Kaldınız mı Yine Laikliğe?

MUSTAFA SİEL

Tek Çözüm Laiklikte İmiş?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Pariste Charlie Hebdo Dergisine yapılan silahlı saldırı sonrası yaşanan gelişmeler üzerine, terörün tek panzehirinin laiklik olduğunu söyleyerek İslam dünyasına laiklik çağrısı yapması gerçekten enteresandı.

Ben şahsen anlayamadım bu çağrının hikmetini. Tıpkı Recep Tayyib Erdoğan’ın, Mübarek’in yıkılışının ardından Eylül 2011’de yaptığı Mısır ziyaretinde laik anayasa tavsiyesinin hikmetini anlayamadığım gibi.

Bildiğim kadarıyla yaklaşık 100 yıldır İslam Dünyasında (Mısır dahil) açık yada örtülü laiklik zaten mevcut. En katı laiklik uygulaması yapılan başta Türkiye olmak üzere Cezayir ve Tunus’ta laiklik hangi yaraya merhem olmuş, hangi terörü önlemiş, sormak gerekiyor Kılıçdaroğlu’na.

İslam Dünyasına Terör Laiklikle Girdi

Mesela Türkiye’de, 1925 Şeyh Sait ve 1938 Seyit Rıza kıyamlarındaki devlet terörünü görmezden gelelim hadi, 1980 öncesi yaşanan sağ – sol ayırımlı terör ile 1980 sonrası Türkiye’nin canına ot tıkayan PKK Terörü laiklik tarlasında bitip yeşermedi mi?

Gerek güneydoğuda laiklik (ve laikliğin kopmaz mütemmim cüzü ulusçuluk) adına estirilen devlet terörü, gerek 1980 öncesi sağ – sol terörü, gerekse 1980 sonrası PKK terörü Türkiye’de laiklik uygulamalarından kaynaklanmadı mı? Eğer Türkiye’de laiklik dayatılmasa idi bu terör dalgaları oluşur muydu?

Türkiye ve Tunus’taki aşırı laiklik uygulamaları fayda yerine zarar vermedi de, oluşturduğu dehşetli tahribatları halen İslamcı kadrolar tamir etmeye uğraşmıyor ve ciddi mesafeler almış değiller mi?

Laik Batı Terörle Var olmuştur

Geçelim bunları, 300 yıldır dünyayı haraca bağlayan ve tarihin en büyük soykırım ve katliamlarına imza atan batı laik değil mi, laikliğe geçiş sürecinde ve sonrasında yapmadı mı bu zulümleri? Geçmişten bu güne hep kuzu maskeli kurt olmuş olan batı, Hristiyanlık adına mı, yoksa laiklik adına mı daha fazla zulüm ve katliam yapmıştır tarihinde?

Laikliğin doğuşu olan Fransız ihtilalinde laiklik adına işlenen zulümleri ne çabuk unuttunuz? Gerek iktidarda ve gerekse muhalefette en büyük zulümleri işleyen Naziler, Koministler, Faşistler vs. laik, hatta laikliğin en has ürünleri değil mi? Birinci ve ikinci dünya savaşları laik batı devletleri arasında çıkmadı mı?

Tek Çare İslami Çözümden, Tek Çare Laiklik’e

İlahiyat profesörü İlhami Güler, kan dökülmemesi için Müslümanların laikliğe muhtaç olduğunu söylemiş geçenlerde bir internet sitesine verdiği mülakatta. Siyasetçilerin din ve laiklikle ilgili sözleri siyaseten olabileceği için önemsenmeyebilirse de, bir ilahiyat profesörünün bu sözleri gerçekten üzerinde ciddiyetle durulmaya değer.

Şunu sormak gerekiyor Güler ve benzer görüşte olan ilahiyatçılara, 100 yıldır ve bilhassa son yıllarda yoğunlaşan İslam dünyasındaki dökülen kanların ana sorumluluğu laiklikten mi, yoksa laikliğin olmamasından mı kaynaklanıyor?

150 yıldır bizzat kendileri İslam dünyasında oluk oluk kan akıtan laik batılılar, 100 yıldır yerli laik uşakları elleriyle laiklik adına kendilerinden daha fazla oluk oluk kan akıtılmasına bile - isteye sebep olmadılar mı?

Bununla da yetinmeyip, özellikle son 20 yıldır İslam dünyasında başta Irak ve Afganistan olmak üzere tekrar giriştikleri fiili işgallerle bizzat kendileri ve işbirlikçileri eliyle milyonlarca Müslümanı katletmediler mi?

Yaklaşık 100 yıldır İslam dünyasında hüküm süren liderlerin neredeyse tamamına yakını laik değil miydi ve onlar değil mi bu kanların müsebbibi, Kaddafi, Mübarek, Zeynel Abidin Bin Ali, Saddam, Esed vs. laik değiller miydiler?

Nereden Çıktı Bu Laiklik?

Avrupa’da Ortaçağda kökleri atılıp Fransız ihtilali ile iyice kökleşen laiklik kabaca din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması, laikliğin daha rafine bir formu olan sekülarizm ise devletin dinler karşısında nötr kalması şeklinde tanımlanıyor.

Her ne kadar Ortaçağda kilisenin baskılarına karşı laikliğin çıktığı söylense de, aslında bu eksik bir tespit. Hristiyanlığın Roma imparatorluğunun dini olarak tanınması sürecinde tahrif edilmesi nedeniyle zaten İsa’nın hakkı İsa’ya, Sezar’ın hakkı Sezar’a verilerek laikleşerek oluşmuştu tevhidi anlayıştan uzaklaşmış Avrupa Muharref Hristiyanlığı.

Ortaçağdaki laiklik dönüşümü ise, Avrupa’da kendi sınırlarını aşarak iktidara ortak olmuş olan Avrupa Muharref Hristiyanlığının, tekrar Roma imparatorluğundaki kuruluş kotlarına geri döndürülüşünden ibaretti. Tahrif edilmiş bir din olması ve özüne dönüş imkanı kalmamış olması nedeniyle, batı dünyasının laiklikten başka çıkış yolu da yoktu zaten.

Laiklik Batı İçin Cennet İslam Dünyası İçin Cehennem Olmuştur

Gerçekten de laiklik batının –dünyevi açıdan- çıkış yolu, batılıların ahirette cehennemle noktalanacak dünyevi bir cennet kazanmalarına sebep olmuştur olmasına ama, İslam dünyası için tam aksine bir dünya cehennemine yuvarlanmalarına sebep olmuştur.

Laikliğin İslam dünyasına verdiği zarar, laik Avrupa’nın dünyevi gelişmişlikle İslam dünyasını hallaç pamuğu gibi atmasının yanı sıra, laiklik ihracı ile İslam dünyasının tek çıkış yolu olan gerçek İslam’ı anlayışa dönüş yolunu kapatmış olması olarak iki yönden gerçekleşmiştir.

İslam’da Laiklik Olur mu?

Aslında bunun mümkün olmadığını bile bile İslam’da laiklik olabileceğini ve hatta olması gerektiğini savunan bilinçli laikler ile, dünyevi mevki ve makamlar için dinini satan ilahiyatçılar olmuştur ve olacaktır ama, bu iddiayı dillendirenler böyle bir kaygısı ve beklentisi olmadığını düşündüğümüz ilahiyatçılar olunca anlamak zorlaşıyor doğrusu.

Mevcut haliyle Kur’an ve sahih sünnetten laiklik uygulamasını çıkarabilmek teorik açıdan kesinlikle mümkün değil. Kur’an’dan laikliği çıkarabilmek için, 10.Yunus Suresi 15. Ayette müşriklerin talep ettikleri şeyi, ya Kur’anı yeniden yazmak yada Süleyman Demirel’in bir zamanlar söylediği gibi, 300 kadar ahkam ayetini silmek yada değiştirmek gerekiyor.

Buda yetmez, tüm ayetlerle oynamak yaparak, laikliğe uyarlamak gerekiyor. Ancak bu şekilde tıpkı Pavlus’un Sezar’ın hakkını Sezar’a, İsa’nın hakkını İsa’ya verdiği laik bir muharref bir Kur’an ve İslam oluşturabilirsiniz.

İslam Hiçbir Zaman Laik Olmadı Ve Olmayacak

Teoriyi (Kur’an ve Sahih Sünneti) bir yana bırakıp realiteden yola çıksak bile İslam’la laikliği telif edebilmek yine mümkün değil. Bırakın Kur’an ve Sahih Sünnetteki kamusal alanla ilgili sosyal ve siyasi emir ve yasaklar ve uygulamaları, kamusal olmayan birey, aile ve cemaat yaşantısı için bile laiklik engel değil mi?

Laikliği öneren ilahiyatçılar şu sorulara cevap bulmak zorundalar, Kur’an’daki sosyal ve siyasal emirler – kamusal alana dair Allah’ın emir ve yasakları laiklik ile nasıl telif olunacak, bunları geçtik kişisel ve ailevi ve cemaatsel bazda (sivil alanda) Allah’ın emir ve yasakları ile devletin mevzuatı çatışınca ne yapılacak?

Oysa İslam Hristiyanlık gibi laikliği içselleştiren bir tahrifat yaşamadığı gibi, son yüzyıla kadarda laiklik gibi bir ihtiyaçta hissetmedi. İslam dünyasında laiklik değil, Müslümanların gün geçtikçe Kur’an ve Sahih Sünnet anlayışından uzaklaşması, batıl anlayış ve hurafelerin İslam gerçeğini gölgelemesi ve saltanat istibdatları gibi sorunlar vardı.

İslam Dünyasının Sorunu Laiklik Olmayışı Değil, İslam’ın Yanlış Anlaşılmasıdır

Bu sorunların halli ise laiklikten değil, ıslahat ve tecditten geçiyordu ve 1400 yıllık süreçte bu amaçlı hareketler olduğu gibi,  son olarak 19. yüzyılda özellikle Cemalettin Afgani’nin çabalarıyla bu süreç başlamıştı ve başta tüm İslam dünyasında ciddi bir ivme kazanmakta idi.

Küresel bazda ortaya çıkan bu ıslah ve tecdit çabaları, Birinci dünya savaşı sonrası batının işgali ve oluşturduğu güdümlü devletlere laiklik dayatmasıyla, kendisi ve yerli işbirlikçileri eliyle kesintiye uğratılmasa idi, bu gün bambaşka bir İslam dünyası ile karşılaşacaktık kuvvetle muhtemel.

Yani bazı ilahiyatçılarımızın laikliği tek çözüm olarak gösterdiği bu günkü sorunlarımız İslam dünyasında laiklik olmayışından değil, laik batının İslam dünyasını direk ve dolaylı işgali ve laiklik dayatmaları ile, başlamış olan ıslah ve tecdit sürecini kesintiye uğratmalarından kaynaklanmaktadır aslında.

Evet Çözüm İslam’da Ama Hangi İslam’da?

Burada bir hususa da değinmek gerekiyor. Laikliğin mevcut sorunlarımız için değil çözüm, tam aksine en önemli sebeplerden biri olduğu açık. Ama tek sebep değil.

1980 sonrası meşhur sloganımızla, tek çözüm İslam’da. Evet çözüm tek çözüm İslam’da ama, harici, şii, mürcii, sünni, mehdiyetçi, masum imamcı, selefi, vehhabi, batıni, tasavvufi, selefi, ışidvari, laik, sekülerist vs. bir İslam anlayışında değil. Çünkü tüm bu İslami anlayışlar - ekoller çözüm yerine çözümsüzlük oluşturmaktadırlar.

Çözüm Kur’an ve sahih sünnet merkezli, akletme, fıkhetme, adalet, merhamet, hak, şeffaflık, şura, içtihat, vs. esaslarına dayalı İslami anlayışın tekrar neşet etmesinde ve gelişmesinde. Yani Peygamberimiz tarafından gerçekleştirilip 4 halife devrinde sürdürülmeye çalışılan, zamanla yukarıda açıkladığımız ekollerce rayından saptırıldıkça ıslah önderlerince tecdit edilmeye çalışılan; son olarak 20. Yüzyılın ıslah tecdit önderi Cemaleddin Afgani tarafından yeniden güncellenerek gündeme getirilip, Mısırda Abduh, Reşit Rıza, Hasan El Benna, Seyyid Kutup çizgisince, Türkiye’de Said Halim Paşa, Mehmet Akif çizgisince geliştirilip güncelleştirilerek sürdürülmeye çalışılan ıslah çizgisindeki İslami anlayıştadır.

Batı İslam Dünyasında Ektiklerini Avrupa’da Biçiyor

Eğer bu çizgi mısırda gizli laik Nasır ve ardılları, Türkiye’de açık laik ve hatta batılılardan daha fazla laikçi M.Kemal ve ekibi ile diğer İslam beldelerindeki benzerleri tarafından bastırılıp akamete uğratılmasaydı, bu gün İslam dünyasında Selefileri, Talibanı, Işidcileri değil, tevhid, adalet ve merhamet ehli Islah ekolünün yapılarını görecektik. Bu durumda ne İslam dünyası bu günkü sorunları bu derece de yaşayacaktı, ne de batı terörden muzdarip!? olmayacaktı.

Nitekim 4 yıl önce başlayan Ortadoğu İntifadasında da aynı durum yaşanmış, batı ve batıcılar ile yerli işbirlikçiler, intifadanın Islah çizgisinin temsilcisi durumunda olan İhvan önderliğinde başarıya ulaşmaması için her çabayı sarf etmişler, Mısır’daki askeri darbeyi bu amaçla dolaylı ve direkt desteklemişlerdir. Eğer bu intifada hareketleri İhvan liderliğinde başarıya ulaşsa idi, batı ve batıcıların muzdarip!? oldukları hususlar yaşanmayacaktı.

Yaşananlar Batının İslam Dünyasındaki Fesadının Neticeleridir

Tıpkı 26.Şuara Suresi 17’den 22’ye kadar olan ayetlerde kıssa edilen duruma benziyor yaşanan vakıa. Musa (as) Firavun’dan İsrailoğullarını kendisiyle beraber göndermesini talep edince, Firavun O’nu evlerinde yetiştirdiklerini, buna rağmen nankörlük ederek bir Mısır’lıyı öldürüp kaçtığını söyleyerek suçluyor. Musa (as) ise, başına kaktığı nimetin Firavun’un kavmini köle edinmesinin bir sonucu olduğunu, kasıtsız işlediği suçunda bu sürecin dolaylı bir sonucu olduğunu ve kendisini yargısız infaza tabi tutacakları haberini aldığından kaçtığını söyleyerek cevap veriyor.

Bu kıssada olduğu gibi, batının Müslümanların başına kaktığı nimet onları kul köle edinmelerinin bir neticesi ve işledikleri suçlar bu durumun dolaylı bir sonucu ve batı Müslümanları hiçbir zaman adil olarak yargılamıyor, hep yargısız infaz yapıyor, Müslümanları kölelikten azat etmek istemiyor.

Yumurtadan Çıkıp Kabuğunu Beğenmeyen Bazı İlahiyatçılara!

İslam’ın ortaçağını yaşayanlar varmış gibi laflarla batıya ve batıcılara göz kırpıyorsunuz ama, bu durumun esas müsebbibinin o göz kırptığınız batı ve batıcıların suçu olduğunu hatırlatmak istemiyor, batı ve batıcılara sunduğunuz bu özür dileyici savunmada, batı ve batıcıların suçlarını ama diyerek bile dile getirmiyorsunuz.

Söylediğiniz sözler % 100 doğru doğru bile olsa, % 100 yanlış yerde durarak, % % 100 yanlış zamanda, % 100 yanlış muhataplara söylüyorsunuz. Bu sözleri batı ve batıcıların mevziinden, İslam’a ve Müslümanlara atılacak birer dost mermisi, kendi kalemize gol olarak değil; ümmetin tek umudu olan İslamcıların içinden, onlarla beraber girişeceğiniz ıslah ve tecdit çabalarına bir katkı olması için, doğru zemin ve zamanda, bir ıslah temenni ve çabasıyla söylemelisiniz, eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe samimi olarak inanıyorsanız.

Sizler Firavun ve taraftarlarının safında değil, Musa ve İsrailoğullarının safında, hatta ön saflarında bulunarak özgürleşme mücadelesine önderlik edenlerden olmak durumundasınız, Batı ve yerli işbirlikçilerinin Firavunu düzenine İslami kılıflar uydurma pozisyonunda değil. Sözleriniz batı ve batıcıları özür dileyici ve sığınıcı değil, İslamcıları sahiplenerek ıslah edici amaçlı olmalı.

Unutmayın, bu memlekette sizler yokken o ortaçağı yaşıyor dediğiniz kişi ve ekoller yaşattı İslam’ı ve sizin ortaya çıkmanıza vesile oldular. Şimdi onların oluşturduğu ortamlardan neşet etmiş birileri olarak, yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyen pozisyonunda duruyorsunuz. Doğru yerde, halis niyetle ve doğru kişilere yapılacak bu eleştiriler ıslaha vesile olabilecek iken, sizin yaptığınız ifsada vesile oluyor ve küfrün ekmeğine yağ sürüyorsunuz.

Hani diyorlar ya Kemalistler bizlere hakaret maksadıyla, M.Kemal olmasaydı siz olurdunuz da adınız ne olurdu bilmeyiz diye diye. O beğenmediğiniz ortaçağı yaşayan kişi ve ekoller olmasa idi siz olurdunuz, adınız da belki aynı olurdu ama, bu günkü kimliğinizi edindiğiniz İmam-Hatipler ve İlahiyat fakülteleri olmayacağı için, belki de Beyoğlu’nun entel barlarında olurdunuz.