GENELKURMAY Başkanı Koşaner’in “alternatif tarih” yazılmasını “ibret ve esefle” karşılaması bir bakıma iyi oldu. Askerî vesayetin hâlâ sürdüğünü gösterdi.
Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner 19 Mayıs’ta Kara Harp Okulu’nda düzenlenen bir panelin ardından yaptığı açıklamada ‘’Atatürk’ün İstanbul’da kaldığı 6 aylık sürede neler yaptığının toplum tarafından tam olarak bilinmemesi ve belki de bu kanlı dönemde kalanların toplum tarafından hatırlanmak istenmemesi nedeniyle bu dönem daima istismar edilmeye açık olmuştur. Gerçeklerin değiştirilmesi ve saptırılmasıyla tarihsel olguların farklılaştırılmak istendiği ve böylece Atatürk ve arkadaşlarının mücadelesine farklı bir anlam yükleyerek alternatif tarih yazılmaya çalışıldığını ibretle ve esefle görüyoruz” demişti. Taraf yazarı ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Halil Berktay Işık Koşaner’i tartışmaya çağırıyor;
Askeri vesayet hâlâ sürüyor
Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in “alternatif tarih” yazılmasını “ibret ve esefle” karşıladığı bir bakıma iyi oldu. İlk ağızda, bittibitiyor denen askerî vesayetin hâlâ sürdüğünü; sivil toplum alanına müdahale ve çekidüzen verme özlemlerinin sona ermediğini bir kere daha gösterdi. Böylelikle aynı zamanda bir karşılaştırma olanağı yarattı.
Bilim ile modernite, çeşitli bakımlardan içiçe. 16. ve 17. yüzyıllardan itibaren Bilimsel Devrim (ya da Kopernik’lerin, Galile’lerin, Descartes’ların “Yeni Bilim”i), modernitenin çok önemli bir unsuru, boyutu oldu. Madalyonun diğer yüzünde, modernite bilime yeni ve özerk bir alan açtı. Geç Ortaçağ ve Yeniçağın iktidar mercileri, ilk başta bu özerkliği tanımak istemedi. Özellikle Kiliseye, gerçeğin, neyin doğru neyin yanlış olduğunun artık kendisinden ve kutsal kitaplardan sorulamayacağını kabullenmek çok zor geldi. Ama sonuçta, ileri toplumlar bilimin kendi mecrasından, kendi yöntemleriyle ilerlemesini özgür bırakmanın kendi yararlarına olduğu noktasında bir konsensüse ulaştı. Sağlam bir üniversite özerkliği, özgürlük olmadan bilim ve teknolojinin rahat ve ferah bir gelişme gösteremeyeceği anlayışının kurumsal ifadesi ve teminatını oluşturdu.
Bedeli çok ağır oldu
Acaba 20. yüzyıl tarihindeki hangi ülkelerde, ne gibi rejimler bu özgürlüğü tanımadı? Bilimin özerkliğine hoyrat müdahalelerde bulundu ? Burada akla hemen otoriter, totaliter rejimler geliyor: Hitler Almanyası, özellikle Stalin döneminde Sovyetler Birliği, ya da Mao döneminde Çin gibi. Örnekler çoğaltılabilir; hepsinin ortak özelliği, sadece tek parti yönetimleri olmakla kalmayıp, çok güçlü “lider kültleri”ne yer vermeleriydi. Tek bir “ulu önder” bilimde şu yanlış, bu doğrudur diye uluorta konuştuğunda herşey altüst oluyor ve kolay kolay düzeltilemiyordu. Nazilerin “Yahudi fiziği”ne karşı “millî fizik” tutkusunun, Stalin’in Lysenko gibi bir yarı-cahili Sovyet biyolojisinin tepesine paraşütle indirmesinin, ya da Mao’nun demografiyi ve doğum kontrolünü “Malthus’çu burjuva gericiliği” ilân etmesinin bedeli bu ülkeler için çok ağır oldu.
Hizaya sokamazsınız
Türkiye de kendi Tek Parti pederşahîliğini yaşayıp bugünlere geldi. Eski tabular sarsılıyor, çöküyor. Özgür, eleştirel düşüncenin önü açılıyor. Özellikle yeni, sorgulayıcı bir tarihçilikteki patlama çok çarpıcı. Bu da tabii günümüzün iktidar veya yarı-iktidar (vesayet) mercilerini sinirlendiriyor. Fakat şunu söyleyeyim; böyle muğlak, hedefi iyi tanımlanmamış cümlelerle “ilmi hür, fikri hür, vicdanı hür” bilim insanlarını tekrar tektipleştiremez, hizaya sokamazsınız. Tersine, bunun faraza benim üzerimdeki etkisi, sadece tartışma hevesimi daha da arttırmak yönünde oluyor.
Deney yapalım
Bir deney öneriyorum, bu noktada. Işık Koşaner madem tarihle bu kadar ilgili, o zaman kendisinden, (a) hangi “gerçeklerin değiştirilmesi ve saptırılması” yoluyla ne gibi “tarihsel olgu”ların “farklılaştırılmak istendiği”ni somutlamasını rica ediyorum. Yani meselâ bir liste versin bize, 7 veya 15 veya 26 veya 138 maddelik, her neyse; desin ki şunlar doğrudur, şunlar ise “alternatif tarih”in yanlışlarıdır. Tezlerini net bir şekilde koysun ortaya.
(b) Bir kere bunu yaptığında, o kendi hazırlayacağı liste üzerinden, şahsen kendisiyle, öyle Harp Okulu konferanslarında değil, doğrudan kamuoyu önünde, herhangi bir televizyon kanalında, öyle mi böyle mi olduğunu bire bir ve saatlerce tartışmaya hazırım.
Bilimde hiçbir iddia, makam ve üniformadan kuvvet alamaz. Ancak bilgi ve birikimden kuvvet alabilir. Özgür, demokratik bir toplumda, böyle konuşulursa, karşılığı da kişi olarak, birey olarak tartışmaya dâvet olmalıdır.
TARAF