgiler sonucunda bazı ayetlerin Kur’an’dan çıkarıldığına dair iddialarda bulunabilmişlerdir. Bu durum Kur’an’ın öğretilerinden hoşlanmayarak, onun değiştirilmesini isteyen Mekkeli müşriklerin durumu/psikolojisi ile oldukça benzerlik göstermektedir. Nitekim Kur’an onların durumunu şöyle anlatıyor: “Ya (bize) bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir" dediler.” (10/15)Maalesef bu yanlış anlayışlar sadece Şianın için bir fitne olarak kalmamış, ehli sünnete bağlı tasavvuf kesiminin bir bölümünde de büyük sapmalara neden olmuştur. Zira Kur’an’a aykırı nice iddia, Resulullah’a Kur’an’ın dışında da bazı vahiyler indiği iddiasıyla savunulmuştur. 

Bununla beraber Kur’an dışında vahiy olayını daha makul ölçüler içinde müzakere edenlerin olduğunu da bilmemiz lazım. Zaten bizim muhatap alacağımız kesimler İslam sınırından çıkanlar değil, İslam’ın temel çerçevesi içinde bu meseleyi farklı boyutta değerlendiren kimselerin görüşleri olacaktırBu çerçevede Kur’an’ın dışında Allah resulüyle kurulan bazı iletişimler olduğunu, bu iletişimle Resulullah’a namaz vb. ibadetlerin ve yine bir kısım muamelatın detaylarının öğretildiğini iddia edenler var. Bu iletişim şekline, “tilavet edilmeyen/okunmayan vahiy anlamında, gayri metluv vahiy ismi de veriliyor.  Diğer yandan bazı kardeşlerimiz de, Kur’an ilkelerinin altının oyulmasına zemin oluşturacağı endişesiyle bu iddiayı reddetmektedirler. Ayrıca bu kardeşlerimiz vahyin toplandığı kitap olan Kur’an ortada dururken başka bir vahiyden bahsetmenin anlamının olmadığının da altını çizmektedirler.

Bizce peygamberlerle kurulan iletişim sadece onlara verilen sahife veya kitaplarda kayıt altına alınan ve bize kitapla bildirilen hususlarla sınırlı değildir. Şimdi bizi bu kanaate götüren Kur’an’daki delillere bakalım:

1-)Kendilerine kitap verilmeyen ama vahiyde bulunulan peygamberlerin varlığı. (Hz. Zekeriya, Hz. Yahya vs.) Açıktır ki bu peygamberlere kitap indirilmemesine rağmen, vahiyde bulunulmuş ve bu yolla kendileriyle iletişim kurulmuş ve sürdürülmüştür. (Hz. Yahya’ya çocuğun müjdelenmesi;19/1---11)

2-)Hz. Musa’ya Tur’da levhalar verilmeden önce vahyedilen vahiyler. (“Biz de Musa'ya, "Elindeki değneğini at" diye vahyettik. Bir de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.” 7/117, “Musa'ya ve kardeşine, "Kavminiz için Mısır'da (sığınak olarak) evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri müjdele" diye vahyettik.” 10/87)

3-)Hz. Yusuf ve Yakup'a verilen bilgilerin de kitapta açıkça yazılmayan bilgiler olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Hz. Yakup'un çocuklarına her zaman şunu hatırlattığını hatırlayalım: “Fakat ne zaman ki gerçekten müjdeci geldi, gömleği yüzüne bıraktı, gözü açılıverdi. «Ben size demedim mi, ben Allah tarafından sizin bilmeyeceklerinizi bilirim?» dedi.” (12/96) Nitekim Yakup (a.s.) Yusuf'un kendisine aktardığı rüya sebebiyle hiçbir zaman, Hz. Yusuf’un öldüğünü kabul etmemekteydi. (12/18,83,87) Halbuki bu bilgiler, Hz. Yakup ve Yusuf (a.s)’ın tabi olduğu önceki sahifelerde açık olarak yazılı değildi. Dolayısıyla sahife ve Kitap dışında da peygamberlerle bir iletişime girildiğini görebiliyoruz.
 

4-)Hz. İbrahim ve Lut (a.s.)’la yüz yüze görüşen insan suretindeki meleklerin iletişimi de,  kitap dışı iletişimin bir örneği olarak değerlendirilmelidir. (11/69---81)


5-) Kur’an’da daha önce geçen bir ayet olmamasına karşın, Hz. Muhammed’le bir iletişimin olduğunu ortaya koyan işaretler;  a-) Necm suresinde Hz. Muhammed’in Hz. Cebrail’i asli suretinde başka bir sefer daha gördüğü söyleniyor. Hâlbuki bu ayet inmeden resul (a.s.)’ın Cebrail'i gördüğünü bildiren bir ayet Kur’an’da geçmemiştir. “Andolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.” (53/13). Anlaşılıyor ki Kur’an’da  önceden bilgisi verilmemesine karşın, resul (a.s.) daha önce Cebrail (a.s.)’i asli hüviyetinde görmüş ve iletişimde bulunmuştur.  b-) Hudeybiye’de indirilen fetih suresinde, Resulullah’a, haccedeceklerine dair bir rüyanın önceden gösterildiği teyit edilmektedir. Hâlbuki bu ayetten önce Resulullah’a böyle bir bilginin verildiğine dair Kur’an’da bir işarete rastlayamıyoruz. “Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.” (48/27) Anlaşılıyor ki Kur’an’ın bildirmesinden önce, rüya yoluyla, peygambere kesin bir şekilde Kabe’yi tavaf edeceklerine dair bir bilgi verilmiş, ama bunun zamanı bildirilmemiştir. c-) İsra olayının (17/1) bir kısım ayetlerin (olağan üstülüklerin) gösterilmesi için gerçekleştirildiği açık bir şekilde bildirilmesine rağmen, gösterilen ayetlerle alakalı Kur’an’da açık bir bilgiye rastlayamıyoruz. Resulullah'ın gösterilen ayetlerle ilgili daha fazla bilginin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. d-) Aynı durum Necm suresinde çok kısaca anlatılan tecrübeler için de söz konusudur. (53/1---18)Nitekim 18. Ayette rabbimiz ;” Andolsun, Rabbinin büyük ayetlerinden bazılarını gördü.” diye buyurmasına karşın, bu gördüğü ayetler/olağanüstülüklerle ilgili bir bilgi verilmemektedir. Rabbimizin bu iletişim sırasında bizim Kur’an’da anladığımızdan daha fazla ve daha detaylı bir bilginin resul (a.s.)’e verildiğini ve ona bazı tecrübelerin yaşatıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. e-)Kıblenin değişimi olayı da kitap dışı iletişim için bir delil teşkil etmektedir; Resulullah (a.s. kendisi içtihaden Mescid-i Aksa’ya dönmüş olsaydı, oraya yönelmeyi uygun bulmadığında da rahatça Mescid-i Haram'a dönebilirdi. Ama ayetler onun Kabe’ye dönmek istemesine karşın rabbinden bir iznin çıkmasını beklediğini anlatmaktadır. Öyleyse daha önce Aksa’ya dönüşte de bir çeşit onay ve iletişimingerçekleştiğini söyleyebiliriz. f-) Namaz, hac ve benzeri bazı özel ibadetlerle, muamelatla ilgili bazı detayların Kur’an dışı iletişim/vahiy yoluyla peygambere iletildiğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Hz. Peygamberin bu hususlarda Hz. İbrahim’den kalan din geleneğini sürdürdüğünü düşünmek Kur’an dışı bir iletişimi ortadan kaldırmamaktadır. Zira böyle bir durumda da bunun Allah tarafından onaylanması gerektiği açıktır. 

Sonuç olarak, yukarıda bir kısmını sıraladığımız delillerden dolayı, Kur’an’da yazılanların dışında peygamberlere ve özelde Hz. Muhammed’e bazı ek bilgilerin verildiğini söyleyebiliriz. Ancak yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için açıklanması gereken birkaç nokta bulunmaktadır. Bu hususları şöyle sıralayabiliriz;

1-) Resulullah (a.s.)’ın sünnetinin kaynağının vahiy dışı bildirim olması veya kıyas, örf vs. olması bizler açısından çok farklı bir sonuç oluşturmamaktadır. Çünkü rabbimiz, resulüne itaati, kendisine itaat olarak kabul etmiş ve şöyle buyurmuştur;” Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (4/80), “Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”(33/36) Bu nedenle, Resulullah'ın kıyas, örf, maslahat veya Kur’an dışı iletişime/vahye dayanması açısından fark yoktur. Her halükarda müminler resule itaat etmek zorundadırlar. Bu nedenle, müminler resulün sünnetinin neye dayandığına değil, öncelikle  bu sünnettin, Resulullah'tan kesin olarak gelip gelmediğiyle ve bu sünnettin içerdiği mesajla ilgilenmelidirler.

2-) Kur’an dışı iletişimin özellikle kendilerine kitabın verildiği peygamberlerde, çok daha az olduğunu söyleyebiliriz. Zira zaten kitap vasıtasıyla temel hususların tümü açıklığa kavuşturulmuş hatta bazı konularda lütuf olarak, detaylara da yer verilmiştir.

3-) Kur’an dışı bildirimle iletilme ihtimali olan her hangi bir bilginin, Kur’an’a aykırı olma ihtimali kesinlikle yoktur. Bu nedenle, Kur’an’ın sağlam ilkelerinden kurtulmak isteyenlerin, Kur’an dışı vahiylere atıfta bulunmaları ve Kur’an’a aykırılıkları savunmalarını hiçbir ilmi değeri asla yoktur. Zira Kur’an’a aykırı bir rivayetin, pratiğin veya sünnet iddiasının kabulü kesinlikle söz konusu bile edilemez. 

4-) Kur’an dışı bildirimleri tespit etmek ve bunların kesin olduğunu söylemek (Kur’an’ın daha sonra konuyu bildirmesi hariç olmak şartıyla) birkaç istisna hariç mümkün değildir. Zira Kur’an’ın ve ümmetin yüz binler olarak bize varlığını bildirdiği sınırlı sayıdaki haberin (namazın beş vakit oluşu vs gibi.) dışında, subutu kat’i  (varlığı kesin) olan bir bilgi kaynağımız yoktur.

5-)Kur’an dışı iletişim genellikle peygamberlerin şahsi terbiyesi ve peygamberlere dönük pratik desteklerle ilgilidir: İsra (17/1), Necm suresindeki şahsi tecrübeler (53/1---18), Kabe’nin ziyaret edileceğine dönük rüya (48/ 27), bal şerbeti olayı (66/3), Bedir savaşı için Medine’den çıkarılma olayı (8/5---8), Meleklerin Hz. İbrahim’e oğul müjdelemeleri ve Hz. Lut (a.s.) kavminin helak edileceğine dair haber, Hz. Musa’ya asanı at sihirleri yutsun, asayla denize vur, asanı taşa vur gibi haberler, Hz. İbrahim’e kuşların diriltilmesinin gösterilmesi, Hz. Musa’nın Salih kul’la(melekle) eğitilmesi ve benzeri konuları peygamberlerin terbiye edilişlerinin ve desteklenmelerinin örnekleri olarak verebiliriz.

6-) Kur’an dışı iletişimle iletilen bilgilerin çoğu detay konulara dönüktür. Namaz, hac, zekât, oruç vb ibadetler Kur’an’da açıkça emredilmiş ama bunların detayına çokça değinilmemiştir. Kur’an dışı iletişimlerin, bu ibadetlerin detaylarına dönük olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin namazların rekât sayısının bildirilmediği açıktır. Burada Resulullah'ın kendi başına bunun sayılarını belirlediğini söylemek çok da doğru olmayacaktır. Diğer şeriatlardan alındığı varsayıldığında bile bunların onaylanmasını gerektiren bir iletişimin olduğunu kabul etmekten başka bir çare yoktur.

Rabbimizin lütfüyle bu yazı serimizin de sonuna geldik. Sözlerimizin sonu Allah’a hamddır. Rabbimiz yanlışlarımızı ve kusurlarımızı bağışla ve bizleri sabikunlardan eyle. Sen lütfu sonsuz, rahmeti nihayetsiz olan zatsın…