İnfaz Düzenlemesi Üzerine

ÖMER FARUK KARAGÜZEL

Uzunca bir süredir gündemde olan fakat yeteri kadar zemin bulamadığı için rafta bekletilen infaz düzenlemesi, Koronavirüs salgınının ortaya çıkmasıyla yeniden gündeme geldi. Zaten uzun zamandır cezaevlerinin doluluğu, kapasitenin ve koşulların yetersizliği üzerinden bir kısım suçları kapsama alıp bir düzenlemenin elzem olduğu tartışılıyordu. Neticede MHP ve AK Parti’den 63 milletvekilinin imzaladığı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 31.3.2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunuldu. Adalet Komisyonu’nda dar ve sınırlı olarak değişiklikleri yapılan teklif bugün Genel Kurul’a gelecek.

Toplamda 70 maddeden oluşan teklif ne yazık ki kamuoyunda gerektiği kadar tartışılmaksızın Meclis’te görüşülecek. Teklifin 37 maddesi 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda (İnfaz Kanunu) yapılması öngörülen değişiklikleri, kalan maddeleri ise 11 ayrı kanunda yapılacak değişiklikleri kapsamaktadır. Bu anlamıyla başından ifade etmek gerekirse kısıtlı bir zamana sıkıştırılmış, kamuoyunda yeteri kadar tartışılmamış teklif metni pek çok sorunu barındırmaktadır. Düzenlemelerin oldukça karmaşık oluşu, yeni kurallara istisna getirilişi, istisna hükmü olarak düzenlenen istisnaların dahi istisnaları oluşu eleştirilerimizin öncelikleri arasındadır. Oysa infaz kanunu hükümleri bireylerin hürriyetine doğrudan temas eden, hayatlarını değiştiren hükümler barındırmaktadır. Bu sebeple bu hükümlerin son derece anlaşılabilir olması ve buna uygun kaleme alınması gerekmekte iken bu denli karmaşık olarak sunulmuş olması bu haliyle uygulamada önemli sorunlara yol açacağı görülmeli, kanunlaşmadan eksiklikler düzenlenmelidir.  

Yazımızda “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” hakkında bir kısım görüşlerimizi uygulamada yaşanacak sorunlarla işaret etmekle yetinilecektir.

1- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler

TCK’daki bazı suçların cezalarının artırılması, TCK 53. Maddede belirtilen belli hakları kullanmaktan yoksun bırakma ve infaz hakimliğinin daha etkin hale getirilmesidir.

Kasten Yaralama ve Örgüt Kurma

TCK’daki değişiklikler Kasten Yaralama, Örgüt Kurma ve Tefecilik Suçlarındaki düzenlemeleri kapsamaktadır. Bu suçlardan en dikkat çekici olan ise kasten yaralama suçunda yapılan değişikliktir. Yakın bir zamanda gerçekleşen ve kezzap atarak kasten yaralama fiilini gerçekleştiren bir şahıs hakkında yapılan yargılama sonucunda verilen cezanın yetersiz oluşu konunun paket içerisine alınmasına vesile olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim canavarca bir hisle ifadesi TCK 86. maddesine eklenirken, örnek olarak da kezzap atma fiili örnek gösterilmesi düzenlemenin bir reaksiyon düzenlemesi olduğunu ortaya koymaktadır.

“Kezzap atarak yaralama fiilin işleniş şekliyle ilgili bir durumdur. Buna karşılık canavarca hisle bir suçun işlenmesi faildeki saikin dışarıya yansımasını gerektirir ve bu saikin varlığını zorunlu kılar. Bu tür ispat problemleriyle mahkemeleri uğraştırmak yerine, bu değişiklikle elde edilmek istenen sonuca, 86. maddenin birinci fıkrasındaki temel cezanın üst sınırını artırmak suretiyle gitmek daha isabetli olacaktır.1

Cezası arttırılan bir diğer suç ise TCK 220. Maddesinde yer alan örgüt kurma suçunun cezasının alt ve üst sınırının arttırılmasına ilişkindir. Pakette, bu suçlardan mahkûm olan kişilere ilişkin infazda geçirmeleri gereken sürede indirim yapılırken bir taraftan da ceza yaptırımının arttırılması tutarsızlıktır.

2- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler

İlgili düzenlemelerden dikkat çekici olanlar bazı hallerde tutukluluk yerine adli kontrol kararı verilmesi, tutukluluğun incelenmesi ve ilk derece mahkemelerinin verdiği kesinleşmiş kararların bazılarına ilişkindir.

CMK’nın 109. Maddesinde yapılacak düzenleme gereğince bazı kişilerin tutukluluk yerine adli kontrolle yargılanmasının önü açılmıştır. Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan şüphelilerin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınması getirilmiştir. Zira böylesi bir düzenlemeye gerek var mıdır, ne kadar zaruridir tartışılmalıdır. Nitekim CMK’nın ilgili hükümlerine göre zaten bu kişiler için adli kontrol kararı verilebilmektedir. Özellikle mahkemelerin terör örgütü üyelik ve yardım suçlarında hamile kadınlar, yaşlılar, ağır hastalarla ilgili son dönemde vermiş olduğu tutuklama kararlarına ilişkin bir düzenleme mahiyetindedir. Yakın zaman içerisinde şahit olduğumuz tutuklama tedbirlerinin yarattığı mağduriyet, cezaevlerinde bebekli ve hamile kadınların bulunması mahkemeler nezdinde çözülemediğinden yasa koyucu bu yola giderek ortadaki mağduriyeti giderme çabası içerisindedir. Yine de ilgili CMK hükümleri, ölçülülük, tutuklama tedbirlerini gerektiren hiçbir somut durum olmamasına rağmen tutuklama tedbirinin uygulanmasının önüne geçemediğinden yapılan değişiklik yerindedir.

Yine CMK 109. Maddenin 2. Fıkrasında yapılan değişiklikle hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş ve istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş sanıklar hakkında, UYAP kaydı üzerinden inceleme yapılarak adli kontrol kararı verilebileceği hükme bağlanacaktır. Karara çıkmış dosyaların üst mahkemelere gönderildikten sonra ilk derece mahkemelerinde adli kontrole ilişkin verecekleri karar da karışıklığı ortaya çıkaracaktır. Nitekim bu durum ilk derece mahkemelerinin de iş yükünü artıracaktır. Halihazırda üst mahkemeler ya da Ceza Genel Kurulu’nun verdiği kararlar ilk derece mahkemesinin üzerinde kalacak gibidir.

3- Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına İlişkin Değişiklikler ve Anayasaya Uygunluk

Uzun bir zamandır ülke gündeminde olan İnfaz Kanuna yönelik değişiklik talebi cezaevlerindeki doluluk oranıyla ve kapasitenin yetersizliği ile ilgiliydi. Bu haliyle cezaevlerinin idaresinin dahi mümkün olmayan boyutlarda olduğu bilinmekteydi. Adalet Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 268 kapalı, 83 açık cezaevi ve 4 tane de çocuk eğitim evi olmak üzere toplam 355 ceza infaz kurumu bulunmakta ve bu kurumlarda toplam 300.000 civarında tutuklu ve hükümlü barınmaktadır.

Türkiye’de her yüz bin kişide üç yüz elli kişi cezaevinde bulunmaktadır. Yapılan değişiklik teklifi mezkûr oranı düşürmek, suç oranının azaltılmasına odaklanmak yerine geçici ve günübirlik sorunları ortadan kaldırmaya odaklanmaktadır. Bu haliyle de çıkan infaz düzenlemesi çok değil 1-2 yıl içerisinde benzer sorunları yeninden gündeme getireceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Değişiklik teklifi gereğince kanun geçmeden önce işlenmiş olan ve kapsama alınan suçlarda koşullu salıverilmesine 3 yıl kalan iyi halli hükümlü bu süreyi denetimli serbestlik hükümleri çerçevesinde cezaevi dışında geçirebilecektir. Dikkat çeken bazı değişikliklere değinecek olursak;

Değişiklik teklifi ile İnfaz Kanununun 19. maddesinin 4. fıkrasına eklenen ve yakalama emri üzerine aranan kişinin bulunması için konutta arama yapılması öngörülen hüküm İnfaz Kanunu açısından anlamsızdır. Esasen CMK 118 ve 119. Maddelerde hükmü bulunan ve bu hallerde arama yapılmasına izin verilen maddeler mevcutken neden böyle bir hükme ihtiyaç duyulmuştur anlaşılmamaktadır.

İnfaz Kanunun geçici 6. Maddesiyle, 30 Mart 2020 tarihinden önce işlenen suçlardan dolayı, istisna hükümler saklı olmak üzere, koşullu salıverilmesin 3 veya 4 yıl hatta bazı hallerde süre ne olursa olsun cezaevinden çıkması hükme bağlanacaktır. Bu haliyle de teklifin özel düzenlemeden çok Özel Af niteliği ağır basan bir şekle dönüştüğü görülmektedir. Aynı madde içerisinde 30 Mart 2020 tarihinden önce işlenen suçlardan dolayı altı yıla kadar hapis cezasına mahkûm olan kişiler infaz kurumuna girmeyecektir. 10 yıl hapse mahkûm olan bir kişi iki yılını infaz kurumunda geçirmişse bu düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte tahliye olacaktır.

Ancak istisnalar arasında sayılan suçların gelişigüzel belirlenmesi, suçların niteliğinin, haksızlık içeriğinin gözetilmemesi, adaletsiz uygulamalara neden olabilecektir. Örneğin 29 Mart 2020 tarihinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işleyen torbacı, işlediği bu suçtan dolayı yargılanıp alt sınırdan yani 10 yıl hapis cezasına (m. 188, f. 3) mahkûm olduğunda, bu kişi bu cezasının dörtte üçünü, yaklaşık 7,5 yılını infaz kurumunda çektikten sonra dışarı çıkabilecek iken; aynı tarihte zimmet suçunu işlediği için 10 yıl hapis cezasına mahkûm olan kamu görevlisi 2 yıl sonra tahliye olacaktır. Keza 87. maddedeki neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama hallerini işleyenler, sözgelimi tekme atmak suretiyle mağdurun çocuk yapma yeteneğinin kaybına neden olan kişi altı yıl ve daha aşağı hapis cezasına mahkûm olmuşsa derhal dışarı çıkacak iken, neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama hallerinden yalnızca mağdurun yüzünde sürekli değişikliğe neden olan kişiler, örneğin kezzap atmak veya başka suretle yüzde değişiklik meydana getiren mahkûmlar cezalarını çekmeye devam edecektir. Dolayısıyla Geçici Madde 6 ile getirilen istisnaların belirlenmesinde bir kriter gözetilmediği gibi, aynı suçu işleyen kişiler de farklı işleme tabi tutulmaktadırlar. Yine bir başkasının özel hayatının gizliliğini örneğin mağdurun yarı çıplak görüntülerini çekmek suretiyle ihal eden kişi (TCK m. 134) alt sınırdan ceza aldığında iki yıl hapis cezasına mahkûm olacak ve cezasının üçte ikisini infaz kurumunda çekecek iken; cebir veya tehditle kişinin cebindeki parayı gasp eden ve alt sınırdan altı yıl hapis cezası alan kişi, hiç cezaevine girmeyecektir. 2

Somut örneklerden de anlaşılacağı üzere açık bir adaletsizlik ortadadır. Nitekim siyasi suçlar bir yana dursun adi suçların infazında dahi bir adalet sağlanamamıştır. Özel af kapsamına girecek işbu değişiklik eşitlik ve adil bir düzenleme barındırmadığından Anayasa Mahkemesi’nin bu yönüyle değişikliği iptal edeceğini tahmin etmek gerekiyor.

Teklif açısından en önemli değişikliklerden biri de koşullu salıverilmeyi düzenleyen 107. Maddede yapılan değişikliktir. Değişiklik kapsamında hapis cezasına mahkum edilen kişilerin koşullu salıverilmeden yararlanabilmeleri için infaz kurumunda kalmaları gereken bu süre cezanın üçte ikisinden yarısına indirilmektedir. Yine bu kategoriye girecek mahkumlar için cezaevinden daha erken çıkmanın imkânı sağlanmıştır. Ancak aynı maddenin 2. Fıkrasına eklenen hüküm doğrultusunda kasten öldürme, işkence ve eziyet, çocukların işlediği cinsel dokunulmazlığa kaşı suçların tamamı ile yetişkinler tarafından işlenen cinsel dokunulmazlığa karşı suçların bazı işleniş şekilleri, özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar, çocuklar tarafından işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu, çocuklar tarafından işlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile terör suçları koşullu salıverilmeden yararlanabilmek için cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çekeceklerdir.

“Öncelikle bu istisnaların belirlenmesinde suçludan değil de suçtan hareke edilmesi sorunların temelini oluşturmaktadır. İstisnalar arasında yer alan suçları işleyen kişilerin örgüt mensubu olup olmadığı, tehlikeli veya mükerrir olup olmadığına bakılmayacaktır. İşlediği suç istisnalar arasında yer alıyorsa infaz kurumunda daha çok kalacaktır. Buna göre, örneğin; insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama, kasten yaralama sonucu ölüme neden olma, yağma (gasp), hırsızlık, rüşvet, zimmet, irtikap vb. gibi oldukça ağır cezaları gerektiren suçlardan mahkum olanlar, mahkum oldukları cezanın yarısını infaz kurumunda çekecek iken; bir kadına söz atan veya cinsel amaçlı olarak saçını okşayan ya da bir kimsenin kişisel verilerini kaydeden yahut başkasıyla yaptığı telefon konuşmasının içeriğini diğerinin rızası olmaksızın ifşa eden kişiler mahkum oldukları cezanın üçte ikisini infaz kurumunda çekecektir. Dolayısıyla haksızlık içeriği itibariyle daha ağır olan suçların failleri, haksızlık içeriği daha az olan suçların faillerinden infaz sürecinde daha avantajlı kılınmaktadır. Zira istisnaları oluşturan suçların belirlenmesinde ne suçlarla korunan hukuki değer ne suçun konusu ne fiilin işleniş şekli ne de fiillerin ifade ettiği haksızlığın içeriği dikkate alınmıştır. Haksızlık içeriği bakımından müştereklikleri olmayan birtakım suçlar suçlar adeta bir torbaya doldurulmuştur.” 3

İnfaz Kanunun 110. Maddesinde düzenlenen özel infaz usullerinin hafta sonu, gece ve konutta infaz kapsamının torba teklifle genişletilmesi önemli bir gelişmedir. Yine eksik olan ise bazı suçların bu madde hükümlerinden yararlanamayacak oluşudur.

Teklif Cezaevlerini Boşaltabilecek Mi?

Teklifin en önemli amacı cezaevlerindeki kapasiteyi asgariye indirmek ve mümkün olduğunca cezaevlerini boşaltabilmektir. Ancak cezaevlerinde bulunan 300.000 tutuklu ve hükümlü suçlar bakımından kategorize edildiğinde amaca hasıl bir çalışma yapılmadığı da anlaşılacaktır. Nitekim infaz kanununda amaçlanan değişiklik teklifinin 107. Maddesinde düzenlenen koşullu salıverilmeden yararlanabilmek için hükmedilen cezanın infaz kurumunda çekilmesi gereken süre, süreli hapis cezaları bakımından 2/3’ten 1/2’ye indirilmektedir. Ancak getirilen istisnalarla çok sayıda suçtan hüküm giyenler bakımından 2/3’lük oran korunmaktadır. 4 Kasten öldürme, cinsel saldırı, cinsel istismar, reşit olmayanla cinsel ilişki, cinsel taciz, terör örgütü kurma, yönetme ve üyelik suçları ve uyuşturucu madde ticareti suçlarından mahkûm olanlar cezalarının ya 2/3’ünü ya da 3/4'ünü infaz kurumunda çekmeye devam edeceklerdir. Bu suçlardan mahkûm olanlar kalıcı olan bu düzenlemeden yararlandırılmadığı gibi İnfaz Kanununun Geçici Madde 6’da yapılan ve özel af mahiyeti taşıyan düzenlemeden de yararlandırılmayacaklardır.

Buradan anlaşılacağı üzere infaz düzenlemesi, halihazırdaki kapasitenin iki katından fazla tutuklu ve hükümlünün kaldığı ceza infaz kurumlarını normal seviyesine getirmekten dahi uzaktır. Çünkü suç tiplerinin dağılımına göre infaz düzenlemesinin dışında kalan mahkûm ve tutuklu sayısı bu haliyle cezaevlerindeki kapasitenin de ¾’ünü de geçmektedir. 5

Aynı şekilde infaz düzenlemesi kapsamında aynı hukuki değeri koruyan birbirine yakın olan suçlardan dolayı ayrım yapılması da eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri bakımından sorun ortaya çıkaracağı ve Anayasa Mahkemesi tarafından bu durumun iptalle sonuçlanacağını göz ardı etmemek gerekiyor. Kanun teklifinden çıkarılan cinsel istismar, uyuşturucu, adam öldürme suçları kabulü mümkün olmayan suçlardan olsa da eşitlik ve farklı işlemlere tabi tutulması kapsamında hukuki denetimden geçtiği takdirde iptale konu olacak hükümler arasında yer alacaktır.

Aceleci bir perspektifle günü kurtarmak üzerine inşa edilen paket pek çok olumlu yanıyla karşımızda dururken temel hukuki problemlere, sorunun asıl kaynağına cevap vermemektedir. Bugün için belli oranda cezaevlerini bu yolla boşaltabilmek mümkün olacaktır. Fakat hükümlülerin işledikleri suçlardan hareketle ilerleyen bir mantık yerine suçluların tehlikelilik, mükerrirlik, örgütlülük gibi durumlarını göz önüne bulundurmayan bir yaklaşım yeni sorunları beraberinde getirecektir. Kanun koyucu tekrar suç işeyerek cezaevi, infaz sistemine dahil olunmasının önüne geçecek tedbirleri öngörmesi gerekir. Aksi halde benzer sorunlar çok geçmeden tekrar önümüze gelecek ve bir döngü halinde ülke gündeminde kalacaktır.

____

1- Prof. Dr. Adem Sözüer, Prof. Dr. İzzet Özgenç, Prof. Dr. Mahmut Koca, “Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Değerlendirilmesi” s.3.

2- Prof. Dr. Adem Sözüer, Prof. Dr. İzzet Özgenç, Prof. Dr. Mahmut Koca, a.g.m s.11

3- Prof. Dr. Adem Sözüer, Prof. Dr. İzzet Özgenç, Prof. Dr. Mahmut Koca, a.g.m s.7

4- Prof. Dr. Adem Sözüer, Prof. Dr. İzzet Özgenç, Prof. Dr. Mahmut Koca, a.g.m s.7

5- Tutuklu ve Hükümlü Sayıları için bkz. http://www.cte.adalet.gov.tr/Home/Index