Işık Koşanerin itirafları

Şahin Alpay

Bundan iki önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Milliyet Gazetesi'ne verdiği (7-8 Ağustos) mülakatta dile getirdiği PKK ile mücadelede TSK'nın çok başarılı olduğuna dair iddiaların ardından, bir önceki Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in, bazı subaylarla yaptığı toplantıda, TSK'nın PKK ile mücadeledeki başarısızlıklarına ilişkin "acı itirafları"nın medyaya intikal etmesi (24-25 Ağustos) doğrusu çok çarpıcı bir gelişme oldu.

Ama "itiraflar" hiç şaşırtıcı değildi. Sadece TSK'nın PKK ile verilen mücadelede bilinen yetersizliklerinin değil, TSK'ya maalesef hakim olan hukuka ve demokrasiye saygısız, TSK'yı devlet içinde devlet gören zihniyetin en üst düzeyde teyidinden ibaretti.

CHP ve MHP sözcüleri, haklı olarak, hükümeti Genelkurmay Başkanı'nın karargâhta yaptığı bir konuşmayı dinleyip kaydedenleri ve medyaya sızdıranları araştırıp bulmaya çağırdılar. Ses kaydının kanunsuz bir şekilde yapıldığına hiç kuşku yok. Yalanlanmadığı ve içeriğinden zaten belli olduğu üzere, gerçeği yansıttığına da kuşku yok. Bu niteliğiyle açıklanmasında kamu yararı olduğu ise muhakkak.

Ses kaydının kimler tarafından yapıldığı konusunda muhtelif teoriler var. Bu bağlamda en ilginç (ama pek inandırıcı görünmeyen) teori iktidar partisinin bir sözcüsü tarafından ileri sürüldü: "Yabancı istihbarat örgütleri..." yapmış olabilir. Benim aklıma en yatan teori ise, kayıt ve ifşaatın TSK'nın meslekî zaaflardan kurtulmasını ve her şeyden önce demokrasiye saygılı bir kurum haline gelmesini isteyen subaylar tarafından yapılmış olabileceği.

Koşaner'in itirafları iki başlık altında toplanabilir. Askerlikle ilgili olan itirafların başlıcaları şöyle özetlenebilir: Nereye döşediğimizi bilmediğimiz mayınlar, kendi askerlerimizi öldürdü... Bazen emir-komuta birliğini sağlayamıyoruz, bu yüzden PKK saldırılarını karşılamakta yetersiz kaldık... Küçük birlikler düzeyinde sevk ve idarede çok zayıfız... Üst makamlara doğru bilgi verilmiyor... Kum torbalarından yapılan mevziler roketlere kolay hedef oluyor... Kimi rütbeliler silahını bırakıp kaçıyor. Karşıdan iki PKK'lı geliyor, 30 asker kaçıyor. Rezalet!.. Basıldık diye herkes ateşe başlıyor; kendi erimizi alnından vuruyoruz. "Tam bir kepazelik halimiz! Neden? İşte lider yok ortalıkta."

Koşaner'in askerlikle ilgisi olmayan konulardaki itiraflarının başlıcaları da şöyle özetlenebilir: Plan semineri (yani, Balyoz darbe planı) ile ilgili neyimiz var, neyimiz yok çaldırmışız. Esas rezalet bu!.. Ortalıkta rastgele konuştuk. Bilgisayarlarımıza lüzumsuz bilgileri depoladık... Maalesef içimizden helal süt emmemiş (yani, hukuk ve demokrasiye bağlı) arkadaşlarımız da çıktı... "Tüm planlar tüm teferruatıyla milletin elinde şimdi... Yasaların dışında hareket ettik. Bunu yol yaptık, hep öyle olacak zannettik"... Şu (köpeğini gezdirmek, evin badanasını yaptırmak dahil) erleri kullanma işini kaldıralım, yoksa kaldırtacaklar...

Hiçbir şey artık gizli değil. Basın mensubu anasını bile satar, onu oraya haber diye koyar. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz... Yakında kamu denetçiliği, ombudsman denen sistem devreye girecek. Bize de gelip hesap soracak... Bu sıkıntılı durumlara gelmemizin sebebi biziz. Yanlış şeyler yaptık. Evrakımıza sahip olamadık... Para işleri bundan sonra sıkıya girdi. Sayıştay denetleyecek... OYAK kamu kurumu haline gelirse vergi vermek durumunda kalır, emekli maaşlarımız yüzde 15 azalır... Kimse (yani seçimle gelen hükümet) bize (PKK'ya karşı) operasyonları azalt, durdur diyemez. (Askerî müdahalelere yasal temel olarak gösterilen TSK İç Hizmet Kanunu) 35. maddeyi kaldırsalar da ("doğal, tarihi görevimiz" uyarınca) kimseyi dinlemeyiz.

Koşaner'in itiraflarından çıkan yalın sonuç çok açık: TSK'nın gerek profesyonel standartlarının yükseltilmesi, gerekse demokrasiye ve hukuk devletine bağlı bir kurum haline getirilmesi, dolayısıyla saygınlığının ihya edilmesi ve korunması açısından tepeden tırnağa reform geçirmesi artık ertelenemez bir zorunluluk haline geldi.

ZAMAN