İslami Mücadele Oy Tartışmalarına Hapsedilemez!

BAHADIR KURBANOĞLU

Her seçim döneminde Müslümanların önüne konan popüler bir tartışmadır bu. “Oy verecek miyiz? Vermeyecek miyiz?”

İster genel seçimler olsun, ister yerel, Müslümanların adeta tarafını belirleme zorunluluğuna itildiği bir zaman dilimidir bu süreç.

Sistem ve toplum tartışmaları ile de yakından ilintilidir. Bazılarına göre akidenin konusu, bazılarınca da maslahat gereği “ehven-i şer”i tercih etmede herhangi bir sakınca doğurmayacak olan arızi bir alanı ifade eder.

Sistem karşıtı olduğunu, demokrasinin ayak oyunlarına pabuç bırakılmaması gerektiğini, dolayısıyla oy vermenin şirk ile, küfür ile bir tutulması gerektiğini savunagelenlerin yanı sıra; sistem karşıtı olmakla birlikte maslahat gereği oy vermenin herhangi bir sakınca doğurmayacağını, hatta sayıların önem arzettiği dönemlerde “ehven-i şer”i desteklemenin elzem olduğu, zira tersinin irice sıkıntılar doğuracağı, görece kazanımları bile akamete uğratacağı savıyla hareket edenlerimiz de mevcuttur.

Her iki kesim de aslında bir avuç olduğunun, sistem ya da “ehven-i şer” mekanizmalar tarafından ne kadar kale alındığının da bilincindedir. Kar-zarar hesaplarıyla taraf olmak gerektiği ve/veya oy vermenin gerekli/elzem olduğunu savunanların verdikleri ‘oy’un aslında beklentilerini karşılayacak nicelikte olmadığını da bilmeleri manidardır. Daha öz bir ifadeyle belirleyici olan onların verecekleri oy olmayacaktır. Bu konuda hassas olup da seçim döneminde “ama vermezsem vicdan azabı çekeceğim”, “belediyelerde başörtülü yakınlarımız çalışıyor”, “varolan imkanları da yitireceğiz” gibi yaklaşımlar serdettiklerine şahit olmaktayız. Bunu bir vicdan muhasebesi, kar-zarar hesabı, karşıtların İslam düşmanlıklarına yönelik sınırlı bir cevap olarak telakki edenlerimiz bu meseleyi adeta etik bir sorun haline getirebilmekteler. Bu sınıfa girenler aynı zamanda sistemle olan ilişkilerin tümden kesilmiş olması gerektiği, tağuti sistemin tüzel kişiliğini ifade eden hiçbir alanına bulaşılmaması gerektiğini de eklemeyi ihmal etmezler.

Peki sistem karşıtı olan bu iki tutum neden bu derece ayrılık arzetmektedir? Bu birinci sorumuz olsun. Diğeri ve daha önemlisi de bu her iki tutum da seçimlerden önceki 4-5 yıl ve seçimlerden sonraki 4-5 yıl içerisindeki tutumlarını sorgulamada da bu derece atak mıdır?

Anadolu’nun bazı şehirlerinden Haksöz’e ziyarete gelen arkadaşlar olmuştu 22 Temmuz seçimlerinden evvel. Hepsinin de amacı -kendi ifadelerine göre- hem ziyaret hem de piyasayı dolaşıp nabız yoklamaktı. Bizlere de geçerken uğramışlar ve ‘oy verip vermeyeceğimizi’ sormuşlardı.

Israrla bu konudaki tutumumuzu sona saklamış, kendilerine memleketlerinde neler yaptıklarını, hangi faaliyetler içerisinde olduklarını, 28 Şubat öncesi ve sonrasını, birikimlerimizi, şahitlik ve ıslah misyonumuzun gereklerini, İslami hareketlilik zeminini nasıl değerlendirdiklerini sormuştuk. Aldığımız cevaplar genel anlamda bir pasifizasyonun yaşandığı, kendi memleketlerinde yapacak fazla bir şeyin olmadığı vb bahane unsurlarının sıralanmasından oluşmaktaydı. Ayrı zaman dilimlerinde ve ayrı gruplarla ziyarette bulunan bu kardeşlerimizin ortak özellikleri ise kendilerini sistem karşıtı olarak görmek, ‘oy’ kullanmanın şirk içerdiğinin ısrarla altını çizmek ama hayatın bütünü içerisinde süreklilik arzeden ve birikime evriltilmesi gereken alanlarla ilgili de sorumluluk bilinçlerinin törpülenmiş olmasıydı.

Kendilerine ısrarla şunu anlatmaya çalıştık: Bırakalım seçim dönemlerinde insanları oy veren ve vermeyenler olarak ayrıştırıp sınıflandırmayı da biz, hayatın bütününü kapsar bir İslami mücadele yükünü ne kadar omuzladık, çevremizi/kitleleri ıslah misyonunu ne kadar yerine getirebiliyoruz; bulunduğumuz beldelerde adil şahitlerden olabilme imkanlarını ne kadar zorladık ve kuşanabildik buna bakalım. Seçimlerden önceki 4-5 yıl ve seçimlerden sonraki 4-5 yılı içeren süreci Rabbimizin razı olduğu/olacağı bir mecraya doğru sevkedip edemediğimizi kendimize soralım. Bunu yapamadıktan, bu misyonu fıkhedemedikten sonra ‘oy’ versen ne olur vermesen ne olur! Vermezsin ve böylelikle sanal bir mütmainliğe düçar olmuş olursun. Hangi anlamda? Sistemden ayrıştığını, tağuti sisteme bulaşmadığını düşünür ama aslında tersinden bir entegrasyona düçar olduğunun farkına bile varmamış olursun. Farenin dağa küstüğü ama dağın bundan haberinin olmadığı yalancı bir mütmainliği kuşanmaktansa, Rabbimizin tüm insanlığa bahşettiği evrensel değerleri ne yapıp edip hayata şamil kılacağımızın derdini ve pratiğini kuşanmak gerektiğini vurgulamaya/anlatmaya çalıştık.

Aslında aynı tarz eleştiriler ısrarla ‘oy verilmesi’ gerektiğini savunan çevreler için de geçerli. Bunu kişisel bir tavır olarak geliştiriyorsan gidersin ve oyunu kullanırsın ama bunu bir takım mazeretler ve bahaneler silsilesine döküp fıkhedilmesi herkes tarafından gerekli olan bir fetvaya dönüştürmeye çalışmanın anlamı var mıdır?

Yukarıdaki eleştirilerimizin aynısı bu oy verme meselesini seçim dönemlerinde kangren bir sorun haline getiren ve ‘bakın ben veriyorum, sizler de çelişkiler yaşamak istemiyorsanız peşime takılın’ dercesine bir dayatmaya dönüştüren kardeşler için de geçerli.

Bu konuyu tartışmaya harcadığımız emeğin çok daha fazlasını İslami mücadeleyi yüklenme, sorumluluklarımızı fıkhetme cihetine yönlendirsek daha faydalı bir iş yapmış olmaz mıyız? Üstelik mesele her ne kadar maslahatları gözetme gibi bir bahaneyi kuşanarak tartışılırsa tartışılsın, bu maslahatlar zincirinin ve bu mantalitenin kimlik inşası içeren pratiklerle yoğrulmadıkça buralarda kalmayarak, bir maslahatlar silsilesine dönüşüp kimlikleri de dönüştürdüğüne geçmiş tecrübelerden aşinayız. Yani yine bir entegrasyon süreci

Özcesi bu entegre olma süreçlerinden ayrışmak istiyorsak, ‘oy verme’ ya da ‘oy vermeme’ tartışmalarına tıkanıp kalmaktan ve birbirimizi bu kısır tartışmanın sonuçlarıyla mahkum etmektense, seçimimizi İslami mücadeleden yana yapmanın, kendi yapıp etmelerimize yoğunlaşmanın ve bunu kimlik içeren bir sürekliliğe dönüştürmenin yollarını aramalıyız.

Bizim oy verip vermeyeceğimizi hala merak edenler varsa, yukarıda altını çizdiğimiz hususlar anlaşılmamış demektir.

O halde konuyu daha da netleştirelim ve şöyle diyelim:

Haksöz’ün ilk çıktığı andan itibaren bu konudaki tavrını merak edenler, seçim dönemlerindeki sayılarına bakıp ya kapaktan ya da giriş yazısında “Seçimimizi İslami Mücadeleden Yana Yapalım!” tarzındaki yaklaşımımızı gözlemleyeceklerdir. Aynı zamanda asla ve kat’a bizim dışımızdaki müslümanlara sırf oy verdiklerinden ötürü şablonik fıkhi terimlerle yaklaşmadığımızı da.

Rabbim hepimizi İslami mücadeleyi ve kimliğimizi omuzlayan ve kardeşlerine de bu minval üzere iyiliği emretmeye çalışanlardan eylesin!

Selam ve Dua ile…