İsmet İnönüye de adil olmalıyız

Şahin Alpay

CHP lideri Deniz Baykal'ın, 12 Eylül askeri yönetiminin dayattığı anayasayı canla başla savunma mücadelesini Winston Churchill'in Britanya'yı Nazilere karşı savunmasına benzetmesini (dolayısıyla Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da Hitler'e benzediğini ima etmesini) neden tek kelimeyle gülünç bulduğumu uzun uzun açıklamaya gerek yok.

Churchill yurdunu savunuyordu, Baykal ise Türkiye'de demokrasi üzerindeki bürokratik vesayet rejiminin bekçiliğini yapmakta. Erdoğan'ın Türkiye demokrasi tarihine bir reformcu, Baykal'ın ise bir statükocu olarak geçeceğine hemen kimsenin kuşkusu yok.

Ama Erdoğan'ın Baykal'a cevaben 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'yü dünyayı kan ve ateşe boğan, 60 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan Hitler'e benzetmesinin elbette ki kabul edilebilir bir yanı yok. Bu karşılıklı yakışıksız ve haksız benzetmeler, bana "Atatürk'e adil davranma zamanı" başlıklı yazımı anımsattı. Orada şöyle demiştim: "Tarihte yaşanan bütün olayların, bütün tarihi kişiliklerin farklı yönleri olduğu gibi, tarihi olaylar ve kişilikler hakkındaki yargılarımızın içinde yaşadığımız çağa ve benimsediğimiz değerlere göre değiştiği muhakkak." (11 Kasım 2009) Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, tarihi kişiliklerin gerek başarılarından, gerekse başarısızlıklarından elbette ki dersler çıkaracağız. Ama onları farklı yüzlerini, içinde yaşadıkları çağı, çağın etkisi altında kaldıkları fikir ve değerlerini dikkate almaksızın yargılamak, adil ve nesnel bir değerlendirme olmaz. Atatürk'e olduğu gibi, İnönü'ye de adil davranmalıyız. Üstelik İnönü tarihi kişiliklerin birbirinden çok farklı yüzleri olabileceğinin yakın tarihimizdeki belki en dikkate değer örneğidir.

Evet, İnönü tek parti döneminin otoriter uygulamalarından, bugünkü fikir ve değerlerimizle bağdaşmayan Türkleştirme ve Sünnileştirme politikalarından en az Atatürk kadar sorumludur. Ama, Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı olarak, Milli Mücadele'nin başarıya ulaşmasında, Cumhuriyet'in kuruluşunda onun da büyük katkısı olmuştur. Türkiye'yi parçalayacak olan Sevr anlaşmasını geçersiz kılan Lozan anlaşmasının müzakeresini o yürütmüştür. Evet, Atatürk'ün ölümünden sonra Atatürk'ü "Ebedi", kendisini de "Milli Şef" ilan etmiştir. 2. Dünya Savaşı boyunca ülkeyi jandarma baskısı altında tutmuştur. 1942'deki gayrimüslim yurttaşlara yönelik Varlık Vergisi uygulamasının ırkçı bir renk taşıdığı muhakkaktır. "Milli Şef" döneminin ırkçı ve baskıcı uygulamalarının başka örnekleri verilebilir. Ama İnönü'nün, Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı'na, dolayısıyla düşman işgali altına girmesini önleyen lider olduğu unutulamaz. (1960'larda eski tüfek komünistlerden birinin, "Türkiye'nin sosyalist olmayışı, Alman Genelkurmayı'nın bir hatasından kaynaklanır..." dediğini, yani Almanya safında savaşa girmeyip Sovyet işgalinden kurtulmamıza hayıflanmasını dün gibi hatırlıyorum.)

İnönü 2. Dünya Savaşı sonunda dış ve iç baskılar sonucunda da olsa, bürokratik vesayet altında da olsa demokrasiye geçişin yolunu açmış olan liderdir. İnönü ve arkadaşları 1950'ler boyunca, bir çoğunluk diktatörlüğüne dönüşmekte olan Demokrat Parti iktidarına karşı muhalefet hakkını savundukları gibi, askeri darbeler ve siyasi idamlar çığrını açan 27 Mayıs 1960 darbesinin teşvikçileri de oldular. İnönü 1962 ve 1963'te Talat Aydemir'in darbe girişimlerini önleyen liderdi, ama 12 Mart 1971 müdahalesine arka çıktı.

Tarihi kişilikleri içinde yaşadıkları çağı, etkilendikleri fikir ve değerleri, farklı yüzlerini dikkate almadan yargılamanın doğru olmayacağını en iyi bilmesi gereken kişilerden biri de Başbakan Erdoğan olmalı. Gelecek kuşaklar Erdoğan'ı Refah Partisi saflarındaki görüş ve değerleriyle mi, yoksa Adalet ve Kalkınma Partisi lideri olarak temsil ettiği görüş ve değerlerle mi yargılamalıdır? Bugün hakim olan özgürlük ve demokrasi değerleri açısından baktığımızda Erdoğan'ın da farklı yüzleri olduğu muhakkak.

ZAMAN