Kelime-i Tevhid Bayrağı ve Provokatörlük

GÜNEY UZUN

Haber 7 sitesi yazarlarından Osman Özsoy İsrail katliamı sonrası yapılan eylemlerde acılan Tevhid bayraklarını “provokatör bayrakları” olarak niteleyen bir yazı kaleme aldı. Öncelikle ağzına almamaya çalıştığı için altını bir kez daha çizmek gerekir. ‘O Bayrak’ dediğiniz biz Müslümanların yegane bayrağı Kelimeyi Tevhid Bayrağıdır. Sanki bir düşman bayrağından bahseder gibi ‘O bayrak’ nitelendirmesine de ne oluyor. Kendisi ahirete inanıyor ise acaba tekrar diriltildiğinde hangi bayrağın altında toplanacak?

Osman Özsoyun yazısı şu kurguyu içeriyor. Bu bayrakları eylemlere belli çevrelere hizmet eden (darbeye, hükümeti yıpratmayı düşünen, dış güçlerin hizmetinde) kişiler getirmekte, dağıtmakta, halkın sivil tepkisini, haklı tepkisini provoke ederek boşa çıkarmakta. Bu bayraklar ne zaman ortaya çıksa sonrasında darbe olmakta. O zaman bu bayrakları darbeciler meydanlara çıkarıyor. Bu eylemlerdeki güçlü siyasi dili ve İsrail ve emperyalizme karşı meydan okumayı da eleştiren yazar F.Gülen’in Özgürlük Filosu ile ilgili yersiz, tahlisiz açıklamalarına atıfta bulunuyor.

Öncelikle şunu sormak lazım Kelimeyi Tevhid bayrağına neden karşısınız. Eğer nedeni darbecilerin bunu kullanması ise o zaman sizin namazınızı da, eşinizin, kızınızın başörtüsünü de darbe için kullanmıyorlar mı? Hadi bayrağı indirdiniz, eşinizin başörtüsünü de darbe olmasın diye indirecek misiniz? Namazınız onlara göre en büyük şeriat ve irtica simgesi. Namaz kılmaktan da vazgeçecek misiniz? 12 Eylül ya da 28 Şubata kadar geriye gitmeye gerek yok. Hatırlayacağınız gibi 27 Nisan muhtırasında asker küçük kızların Kutlu Doğum Haftasından yaptıkları etkinlikleri ve peygamberimizi anma programlarını rejime karşı meydan okuma olarak algılamamış mıydı?

Özsoy’a sormak lazım. Türkiye’de Ergenekon diye bir şey duymadı mı? Bu yapının tüm darbeleri de parmağının olduğunu bilmiyor mu? Darbe planı yapanların ortada hiçbir gerekçe olmadan bile kendi gerekçelerini oluşturmak için ne türlü kanlı eylemler planladığını ortaya çıkmadı mı? Danıştay’ı basıp kendi adamlarını öldürtenler kimdi? Darbeye zemin hazırlamak için kendi gazetesini bombalatan gazete sahipleri yok mu?

Özsoy darbecilerin tüm bahanelerini ve gerekçelerini haklı mı görüyor? 12 Eylül öncesi meydana gelen olayların tüm sorumlusu bu ülkenin gençleri olmadığını, darbeye zemin hazırlamak için kanlı olayların tezgahlandığını biliyoruz. Burada neden ortada sucu işleyen darbeciler varken onların doğal bir süreç sonucu darbe yaptıkları, bizim onlara koz verdiğimiz ve dolayısı ile tüm suç ve sorumluğunun bizler olduğu gibi yanlış bir mantık güdülüyor. Darbe insanlık onuruna, insanlık vicdanına karşı yapılmış en büyük suçtur ve hiçbir mazeret bunu masum gösteremez, örtemez.  Darbecilerin bahane ve gerekçe üretmek için sırf bizim yaptıklarımıza ihtiyaçları yok. Eğer bizler Özsoy’un istediği gibi çok uslu dursak bile cami bombalayarak, gayrimüslimlere saldırarak, suikastler yaparak kendi gerekçelerini oluşturacaklarının planlarını artık biliyoruz.

Müslüman olduğunu söyleyen birinin eylemlerdeki İslami renkten rahatsızlık duyması hastalıklı bir zihnin ürünüdür. Kardeşlerimiz yazarın karşı çıktığı o bayrağın anlamını hayatlarına aksettirdikleri için yola çıktılar. Onlar İslam kardeşliğini göstermek için gittiler. İsrail’e, Amerika’ya Filistinli Müslümanlar yalnız değil ve biz onların kardeşiyiz, onlarla dayanışma içerisindeyiz demek için gittiler. Gazze ile İstanbul arasında bir kardeşlik köprüsü kurmak için gittiler. Şuan İstanbul da ki eylemlerden ve görüntülerinden rahatsızlık duyuyor ve sanki bir Ortadoğu ülkesi gibi oluyor diyorsak İslam kardeşliğinden, ümmet düşüncesinden, kendi özünün gücünden nasibini almamışız demektir. Bizler siyonizme ve emperyalizme karşı yaptığımız bir eylem ile benzeri bir tepki ortaya koyan Suriyeli, Lüblanlı, Filistinli, Mısırlı, Endenozyalı, Pakistanlı, Cezayirli, İranlı, Iraklı kardeşimizle aynı görüntüyü sergiliyorsak evet işte orda evrensel İslam kardeşliği ve ümmet olma bilinci vardır. Hepimizin uğruna can vermeyi, şehit olmayı arzuladığımız ve hepimizin ortak simgesi, şiari Tevhid Bayrağı vardır. Biz bundan ancak onur duyarız.

Eylemlere bu bayrakları kimler getiriyor diyor aklınca Özsoy. Sanki dışardan, eylemle alakası olmayan birileri bu bayrakları eylemcilere dağıtıyor izlenimi vermeye çalışıyor. Osman Özsoy eylemlere provokasyona alet olamamak için gelmiyor demek. Gelse idi görecekti ki, bu eylemleri organize edenler toplumun önünde, tanıdığı bildiği insanlar. O bayrakları dağıtanlar, o sloganları atanlar, attıranlar o eyleme gelen kardeşlerimizin bildiği, güvendiği insanlar. Sırf fertler ya da tekil kişilerde değil. Evet bu bayrakları getirenler Türkiyeli Müslümanlar. Örgütlü mücadelelerini on yıllardır sürdüren kurumlar. Bu bayraklar şimdi ortaya çıkmadı. Onlarca yıldır Beyazıd meydanını süslemekte.

Özsoy şehitlerimizin üzerine neyi örtüp neyi örtmeyeceğimize karar verecek kadar ileri gidiyor. Filistin için şehit düşmüş kardeşlerimizin üzerinde “Neden Filistin bayrağı ya da Tevhid bayrağı var?” deme cüretini gösteriyor. Eylemlerde Türk bayrağından çok Filistin bayrağı olması kendisini çok yaralamış. “Neden?” diye soruyor. Kendisi Yunanistan’da, Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da ya da İslam coğrafyasın da ki eylemlere bakmıyor mu? Orada hangi bayraklar var? Bu kadar ulusçu, devletçi, bayrağa tapıcı bir zihniyet olmaz. Tevhid bayrağı olmasın, Filistin bayrağı olmasın. Tek Türk bayrakları ile Filistin’e destek eylemleri yapalım. İslami söylemlerimizi Türk bayraklı şovlarla süsleyelim. Bu zihniyet ancak kendini halen daha bu ülkede sığınmacı, ikincil bir varlık, edilgen, birilerinin ardışığı gitmeyi garantili yol sayan, kendi ayakları üzerinde duramayan, güce tapıcı bir aklın ürünüdür. Özsoy ve kendisi gibi düşünenlerin bu ülkede İslam ve İslami söylem ve hareket için biçtikleri ancak rejimi sağlama alan, onu besleyen ve koruyan, toplumsal çimento görevi gören araçsal bir roldür. İşte bundan dolayı İslam’ın renginin ortaya çıkmasına karşıdırlar. Kendileri güvenmedikleri için her şeyin arkasında provokasyon aramaktadırlar.

Özsoy, “sivil girişimli insani yardım olmasına rağmen, aktivistlerin bu kadar güçlü siyasi mesaj ve meydan okuma tarzında hareket etmelerinin NGO anlamındaki sivil ruhla ne kadar örtüştüğünü zihnimde konumlandırmaya çalışıyorum.” diyor. Aktivistlerin güçlü bir siyasi dile, söyleme, ideolojik dile sahip olmaları neden rahatsız ediyor ki? Asıl bundan mutlu ve gurur duyması gerekmiyor mu? Acaba kendisinin zihnindeki aktivist örnekliği nasıl bir şeydir?  NGO yani sivil toplum organizasyonu (hükümet dışı organizasyonlar ) ya da kurumu olmak siyasi söylemden uzak durmak mıdır? Osman Özsoy öncelikle Türkiye den çok Batıda ki NGO’lara yeniden bakması ve izlemesi gerekir. Hükümet dışı organizasyon temelde devlet(e) karşı (dışı) toplumsal düzeyde bir yapılanmayı beraberinde getirdiği gibi güçlü olan devlet erkine karşı bir ideolojik dili de oluşturmak zorundadır. Özsoy Türkiye deki sivil toplumculuktan yola çıkarak NGO’ları pasif, söylemsiz, siyasi dilden ve taleplerden uzak bir konuma oturtmaya çalışmakta. Sivil olmak yerel ya da evrensel siyasi taleplerden uzak olmak, özelde dikta rejimlere, siyonizme, emperyalizme genel manada ise zulme, baskıya, zorbalığa, meydan okumaktan neden ayrı düşünülsün. Silahlı ya da bürokratik bir yapı mı olmak lazım siyasi dil için?

Osman Özsoy’un dile getirdiklerini değişik dozlarda bu eylemlikler sürecinde duyduk ve şahit olduk. Türk bayrakları üzerinden süregelen bu durum Osman Özsoy ve onun gibi düşünenler ile ileri bir aşama kaydetmekte ve eylemlerde Kelimeyi Tevhid bayraklarından (çokluğundan) rahatsızlık duyulur hale gelmiştir. Tevhid bayrağına ‘o bayrak’, ‘provokatör bayrak’ demek gafletini göstermiş Osman Özsoy’u özür dilemeye davet ediyorum. Müslümanların eylemlerine katılmaya, organizasyonu yapanlarla tanışmaya, konuşmaya çağırıyorum. Eylemleri organize eden kardeşlerimizi provokatör demek başta Osman Özsoy olmak üzere kimsenin haddine değildir.

Ve asıl yaralayıcı olan, İsrail muhibbi fitne odağı medyadan sadır olmasına alışageldiğimiz bu türden söylem ve tespitleri, F.Gülen’in konuşmasının ardından “kendi içimizden” kalemlerce Müslümanların ortak vicdanlarının tam ortasına bir hançer gibi saplama cesaretini(!) gösterenlerin pervasızlıklarına katlanmak zorunda bırakılışımızdır!