Kalplerin huzuru; iman, ibadet ve şükürde sürekliliğe bağlıdır!  

ŞUAYB MEKEÇ

Hicr Suresi  (98, 99)

  • فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدٖينَۙ. وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَقٖينُ 

 ‘’Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol (olunuz)! Ölüm gelinceye kadar rabbine ibadet et’’

Ayette geçen ‘’Yakin’’ kelimesi ölüm olarak tefsir edilmiştir (Taberi XIV, 73-75). Rivayetler Allah Rasulü’nün de (sav) zaman zaman bu kelimeyi aynı anlamda kullandığını göstermektedir. “Allah’ı hamd ile tesbih et!” emri ilahisi  “elhamdülillâh, sübhânallah” gibi kelimelerle yüklü mümin kişiye ait bir dile sahip olmak anlamını da kapsar.  Mümin bir cemaate “secde edenlerden olun!” denilmesi o cemaatin ibadet bilincindeki sürekliliğe işaret etmektedir. Kişinin rabbini hamd ile tesbih etmesi; O’nu her türlü eksiklikten tenzih edip yüceltmesi; kulun rabbine karşı büyük bir saygıyla hamd ve şükür içinde olmasıdır.

Kalbin gıdası ibadetlerde sürekliliktir;

’Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde rablerinden bağışlanmalarını dilerlerdi. Yardım isteyenlere ve yoksullara mallarından belli bir pay ayırırlardı’’ (Zariyat 17, 18, 19)

Kur'an’da bu gibi ayetlerle, günün her saatini kuşatan ibadetlerdeki süreklilik tavrına dikkat çekilmektedir. Müminler ibadetlerine düşkündürler; hayatı ibadet alanı olarak görürler. Onlar tüm icraatlarını bu inanç üzerinde şekillendirirler. Rabbimiz seher vakitlerine dikkatleri çekiyor. Bu vakitler özeldir, değerlidir; nimetlerin tanzim vakitleridir. Bu güzel vakitleri heba etmemek gerekir. Kalbin ve imani bilincin kuvvetli olması isteniyorsa bu vakitlere önem verilmelidir.

Rabbimizle irtibat vakitleri çok değerlidir; her namazın vaktinde; gecelerde ve seher vakitlerinde bu ilişki sürmeli rabbimizle adeta sohbet etmeliyiz. Rasulullah (sav)  şöyle buyurmaktadır:“Her kim bütün insanların büyük bir kısmının gaflet içerisinde olduğu bir zaman diliminde kalkar sabah namazını eda ederse o, Allah'ın koruması altındadır” (Müslim, Mesacid, 262.) Rasulullah (sav) aşırı uykuyu, buna yol açan sebepleri iyi karşılamamış ve vakit israfı olarak nitelemiştir. İbadete engel olan aşırı uyku, çok yemek gibi dünyalık davranışlardan uzak kalmayı tavsiye etmiş ve hassasiyetle bunlar üzerinde durmuştur (Buhârî, “Nikâh”, 1; Müslim, “Sıyâm”, 177).

Kulluk bilincinde süreklilik şarttır. Müttakilik irade, kararlılık ve devamlılık isteyen bir haldir. Müslümanlığın dinamik bir duruşudur. İbadetler tüm hayatını kuşatmalıdır. İç dinginliği, kalp itminanını, mutmain imanı olgunlaştırmanın yolu vaktin kıymetini bilmekten ve fırsat buldukça ibadetlerle doldurmaktan geçiyor.

Müminlerin, Allah’ın yüceliğini hiç hatırdan çıkarmaksızın O’ndan bağışlanmayı dileme özelliklerinin hemen ardından yardımseverliklerine değinilmektedir. Müminlerden malî gücü yerinde olanların, bu infakı kendilerinden menkul bir lütuf olarak görmemeleri bilakis onu muhtaçlara ödenmesi gereken bir “hak” olduğunu görmelerini idrak etmeleri gerekmektedir.  

‘’Rablerinin azabından çekinenler -ki rablerinin azabı karşısında asla güven içinde olunamaz-;İffetlerini koruyanlar -ki eşleri ve câriyeleri bunun dışında olup bundan dolayı kınanmazlar; kim bunun ötesine geçmeye kalkışırsa böyleleri haddi aşanların kendileridir-. Emanetlerine ve ahidlerine riayet edenler; Şahitliklerini dosdoğru yapanlar; Namazlarının gereklerini titizlikle yerine getirenler; İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar’’ (Meâric 27-35)

Ayette müminlerin faziletleri, iman merkezli bir insicam ve haşyet dolu bir mümin kişilik tertibi olarak sıralanmıştır. Ayetlerde müminlerin güzel vasıfları, hayata dair temel veriler, kalbin kıvam ölçüleri özetlenmiştir. Bu davranışlar; namaz, infak, iffet, haşyet, ihsan, sadakat, emanetin hakkını vermek ve adil tanıklık olarak müminin olmazsa olmaz şiarlarıdır. Kur'an rabbinin rızasını kazanacak mümin modelin ana hatlarını veriyor. Kur'an’da başka ayetlerde bunlara eklemeler de yapılır. Şartlar ve durum gerektirdiğinde müminin yükü artacaktır. Hayatı düzene koyan temel umdelerdir bunlar. Mearic ayetleri‘ İman, kalb, ibadet ve şahidlik’ bütünlüğüyle, Kur'an’ın tarif ettiği o ‘övülen insan’ın ahlaki çerçevesini sunmaktadır.

Kalbin huzuru; Rabbimizi her zaman hatırlamak ve O’nu anmakla mümkündür

‘’Bu kimseler, iman edenler ve Allah’ı zikrederek kalpleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur’’ (Rad 28)

Müminlerin kalplerini huzura kavuşturan zikir Kur’an’dır. Okunan, kavranan, üzerinde tefekkür edilen; kendisiyle namaz kılınan, ibadetlere muhteva katan, ruh veren Kur'an-ı Mübin’dir. Onunla Allah anılmakta ve o zikir kalpleri huzura kavuşturmaktadır. Rabbimiz ayetleriyle kalpleri diriltiyor; esmasını idrak eden kalbe hayat veriyor. Ahkâmıyla, öğütleriyle, öncülerin hayat örneklikleriyle, ahlaki umdelerle kalpleri huzura erdiriyor.

Müminin hayatının merkezinde Allah’ın rızasını gözeten niyet ve çabaları kapsayan ibadet bilinci yer alır (Tevbe 112, Zümer 9). Müslümanlar hayırlarda yarış halindedirler (Mâide 48). Güzellikte, iyilikte ve takvada birbirleriyle yardımlaşırlar (Maide 2). İbadetlerde daimilik asıl olandır (Bakara 158, 184, Tevbe 79). Müminler her zaman ihsan ve yardımlaşma içindedirler. Müminler kötülüklerden uzak durular ve birbirlerini har zaman uyarırlar (Nahl 90, Ali İmran 110)

‘’Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir’’(Beyyine 5)

Müminlerin annesi Aişe (ra) anlatıyor: Rasulullah (sav) bizimle konuşur, biz de onunla konuşurduk. O namaz vakti gelince sanki bizi tanımaz hale gelir, tüm varlığıyla Allah'a yönelirdi. (Fezail-i A'mal s. 303)
Allah Rasulü (sav) geceleri uzun süren, bu yüzden bazen ayakları dahi şiştiği halde ibadetle meşgul olurdu. Zevcesi Aişe (ra) "Ey Allah'ın Rasûlü, geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde niçin böyle yapıyorsun?" diye sorunca; “Ey Âişe! Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı?" karşılığını vermiştir. (Buhari, Teheccüd, 6)

Bedir’de karşılaşmadan bir önceki geceyi Allah Rasulü (sav) dua ve ibadetle geçirmişti. Bir yandan gizlice ağlıyor ve şu duayı tekrarlıyordu; "Allah`ım! Bana yaptığın va’dini yerine getir! "Allah`ım! Bu bir avuç Müslüman mücâhid helâk olursa, artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalma’’ Nebi (sav) namazlarında da aynı duâyı tekrarlıyordu. Bu duâyı duyan mücâhidler heyecanlarından yerlerinde duramaz hale gelmişlerdi "(Taberî, 2/269). Rasulullah (sav) ibadetlerine çok titizlik gösterirdi. Hastalığı o kadar çok şiddetlenmişti ki kuvvet ve takatten kesilmişti. Öğle ve ikindide iki kişinin yardımıyla odasından çıkarak mescide kadar vardı ve namazı cemaatle kıldı. Ölüm acıları içinde kıvranmasına rağmen ümmetine nasihat etmekten geri durmadı, son sözleri; “Namaz! Namaz! (Namazlarınızı titizlikle koruyunuz). Ve malik olduğunuz köleler hakkında (onlara şefkatle muamele ediniz ki); Allah’tan korkunuz!" olmuştu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 133)

Ebû Katâde şöyle anlatır: Bir gün Mescid-i Nebeviye girdim. Rasûlullah (sav)’ın sahabesiyle oturduğunu gördüm.  Varıp yanlarına oturdum. Allah Rasûlü:“Oturmadan önce iki rekât namaz kılmana mâni olan şey nedir?” buyurdular. Ben de: ‘Ya Rasûlâllah! Sizin ve insanların oturduğunu görünce oturdum’ dedim. Rasûlullah:’Biriniz mescide girdiğinde, iki rekât namaz kılsın ve öyle otursun!’ buyurdular’’ (Müslim, Müsâfirîn, 70)

Müminin inşası; İman, kalp ve ibadet bütünlüğü

İnsan yeryüzünde halife olarak yaratıldı. Sorumluluklar üstlendi. Emaneti sırtlandı. Rabbimiz Kur’an-ı Mübin’de “İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) buyurmaktadır.

İnsan, beden ve kalpten müteşekkil bir varlıktır. Bedenimizin sürekli yeme içme ihtiyacı olduğu gibi, kalbimizin de kararlılık içinde sürdürdüğü İslami bilince ve ibadetlere ihtiyacı vardır.  “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr 99).

İbadetler imanımızın olgunlaşmasını sağlar. Kalbimizde rabbimize olan iman ve sadakatimiz güçlenir. İman artan bir şeydir. Rabbimizin ismi ve Kur'an'ın ayetleri ve ibadetler imanı artırır. Rasulullah (sav): “Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır.” buyurmuştur (Buhari, İman, 32). Devamlılık tek taraflı değildir; kendimiz, aile efradımız ve yakın çevremiz de buna dâhil edilmelidir. Hitap emir şeklindedir:  “Ailene namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et” (TaHâ 132), “Namazlarına devam eden müminler kurtuluşa ermiştir” (Müminûn, 23/1, 9).

İbadetlerle zenginleşecek olan Ramazan ayı

Kulluk ibadetle anlam kazanır. Ramazan ayı vesilesiyle alışkanlık haline getirdiğimiz ibadetlerimizi bir muhasebe ve hayatımızı programlamak edasıyla tüm zamana yayalım inşallah. Nafileler Rabbimize yaklaşmak ve imanımızı artırmak için yaptığımız ibadetler yekûnudur. Asıl ibadetlerimize nafileleri katalım, onları zenginleştirelim. Allah’ın elçisi bize bu konuda örneklik sunmaktadır. Âlemlere rahmet olan o elçinin rabbinin rızasını umarak ibadetleri tüm hayatına yaydığını bu konuda hem dengeyi gözettiğini hem artırdığını bilmekteyiz. Onun kalbini, dilini Kur'an ahlakıyla ve diliyle tezyin eylediğini gerçek huzurun örnekliğini bize öğrettiğini Kur'an’dan ve onun örnekliğinden öğrenmekteyiz. Bu konuda birçok rivayetler mevcuttur. Rabbimize kulluğumuzu güzel vesileler katarak kuvvetlendirelim. Kalbimiz sağlamlaştıralım imanımızı hakiki hale getirelim.

‘’Rasulullah (sav) farzların yanında mutlaka nafile ibadetlerden de bahsederek ümmetini nafileler sayesinde hem Allah’a daha yakın olmaya hem de farzlardaki eksiklikleri tamamlamaya teşvik etmektedir. Her konuda olduğu gibi kullukta da ölçümüz, örneğimiz Nebi (sav)" dir, onun sünnetidir. O, “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öyle kılınız.”(Buhârî, Ezân, 18) ve “Hacla ilgili hükümleri benden öğreniniz’’(Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, V, 204) buyurmuş, ashâb farz ve nafile bütün ibadetleri ondan öğrenmiştir. Abdullah b. Mes"ûd"un (ra) şu sözü anlamlıdır: Sünnete göre itidalle ibadet etmek, sünnet olmayan/bid"at hususlarda olanca gücüyle çalışmaktan daha hayırlıdır’(Dârimî, Mukaddime, 23) Kendi ibadetlerini Allah Resûlü'nün ibadet alışkanlığı ile kıyaslayarak ümitsizliğe kapılan bazı helâlleri terk eden arkadaşlarını uyarmış (Buhârî, Nikâh, 1),bütün gecesini ibadetle geçirenlerin tavırlarını onaylamamış, ibadetin az da olsa devamlı olmasını tavsiye etmiştir(Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 17). (Hadislerle İslâm Cilt 2 Sayfa 31)’’

Allah Rasülü (sav) ibadetin az da olsa devamlı olması gerektiğini ifade etmiştir. O farzları asla ihmal etmemesi gerektiğine dikkat çekerek, mümindeki kul olma bilincinin daima diri tutulması ve hayatın her alanını kapsaması gerektiğine vurgu yapmıştır. Nebi (sav)’den rivayet olunmuştur; Vücuttaki bütün eklemler için her gün sadaka vermek gerekir. Bineğine binmek isteyen kişiye yardım etmek veya eşyasını bineğine yüklemek sadakadır. Güzel söz ve namaza giderken atılan her adım sadakadır. Yol göstermek sadakadır.” (Buhârî, Cihâd, 72)

Hz. Ali (ra) ölüm anında çocuklarına şöyle vasiyette bulundu: ‘’Namazınıza devam edin. Çünkü o, dininizin direğidir. Rabbinizin evinden uzak durmayın. Issız kalmasın. Hayatta bulunduğunuz sürece mescitleri ziyaret edin. Ramazan ayına dikkat edin. Çünkü o ayda tutulan oruç, Cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Zekâtınızı verin. Çünkü zekât, bizi Allah’ın gazabından korur. Yoksullara ve düşkünlere yardımcı olun, onları geçiminize ortak edin. Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cihat edin. İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Hayatınız boyunca Allah’a karşı gelmekten sakının. (Taberî, Tarih, C 6, s. 62).

İmanı kemâle erdirmek ve olgun bir hale getirmek için, Allah'ın emirlerine sarılmak, yasaklarından kaçınmak; yani salih amel lâzımdır. İman; akıl ve kalbimizin bir bütünlük içinde Allah’ın birliğine, gayba, tevhide, rabbimizin kudretine dair inanç ile yoğrulmuş bir akaid ve bir ahlak üzerinde davranışlar ve ibadetlere olan bağlılıkla açığa çıkan bir olgudur.

Mümin olmak ve bu hali muhafaza etmek sadece Allah'a iman, tasdik ve din adına aklen kavranan şeylerden ibaret olamaz. Müminlik mütevazi, hikmet ehli ve muttaki insan halidir. Bir duruştur. Mümin dikkat ve ciddiyet sahibidir. Mümin Kur'an'ı kavrayan ve onu özüne yerleştiren bir kalbin sahibidir. Müslüman olmak; hakla batılı ayırt eden ve hikmetli düşünen bir akla, imanı bellemiş bir kalbe ve İslam’ı kimlik olarak benimsemiş ahlaka sahip olmaktır. İnsan ancak böyle bir idrak ile gerçek mutluluğu ve kalp itminanını yakalar.

’Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Namazlarını itinayla kılarlar, kendilerine verdiğimiz şeylerden bir kısmını Allah yolunda infak ederler’’(Enfal 2,3)

İman kalp ilişkisi bir bütünlüğe işaret etmektedir. Bu bütünlüğün temel umdeleri vardır: Bunlar; iman salih amel ve takvadır. Bu bütünlüğü sağlayan ameller Kur'an-ı Mübin ve Rasulullah'ın (sav) örnekliğiyle bir mümin şahsiyeti tanımlamaktadır. Bu konuda Kur'an ve sünnet ışığında şunları sıralayabiliriz; Tevhidi bir netliğe ve hassasiyete sahip olmak; namaz, oruç ve infaklarımızda ibadetlerde sürekliliğe dikkat etmek; her zaman ölüme hazır olmak; İslami davet; İslam’ı yeryüzünde en üstün anlayış ve din konumuna yükseltmek ve hâkim kılmak bilincine sahip olmak; tesettür, hayâ, iffet ve ahlak bilincine sahip olmak; vasat ümmeti inşa, İslami ıslah görevimizde titiz olmak ve toplumsal şahidlik sorumluluklarımıza sahip olmak. Ümmet, kardeşlik, dayanışma ve cemaat bilincine sahip olmak; akrabayı gözetmek, Müslüman bir aile inşası, ebeveyn sorumlulukları ve Müslüman nesil yetiştirme hassasiyetine sahip olmak; İslam toplumunu inşa hedefi taşımak; Rabbimizle daima dua, tevbe ve mağfiret ilişkisi içinde olmak.

 ‘’Ümmü Seleme validemize "Ey müminlerin annesi! Allah Resulü senin yanında iken en çok yaptığı dua ne idi?" diye soruldu. O Allah Rasulü'nün en çok yaptığı duanın şu olduğunu söyledi: "Ey kalpleri bir halden diğer bir hale çeviren Rabbim, benim kalbimi senin dinin üzere sabit kıl… Hadisin ilk ravisi Mu'az sonra şu ayeti okumuştu: "Ey Rabbimiz bizi hidayete eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma ve bize kendi katından bir rahmet ver. Şüphesiz ki, sen pek çok ihsan sahibi olansın"(Ali İmran, 8) ve ekledi; “Ey kalpleri halden hale evirip çeviren Allah'ım! Kalbimize hakikat üzere sebat ihsan eyle. Âmin!’’ ( Tirmizi, Da'avat, 89)