İkinci turda çanlar kimin için çalacak?

M. HASİP YOKUŞ

Türkiye’de birinci tur seçim sonunda hiçbir aday %50’yi geçemediği için seçimler ikinci tura kaldı. Dolayısıyla, seçimlerde en fazla oy alan Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu ile Cumhur İttifakı adayı Erdoğan arasında ikinci tur seçimler yapılacak. Seçimlerin ikinci tura kalması durumunda meclis çoğunluğunu elde eden ve/veya birinci turda en fazla oy alan adayın daha avantajlı olacağına dair yaygın bir kanaat var.

İP, YSP, Saadet, GP ve Deva Partisinin de tam destek verdiği ana muhalefet partisi adayına karşı; bunca yıpranmışlığına ve kötü ekonomik tabloya rağmen iktidar adayının favori olması, altı çizilmesi gereken önemli bir başarıdır. Hatırlayınız, Kılıçdaroğlu’nun %60 civarında oy alacağı, Erdoğan’ın iktidarı devredip etmeyeceğinin konuşulduğu bir vasattan, Erdoğan’ın seçimi kazanacağı ama aradaki muhtemel oy farkının % kaç olabileceğinin konuşulduğu bir vasata geldik.

Seçimler şu veya bu şekilde geride kalır ama kimi siyasi parti temsilcilerinin ve medyadaki trollerinin oy uğruna Suriyeliler üzerinden kışkırttıkları yabancı düşmanlığı, aynı şekilde HDP ve HÜDA-PAR üzerinden köpürtülen Kürt fobisi, toplumsal dokuyu zehirleyen ve gelecekte de barış ve esenlik içerisinde bir arada yaşama zeminini tahrip eden yıkıcı söylemlerdir.

Türkiye’de siyasi rüzgârın sert estiği bir vakadır. Ancak bu seçimdeki rüzgâr önceki seçimlerden çok daha haşin ve sert bir şekilde esiyor. Cumhuriyet tarihi boyunca ülke yönetiminde söz sahibi olmuş, kendilerini bu ülkenin asıl sahipleri olarak gören ve bu sebeple her şeyin en iyisine kendilerini ehil ve layık olarak gören batıcı elit sınıflar; çevrenin hassasiyetlerini temsilen iktidara gelen partilere karşı her zaman bir direnç ve karşıtlık geliştirmişlerdir. Ahlaki panik yaşayan bu söz konusu kitleye kışkırtılmış milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, ekonomik kriz gibi faktörlerin etkisiyle daha başka toplumsal grupların da dâhil olması ve artık nefes almakta zorlandıklarını söylemeleri yeni bir durumdur. Dağdaki PKK militanlarından, Nişantaşı / Cihangir sosyetesine tüm muhalif gruplar “sabredin, az kaldı” tesellisiyle tüm umutlarını seçimlere bağlamışlardı. Fakat ortaya çıkan tablo bu seçimlerde umdukları sonucu elde edemeyeceklerini göstermektedir.

Peki, ikinci turda umdukları sonuç çıkmazsa ne olacak?

Aldıkları nefesi dahi keseceğini düşündükleri bir iktidara bir dönem daha tahammül gösterebilecekler mi?

Muhalefetin kendi tabanını konsolide etmek ve kararsız seçmeni etkilemek amacıyla adayını favori gösterdiği, bunun da siyaseten anlaşılır bir taktik olduğu söylenebilir. Ancak, birinci tur sonucunda ortaya çıkan tabloya rağmen siyasi taktik veya akıl ve mantıkla izah edilemeyecek iddia ve söylemler sürgit devam ediyor. Seçimlerde hile yapıldığına inan(dırıl)an, artık nefes alamadığını düşünen, bu iktidara beş yıl daha katlanma gücü ve takatini bulamadığını söyleyen öfkelilerden oluşan bu kitle; ortaya çıkan sonucu kabullenemiyor, ikinci tur sonucunda ortaya çıkacak muhtemel bir mağlubiyeti kolay sindirecek gibi de görünmüyor.

Muhalefetin ruh hali göz önünde bulundurulduğunda Erdoğan’ın küçük bir farkla birinci turu kazanamamış olması belki de çok daha hayırlı olmuştur. Muhakeme yeteneği ve sağduyusunu yitirerek gerçeklikten kopmuş, her türlü provokatif senaryolara kolayca teşne olabilecek bu öfkeli kitleye iki haftalık zaman ilaç gibi geldi.

Partilerin takip ettikleri siyaset ve bunun sonucunda ortaya çıkacak muhtemel başarısızlığın bir de faturası olacak.

HDP, Demirtaş başta olmak üzere cezaevindeki yöneticilerinin salıverilmesi ve kayyum atanan belediye başkanlıklarının iadesi gibi hayati sorunları sebebiyle gözü kara bir şekilde Kılıçdaroğlu’na koşulsuz ve bilabedel destek verdi.

İP, GP, Deva ve Saadet Partisi; Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı temelinde kendi siyasi ve ideolojik anlayışlarıyla tezat teşkil edecek bir adayın arkasında saf tutarak siyaseten büyük riskler aldılar.

CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu, muhalefet partilerini kendi etrafında toplayabilmek için ciddi tavizler verdi.

Seçimi kazanma umuduyla ciddi riskler alarak hazırlandıkları bu seçimdeki muhtemel bir başarısızlığın bu sözünü ettiğimiz muhalefet partileri ve aktörlerine ciddi faturalar yükleyerek bedel ödemek durumunda bırakacağı muhakkaktır. Seçim sürecinde Erdoğan’a yönelttikleri “seçim sonucuna razı olarak koltuğunu devreder mi” sorusuna büyük ihtimalle artık kendileri muhatap olacak.

Bu seçimler 2002 yılındaki gibi bir siyasi depremi beraberinde getirecek. CHP, İP, HDP, Deva, GP ve Saadet Partisi’nin temsilcileri izledikleri yanlış siyasetin neticesinde yaşanacak muhtemel bir hezimetin bedelini şu veya bu şekilde ödemek durumunda kalacak.

Bundan kaçış yok.