Kral Selman'ın Mısır Ziyareti

Ahmet Varol

 

Suudi Arabistan kralı Selman bin Abdülaziz dün yani 7 Nisan Perşembe günü Mısır’a bir ziyaret başlattı. Beş gün süreceği açıklanan ziyaret aynı zamanda Selman bin Abdülaziz’in krallık koltuğuna oturmasından sonra Mısır’a yaptığı ilk ziyaret niteliği taşıyor. Cunta lideri Sisi ile Kral Selman’ın bugün bir araya geleceği ve ikili görüşmeler yapacakları açıklandı. Görüşmede ikili konuların yanı sıra bölgesel meselelerin de ele alınacağı ifade edildi. Bunun yanı sıra iki ülke arasında muhtelif işbirliği anlaşmaları da imzalanacak.

Diktatör Sisi’nin askerî darbe yapabilmesi ve sonra da kazıklarını çakabilmesi birinci derecede Suudi Arabistan’ın yardım ve desteğiyle oldu. Fakat cunta lideri, ona asla vefakârlık göstermedi ve Yemen’de Suudi Arabistan’ın askerî operasyonuna stratejik yönden bile aynı desteği vermedi. “Mısır askeri Mısır’la ilgilenir, Yemen bizi ilgilendirmez” anlamına gelen açıklamalar yaptı. O yüzden iki ülke arasında bir kırgınlık hâsıl olduğunu, hatta Yemen’de arkasında durmamasından dolayı Suud yönetiminin Sisi’nin defterini dürmesinin bile muhtemel olduğunu söyleyen yorumcular da çıktı. Tabii bu tür yorumlar biraz da o yorumcuların arzularıydı. Ama Sisi’nin bu nankörlüğünü Suud yönetiminin ödüllendirmeyeceğini bekleme hakları da vardı.

O yüzden Kral Selman’ın ziyareti Mısır cuntası açısından büyük önem taşıyor. Bu husus cunta adına yapılan açıklamalarda da vurgulandı ve Sisi’nin imzasıyla yayınlanan açıklamada Kral Selman’ın ziyaretinin Mısır açısından büyük önem taşıdığı belirtildi. Açıklamada, kralın bu ziyaretinin iki ülke arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinin taçlandırılmasına vesile olacağı ifade edildi.

Ne var ki Sisi, umuma yönelik resmî açıklamalarda kullandığı dilin aynısını kendi elemanlarıyla baş başa kaldığı, onlarla gizli konuştuğu yani Arapça terimle “necvâ” yaptığı zaman kullanmıyordu. O gibi gizli konuşmalarında Mısırlı diktatörlerin ve yalakalarının ağızlarının alışık olduğu ağır hakaretler ve bol küfürler içeren dil kullanmayı tercih ediyordu. Bunların bir örneği Mukemmilin adlı televizyon kanalında 7 Şubat 2015 tarihinde yayınlanmıştı. Çalışma ofisinde gizlice kaydedilen ses kaydında Sisi, o tarihte istihbarat şefi olan sonra genelkurmay başkanlığına atanan Mahmud Hicazi ve ofis müdürü Tuğgeneral Abbas Kâmil’le yaptığı sohbette Suud kralına ve Körfez ülkelerinin liderlerine yönelik çok ağır sözler ve hakaretler sarf etmişti. Ben de 12 Şubat tarihinde yayınlanan “Yüzlerine sıcak yağmur mu yağdı?” başlıklı yazıda Sisi’nin bu arsızlığı karşısındaki sessizliklerini tahlil etmeye çalışmıştım.

O yazıdaki bazı cümleleri buraya da aktarmak istiyorum:

“Mısır’daki üniformalı kesimin ağzını az çok bilenler Sisi’nin kendi iş arkadaşlarıyla yaptığı görüşmede sarf ettiği bu sözleri pek yadırgamış değiller. Çünkü bu kesimin, vatandaşlara yönelik muamelelerinde bir şeyi öğrenmek için soru sordukları zaman bile sözlerine hakaret ve küfürle başladıkları biliniyor. Ağızları fazla alışık olduğundan kendi aralarındaki konuşmalarında bazen iltifatları bile bu türden kelimelerle olur.

Asıl sorun bölgedeki Arap diktatörlerin, zulme başkaldıran halkların önlerini kesmek ve dikta rejimlerini devirenlerin de zaferlerini geri almak amacıyla öne çıkardıkları bir kişinin kendilerine karşı bu ağzı kullandığı gerçeğinin kamuoyu tarafından bilinmesine neden olan bir ses kaydının yayınlanmasıydı.

Zulüm altında tuttukları halklarının özgürlük ve hukuk namına bir şey istemeleri karşısında bir anda kükremiş aslana dönen bu zalimler, Sisi’nin çirkin hakaretleri karşısında bir anda kedi gibi oldular. Sanki kendilerine karşı suç işlenmemişti de suçu işleyen onlardı. Haklarından ve özgürlüklerinden yoksun bırakılan halkların bile zoruna gitti ama sanki ağzı bozuk Sisi’nin maskaraya çevirdiği diktatörlerin hiç zoruna gitmedi.”.

Bu sıralarda Yemen’de tutunacak başka dalı kalmadığı için Müslüman Kardeşler’in bu ülkedeki kanadı niteliği taşıyan Islah Partisi’ne yanaşan, onunla ortak siyasetler geliştirmeye çalışan Suudi Arabistan’ın genelde bu cemaati terör örgütleri listesine aldığını unutmuş olmamalıyız. Pragmatist, çıkarcı politikanın bu kadarcık çifte standartçı olması biraz normaldir ama samimiyetsizliği de görebilmemiz gerekiyor.

Yeni Akit