Kemalist aydınlarımızla halkımızın arasında “kıble farkı” var

Yavuz Bahadıroğlu

Önce bir hüküm cümlesi: Milleti açmazlara sürükleyen siyasî, sosyal ve kültürel hataların hiçbiri sıradan vatandaşlar tarafından yapılmadı...

Sorumlu aramak gerekiyorsa—ki gerekiyor—bugünümüzün sorumluları Batıcı/ Kemalist/ Laikçi aydınlardır.

Hemen hemen tüm hesapları yanlış çıktı. Verdikleri tüm reçeteler millete zarar verdi. Tekmil hesaplarında yanıldılar.

Satrancı Kemalist aydınlar oynadı, ama millet mat oldu!

Kemalist aydınlarımızı tahminlerinde ve hesaplarında bu derece yanıltan şey “ideolojik” saplantılarıdır (ideoloji zaten saplantıdır).

Bu da her şeye rağmen kıblesini koruyan milletle Kemalist aydın arasında bir “kıble farkı” doğmasına yol açmıştır.

Zaten Kemalist aydın, sadece söylemiyle değil, yaşama biçimiyle de halktan kopuktur; çünkü millet ekseriyetinin bağlı bulunduğu değerler manzumesine sırt çevirmiştir.

Tabiî halk tarafından reddedilmiştir.

O da çareyi “halka rağmen halk için” safsatasına dayanarak bir anlamda halkı reddetmiştir.

Ergenekon türü yapılanmaların temeli budur.

“Demokrasi ve insan hakları” Kemalist aydınımızın umurunda değildir. Kendisinden “farklı” olanlarla yaşama azmi sıfırdır.

Bu yüzden halkı kendine benzetmeye çalışır...

Bunun için de darbelerden yana tavır alır...

Ya da bizzat darbe yapmaya kalkışır.

Halkla Kemalist aydının arasındaki kopukluk dinî inanışlarda zirveye ulaşır.

Kemalist aydın, dinî değerlere lâkayt, hatta çok kere düşman tavırlıdır...

Üstelik dinin en basit kurallarını dahi bilmez.

İslâm terminolojisine, yabancı şarkiyatçılardan daha fazla yabancıdır. “Toplantıda mevlitten sureler okundu”, “Emniyet Müdürü bu yıl ikinci kez hacca gitti”; “İsmet Paşa irticaı yüreklendirmemek için cuma namazlarını evinde tek başına kılardı”; “Cuma günü toplu namaz kılındı”; “Bu sene hac kurban bayramına rastladığı için çok kalabalık oldu” gibi değerlendirmelerle dini konulardaki cehaletini sık sık sergiler.

Bu da halkın aydına karşı duyması gereken güveni zir ü zeber eder.

Bu kopuklukların bertaraf edilmesi artık bir zaruretse, bu zaruretin gereği Kemalist aydının kendi halkını ve halkının değer hükümlerini keşfe çalışmasıdır.

Şunun bilinmesi gerekiyor: Millet tarafından desteklenmeyen hiçbir yapılanma uzun soluklu olamaz.

Çünkü millet tarafından desteklenmeyen yapılanmaların özünde, kaçınılmaz olarak, zulüm, baskı, zorlama ve şiddet vardır.

28 Şubat sürecinde de tekrarlanan 950 öncesi hayatımız buna şahittir!

Devlet imkânlarına ilaveten medya ve üniversite desteğini de alan ve bu desteklere güvenerek “bin yıl devam” edeceği sanılan 28 Şubat sürecinden geriye sadece tortuları kalmıştır.

Kemalist aydın, bu tecrübelere rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranırsa, kendini tümüyle bitirebilir.

Anlık değişimlere paralel olarak gelişen bir dünyada “değişmez” kuralları ısrarla sürdürmeye ve üstelik bunu topluma hâkim kılmaya çalışmanın başarı şansı yok...

Tarihten biraz ders almak lâzım.

YENİ AKİT