İran konusunda yapılan dehşetli yanlışlar

Ali Ünal

Türk medyasında o kadar dehşetli bilgi hataları sâdır oluyor ki, insanın "Bunu ancak okumuş olan yapar!" diyesi geliyor. Bu hatalardan pek çokları da İran konusunda sergilendi. Bir defa Türkiye medyası, bilhassa Arapça ve Farsça menşeli kelimeleri, İngilizce gibi Batı dillerinden aldığı için sürekli yanlış yazıyor.

İngilizcede kelimeler yazıldığından farklı okunduğundan, bilhassa Arapça ve Farsça kelimeler kendi telaffuzlarıyla verilebilmek için İngilizcede farklı yazılır ama, aslî telaffuzlarıyla telaffuz edilir. Türkiye medyası da bu kelimeleri aynen İngilizce yazılış şekliyle alıp, yazıldığı gibi telaffuz ediyor. Meselâ, Musevî, Musavi; Kedhudai, Kadhodai olarak yazılıp telaffuz ediliyor. Bu ülkede, bir zamanların ünlü Uganda Devlet Başkanı Îd-i Emin (Bayram Emin), İdi Amin olarak yazılıp telaffuz edildi hep. Ve bu hata hep yapılıyor.

İkinci olarak, gazetelerde yazıp televizyonlara çıkanlar, İran'da 2000 yıllık Pers devlet geleneğinden bahsediyorlar. Gerçi Batılı tarihçiler 1935'te modern İran kurulana kadar İran'da ortaya çıkan bütün imparatorluklara Fars imparatorlukları manâsında Pers imparatorlukları deseler de bu, hiçbir zaman doğru değildir. Pers veya Fars imparatorluğu manâsında son imparatorluk Sasanîlerle birlikte 651 yılında tarihe karışmıştır. Bundan sonra İran'da Hz. Ebu Bekir dışında Râşid Halifeler, Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Harezmşahlar, Moğol-İlhanlılar, Timur vs. hükmetmiştir ki, hiçbiri Fars değildir. Ayrıca, şu andaki devletin de mirasçısı olduğu Şiî İran, Şah İsmail tarafından 16. asrın başında kurulmuştur ki, ne Şah İsmail ne de ordusunu ve yönetimini teşkil eden asıl kadro Fars'tır. Faruk Sümer, Safevi Devleti'nin Kuruluş ve Gelişmesinde Anadolu Türkleri'nin Rolü isimli eserinde, Anadolu'dan akın akın gidip Şah İsmail'e katılan ve onun ordusunu oluşturan Türkmen boylarının tek tek isimlerini verir.

Türkiye'de hemen herkesin yaptığı bir diğer hata, İran'ı Müslümanlar tarafından fethedildiği tarihten bu yana hep Şiî ve Şiîliğin merkezi gibi bilmektir. İran'da Kum ve Meşhed (eski ismi Tus), Hz. Masume ve Hz. İmam Ali Rıza sebebiyle Şiî merkezler olmuşlardır. Bunun dışında, İran'ı resmen Şiîleştiren Safevîlere kadar İran, âdeta Sünnîliğin merkezlerindendir; Sünnî âlimlerin, özellikle Sünnî tasavvuf büyüklerinin, Hafız, Sâdî gibi dev ediplerin pek çoğu İranlıdır. İslâm dünyasında Safevîlere kadar 8,5 asır bilhassa Irak, Lübnan, Arabistan'ın doğusunda Dahran gibi bölgeler, Şiîlerin en yoğun bulunduğu yerler olagelmiştir.

Bir de İran konusunda en uzman Cengiz Çandar'ın unutkanlıkla mı, bilerek mi yaptığı dehşetli bir hata var ki, Dünden Yarına İran ve Orta Doğu Çıkmazı adlı kitaplarında 1978'de Abadan'da "yüzyılın kaydettiği en büyük cinayetlerden biri" olarak nitelediği sinema katliamında yüzlerce kişinin diri diri yakıldığını, 'Kara Cuma' olarak tarihe geçen 8 Eylül günü Jale (Şüheda) meydanında göstericilerin üzerine açılan ateş sonucu "çoğu kadın-çocuk binlerce kişinin öldüğü"nü yazar ve daha başka katliamlardan söz ederken, devrim öncesi halk yürüyüşlerinde Şah'ın göstericilere karşı kuvvet kullanmadığını söyleyebiliyor.

Âdil devlet adamı, bir hadis-i şerifte, mahşer günü Allah'ın Arşı'nın altında gölgelenecek yedi sınıf insan içinde en başta anılır. Hak, daima üstündür ve hakkın büyüğü küçüğü olmaz, fakat sokak anarşisiyle hak aranmaz. Hedefin meşrû olması gerektiği gibi, ona giden yolun da meşrû olması gerekir. Bir tarafın haksızlık yapmış olması, haksız mukabeleyi katiyen gerektirmez. Haksız mukabele insanı haklıyken haksız yapar. Din, dâhilde niza ve düşmanlık istemez ve menfide kullanılmaz. İslâmî siyaset İslâm'dan çıkar, başkasına vasıta yapılamaz. İnsanı en çok rezil eden, din'e de en çok zarar veren beşerî zaaf ve hırslardır ki, bunların en önde geleni de, yaşlılıkta daha da arttığı görülen iktidar zaaf ve hırsıdır.

ZAMAN