İmitasyon Atatürk’ün Maceraları

KENAN ALPAY

Günlük hayatta çokça kullanılan ‘imitasyon’, İngilizce bir kelime ve taklit, öykünme gibi anlamlara sahip. ‘Fake’ yani sahte de deniliyor. Belli bir örneğe benzemeye veya benzetmeye çalışma, birinin davranış ve konuşmalarını tekrarlayarak eğlenme ve benzetilerek yapılmış şey gibi anlamları var. Genelde pırlanta, kürk, saat, elektronik eşya gibi değerli eşyaların, pahalı markaların daha ucuz taklitlerine imitasyon adı veriliyor. Öykünme duygusu, marka merakı, şöhret tutkusu ağır basan kompleksli birey ve toplumlarda imitasyon ürünler her zaman revaçta oluyor.

Salı günü Meclis’teki MHP grubuna hitap eden Devlet Bahçeli’nin yaptığı konuşmayı dinleyenlerden biri de kamuoyuna “Atatürk'e benzeyen Türk” olarak lanse edilen Göksel Kaya’ydı. Bahçeli’nin konuşmasını canlı yayınlayan hemen bütün ajans ve tv’ler adeta eşit oranda Devlet Bahçeli ve Göksel Kaya’ya odaklanmıştı. Göksel Kaya yani imitasyon Atatürk’ ‘karizmatik’ duruşuyla hem en ön sırasında oturduğu MHP grubunun hem de kameraların ilgi odağı olmaktan son derece memnundu. Ne de olsa Atatürk’ün aziz hatırasını hem Meclis’teki MHP grubunda yeni bir heyecanla yaşatma fırsatı bulmuş olmanın hem de bu heyecanı yurt sathına yaymış olmanın haklı gururu vardı önünde.

Güzel Türkçemiz’e Şirk Koşulamaz!

Grup toplantısı bitince Devlet Bahçeli ile bir selfie yapmak isteyen Göksel Kaya nazik bir red cevabı almıştır. Aslında daha önce birlikte Anıtkabir hatırası olarak bir resimleri de vardı. Ama bu kez Bahçeli işin ciddiyet sınırlarını zorlamasına izin vermemişti. Göksel Kaya hiçbir fırsatı kaçırmayıp kılık kıyafetinden duruşuna kadar fiziksel açıdan ‘Atatürk yanı başımızda! hissi uyandırıyor, Kemalist çevrelerin coşku dolu ilgilerine, sevgilerine mazhar oluyordu. Ama konu mankeni olmaktan, rol kesmekten, muhteva yoksunluğundan bir türlü kurtulamıyordu. Oysa Atatürk’ü sadece fiziksel görünümden ibaret saymak kabul edilebilir değildi. Atatürk’ü bir ruh, bir söylem ve bir siyaset biçimi olarak yaşamak ve yaşatmak esas olmalıydı.

İşte tam da bu açıdan Atatürk’ün ruhu, söylemi ve siyaset biçimi kürsüde adeta Devlet Bahçeli’de yeniden bedenlenmiş, ete kemiğe bürünmüştü ki “imitasyon Atatürk’le selfie yapmaya” bile lüzum görmemişti. Devlet Bahçeli’nin bir ruh olarak Atatürk’ün siyasi söylemini temsil eden hatta bir tehdit unsuru olarak elde tutan karakteri yine bildik mevzular üzerinden celallenmiş ve ciddi bir meydan okumaya dönüşmüştü. Nedeni çok basitti. Diyarbakır’a giden Başbakan Davutoğlu ‘serok Ahmet’ sloganlarıyla karşılanmış ve kendisi de topluluğa hitaben “biraz vakit bulsam güzel Kürtçemizi de güzel Türkçemiz kadar öğrenmek istiyorum” demişti.

Bahçeli’nin MHP grubuna yaptığı konuşmasındaki pasaj şöyle: Başbakan ve hükümeti rotayı şaşırmıştır. Ayağının tozuyla hafta sonu partisinin Diyarbakır ve Batman kongrelerine katılan Başbakan skandal sözlere imza atmış, milli haysiyetle ters düşmüştür. Diyarbakır’da ‘güzel Türkçemizi güzel Kürtçemizle kardeş kılmaya geldik’ diyecek kadar fikren şarampole uçmuştur. Şeklen de olsa başbakan olan şahsın Türk milletinin gözünün içine baka baka, övüncümüz, asırlar içinde zenginleşen Türkçeye rakip çıkarma aymazlığı, siyasi cinayettir.

‘Serok Ahmet’ Şaşırma, Sabrımızı Taşırma

Görüldüğü üzere Bahçeli’nin rotayı şaşırma ve fikren şarampole yuvarlanma halini de aşarak siyasi cinayet olarak nitelediği mesele ‘güzel Türkçemiz’in yanına iliştirilmek istenen ‘güzel Kürtçemiz’ meselesidir. Esas ve şiddetli itiraz “Türkçe ile Kürtçeyi iki eşit kefeye koyma”ktan kaynaklanmaktadır. Bahçeli her ne kadar şu cümleleri kuruyorsa da durumun vahameti telafi edilecek gibi durmuyor: “Bizim kimsenin ana dilinde gözümüz yoktur, sözümüz de olmayacaktır. Kim olursa olsun anasının diliyle duyacak onunla konuşacaktır. Buna hürmetle riayet ederiz. Ancak Türk milletinin dili Türkçedir. Bu gerçek değişmeyecek, değiştirilemeyecektir. Kimsenin gücü yetmeyecektir.”

Türk ve Türkçe’nin karşısına Kürt ve Kürtçeyi dikmekle bunların eşitliğini ve kardeşliğini tanımak arasındaki farkı görmüyor, göremiyor. Bu sebeple olsa gerek ısrarla ve inatla Bahçeli en yüksek perdeden şöyle diyor: “Kürt kökenli kardeşlerimin ana diline önem veriyoruz. Bu tartışmasızdır. Ne var ki Türkçe’nin karşısına mahalli düzeyde bir dilin çıkarılmasını sakıncalı buluyoruz. AKP gelesiyle kadar Türk Kürt ayrımı ne zaman olmuştur?” Aslında kamusal alandan tecrit etmek istediği sadece Kürtçe değil ulusal devlet formu içerisindeki Türk ve Türkçe’den gayrı hemen her şeydir.

Bahçeli’nin “biz davamızdan geri adım atmayız” sözü devlet sınıfları ve resmi ideoloji adına açılmış savaşın devam edeceği anlamına gelir. Ancak bu söylem ve siyasetin bizatihi kendisinin hastalıklı olduğunu ve toplumu birliğe-bütünlüğe değil ya inkâr ve asimilasyona ya da çatışma ve ayrışmaya sürüklediğini görmesi gerekir. Çözüm ‘imitasyon Atatürkle selfie çektirmeyi reddetmek’ten ötesini işaretliyor: Atatürkçü ruh hali ve söyleminin bizatihi kendisini reddetmek

***


İmitasyon Atatürk, MHP grubunda Bahçeli'yi dinliyor...