Mehmet Garip Tanyıldızı/Akşam
Kamusal alanın ‘çizgi'leri
Leman dergisinin yayımladığı Hz. Muhammed ve Hz. Musa'yı tasvir eden karikatüre tepkiler ile tepki gösterenleri hedef alanların söylemleri, çoğu zaman varlığı dillendirilmeyen bir toplumsal gerilimin yansıması oldu.
Karikatürün yayımlanmasının ardından yaşananlar, kamusal alanın nötr bir platform değil, mücadeleyle şekillenen bir alan olduğunu yeniden hatırlattı.
Söz konusu çizimin "ifade özgürlüğü" ya da "İslam'a hakaret" çerçevelerinin hangisine yerleştirileceği sorusuna verilen cevaplar ve bu savların argümanları hegemonik bir çatışmayı gözler önüne serdi.
Evvela zikretmek gerekir ki, kamusal alan fiziksel mekânların ötesinde fikirlerin, kimliklerin ve güç ilişkilerinin sahneye çıktığı bir meydandır. Bu meydanda kimin konuşabileceği, ne söyleyeceği, kimin susturulacağı, kimin görmezden gelineceği, kimin yok sayılacağı soruları hayati önem taşır.
Kamusal alan hiçbir zaman "herkese açık" bir alan olmadı; daha çok belirli grupların, sınıfların ya da kimliklerin "öteki" üzerinde egemenlik kurduğu bir zemin işlevi gördü.
Kamusal alan, bazı iletişim kuramcılarının idealize ettiği gibi farklı fikirlerin eşit şekilde ifade edilme fırsatı bulduğu, özgürce tartışıldığı ve karşılıklı ikna süreçlerinin işletildiği bir atmosfer olmaktan çok uzaktır. Bu olayda da görüldüğü gibi, gerçek hayatta kamusal alan farklı güçlerin, hassasiyetlerin ve hegemonik normların çatıştığı, bazen de birbirini bastırdığı bir sahnedir.
Gündelik hayat pratiği, ifade özgürlüğünün herkesin elinde eşit bir imkân olarak bulunduğu bir realiteyi barındırmaz. Teoride herkesin konuşma hakkı olduğu söylenebilir ama bazı sesler yankı bulurken, bazıları ya alayla bastırılır ya da doğrudan kriminalize edilir.
Bir kesimin değerlerine yönelik en ufak dokunuşu "nefret söylemi" kabul edilirken, başka bir inanç grubuna yönelik simgelerle yapılan alay, "ifade özgürlüğü" başlığı altında meşrulaştırılır.
Kimin düşüncelerine saygı duyulacağı, kimin öfkesinin meşru görüleceği, kimin taleplerinin "aşırı" veya "mantıksız" ilan edileceği büyük ölçüde egemen söylem tarafından belirlenir.
Leman dergisinin çizimi de bir kültürel hegemonya alanının ürünüydü.
Bu çizim kime "gülünebilir", kimin inancı "şaka kaldırır" şeklindeki örtük bir iktidar kurma girişiminin tezahürüydü.
Karikatüre tepki gösteren seslerin bazı kesimlerce gördüğü muamele de bu girişimin bir parçası, devamıydı.
Normal şartlar altında herhangi bir iktidar kurma girişimine söylemsel bir karşılık verilmesi beklenebilir.
Ancak bu defaki saldırı misliyle mukabele gerekliliğini aşan bir taarruzdu.
Dolayısıyla tepkinin "bütün mümkünlerin sınırında" gerçekleşmesi doğru ve yerinde olmuştur.
Saldırıyı gerçekleştirenlerin metazori de olsa saygılarını izhar etmek durumunda kalmaları kamusal alandaki mücadele adına bir kazanım ve başarıdır.
Burada sözünü ettiğimiz "saygı" insanların birbirine saygılı olmasını salık veren evrensel bir değer veya bireysel bir erdemden ziyade bir iktidar ilişkisi aygıtıdır.
Kamusal düzlemde saygı, politik bir meseledir.
Oyun bu defa kuralına göre oynanmıştır.