Benim görebildiğim kadarıyla bizim ülkemizde iki tür muhalefet var.
Birincisi, AKP’ye ve temsil ettiği muhafazakâr kesime karşı bir tür öfke ve hınçla dolu olan, AKP ne yaparsa yapsın “yanlış yaptığını” söyleyen, “tek” doğru hayat tarzının “kendi” hayat tarzları olduğuna inanarak muhafazakârların hayat tarzlarına müdahale eden, onları aşağılayan, giyim kuşamlarına karışan ve onları savunan AKP’yi “daha baştan” şeriatçı olarak ilan edip, bu partinin asla demokrat olamayacağını, “iyi bir şey” yapamayacağını iddia eden bir muhalefet.
AKP’nin çıkardığı uyum yasalarını, sonunu getiremese de başlatacak cesareti gösterdiği Kürt açılımını, sağlık politikalarındaki devrimlerini, ulaşımda aldıkları mesafeyi, ekonomideki büyümeyi, Ergenekon soruşturmasındaki kararlılıklarını, 27 Nisan muhtırasındaki dik duruşlarını “yok sayan” bu muhalefetin söyledikleri hakkaniyete de gerçeklere de uymadığı için toplumda büyük bir yankı da yaratmıyor zaten.
Bir de ikinci tür bir muhalefet var.
Ordunun siyasetten çıktığı, Kürtlerin, muhafazakârların, Alevilerin, solcuların kısacası bütün vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, kimsenin hayat tarzına müdahale edilmediği, kimsenin aşağılanmadığı, yargının “devleti” değil adaleti savunduğu, demokrasinin bütün kurallarıyla uygulandığı bir Türkiye isteyen bir muhalefet.
Bu tür muhalefet için “partiler” önemli değil, hangi parti böyle bir Türkiye’nin yaratılması yolunda bir adım atarsa onu destekleyip, hangi parti bundan uzaklaşılması için çabalarsa onu eleştiren bir muhalefet.
Taraf gazetesinin ikinci tür muhalefeti temsil ettiğini düşünüyorum.
Biz AKP’nin, bu ülke için yararlı olduğuna inandığımız her adımını sonuna kadar destekledik, bundan sonra da destekleriz.
AKP, demokrasi çizgisinden, şeffaflıktan, evrensel hukuktan, orduyu kışlasında tutacak bir demokrasiden uzaklaştığında da bütün gücümüzle muhalefet eder, bağırır, halkın dikkatini bu noktaya çekmeye uğraşırız.
Ne desteklediğimizde AKP’yle aramızda bir “köprü” kurulur, ne muhalefet ettiğimizde bir “köprü”yıkılır, öyle bir köprü zaten yoktur.
Kendimizi, bir siyasi iktidarın “koalisyon ortağı” gibi görecek kadar önemseyen bir budalalığa da Allaha şükür sahip değiliz, siyasi hiçbir gücümüz, hiçbir etkimiz olmadığını baştan kabul ederiz, biz sadece fikirlerimizi söyleriz.
Hakkaniyetli, dürüst ve doğru sözler söylüyorsak sonunda toplum vicdanı bizim sesimizi duyar, inancımız budur.
Referandumda bütün gücümüzle desteklediğimiz AKP’yi şimdi ciddi biçimde eleştiriyoruz.
Derdimiz, AKP’nin yanlış bir iş yaptığını kanıtlamak değil.
Derdimiz, eğer becerebilirsek, AKP’nin yanlış bir iş yapmasını, toplumun dikkatini bu yanlışlığa çekerek önlemek.
Ortada somut olaylar var.
Birincisi Sayıştay Yasası.
AKP, Avrupa Birliği ile uyum sağlama çabası içinde olduğu 2004 yılında bir değişiklik yaparak Genelkurmay’ın harcamalarının “toplumdan gizlenmesini” öngören maddeyi Anayasa’dan çıkardı.
2004’de yaptığının şimdi tam tersini yapıyor ve Genelkurmay’ın harcamalarını, AB’nin hiçbir ülkesinde görülmeyen biçimde halktan saklıyor.
Sorumuz basit.
Neden 2004’te yaptığınızın tam tersini yapıyorsunuz şimdi, neden AB’nin hiçbir ülkesinde olmayan bir uygulamayla Genelkurmay’ın harcamalarını, o harcamaların parasını veren halktan saklıyorsunuz?
Bir AKP yöneticisi, “biz bugünkü yasayı 2005’te hazırlamıştık” diyor, hatayı o zaman yapmış olmaları tam olarak neyi değiştiriyor anlamadım ama o yöneticinin şu soruya da açıkça cevap vermesini istiyorum.
2005’te hazırladığınız yasada Genelkurmay’ın harcamalarının “nasıl gizleneceğini” belirleyecek yönetmeliği hazırlamayı Genelkurmay’a mı bırakmıştınız yoksa bu yeni bir ek olarak mı kondu maddeye?
Biz ordunun harcamalarının şeffaf olmasını istiyoruz, cuntaları, darbe planlarını önleyecek şeffaflaşma önce buradan başlamalı.
Ayrıca neden bütün devlet memurlarının maaşlarını tablolar halinde açıklarken askerlerin, yargıçların, valilerin maaşlarını o tablolara koymuyorsunuz?
Bizim istediğimiz AKP’nin 2004’teki “değişimci” rolüne dönmesi, Avrupa Birliği’nin kriterlerini uygulaması, gerçekleri halktan gizlememesi.
Kürt açılımına, eşitliğe, Alevi haklarına, fikir özgürlüğüne sahip çıkması, söz verdiği “demokratik anayasayı” maddeler halinde halkına anlatması, “başkanlıktan” muradının ne olduğunu açıklaması, barışa değil savaşa hizmet eden “milliyetçi” söylemleri bırakması, Hrant Dink’in devlet içindeki katillerini ortaya çıkarması, Genelkurmay’ın saçma sapan açıklamalarına bir hükümetin yapması gerektiği gibi açıkça tavır alması.
Bunları yapmadığı sürece biz AKP’yi eleştiririz.
Diyorlar ki “reel politika” değişmiş, bizim eleştirilerimizin bir kıymet-i harbiyesi yokmuş artık, olmayıversin, bunları söyleyenlerin unuttuğu “karınca” meselini biz unutmadık, Kâbe yolundaki topal karıncadan geri kalacak değiliz.
Varsın menzile ulaşamayalım, yolumuz doğru olsun da...
ahmetaltan111@gmail.com
TARAF