“İhvan Aşkı” İthamı Cunta Sözcülüğünü Perdeliyor

KENAN ALPAY

Rusya, Beşşar Esed rejimi marifetiyle önce Suriye kapısından Akdeniz’e girdi ardından darbeci General Halife Hafter’in başında olduğu orduyla Libya’ya kadar geniş bir alana ipotek koymaya girişti. Vladimir Putin boşu boşuna Moskova’ya davet ettiği bir diğer darbeci Generale, Abdulfettah Sisi’ye makam şoförlüğü yaptığı enstantaneleri ajanslar aracılığıyla dünya kamuoyuna servis etmiyor. Unutmayalım ki; en az Washington kadar Moskova da Orta Doğu’nun terör şebekelerini, despot liderlerini, darbeci generallerini seviyor, besliyor ve koruyup kolluyor.

Kemalist-sol çevrelerin bir korku unsuru olarak kullandığı “Suriye bataklığı” metaforuna şimdilerde “Libya bataklığı” metaforu da eklenmiş durumda. En üst perdeden yapılan uyarılar “Libya ikinci Suriye olmamalı” başlığı altında sıralanıyor. Suriye’deki yıkım, işkence ve katliamları Esed rejimi ve Rusya-İran ordularına değil de doğrudan doğruya “Türkiye’nin iç savaşta taraf tutmasına” fatura eden ideolojik tercih hiç değişmedi. Şimdi kaygı ve korkuyu büyütmek maksadıyla “Türkiye, Libya’daki iç savaşta taraf olup yine kaybedecek” propagandası hızlıca devreye sokulmuş durumda.

Orta Doğu, Rusya ve Çin’le Özgürleşecek!

Makul analizlerin, ahlaki ve hukuki çerçevesi belirgin bir takım itirazların muhakkak açık ve istikrarlı bir biçimde dile getirilmesi icap ediyor. Lakin işi İslami karakteri güçlü Müslüman halkları kanla ateşle bastırmaya, seküler-ulusalcı vasfı dolayısıyla askeri darbecilerin önünü açmaya matuf propagandif söylemleri hemen hiç gizlemiyorlar.

Türkiye’nin Libya’da daha küçük bir bölgeyi kontrol eden ve fakat Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana meşru mücadeleyi üstlenen Trablus Hükümetiyle (Milli Mutabakat Meclisi) gerçekleştirdiği bir anlaşma var. Bu anlaşma her ne kadar Kıbrıs etrafında uzun bir zamandır petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri bağlamında Türkiye’yi ekarte etme girişimlerine karşı bir hamle olarak gözüküyorsa da daha geniş ve kalıcı bir dizi açılımı işaretlemektedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye-Libya arasında imza edilen Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasının hayata geçirilebilmesi için Türkiye’nin atması gereken somut ve seri adımlar olduğunu biliyoruz. Bu somut ve seri adımların ciddi riskler hatta tehditlere muhatap olacağı da sır ya da sürpriz değil.

Türkiye’nin Suriye’de düştüğü yanlışa düşmemesi gerekir elbette. Hangi yanlışa düşmemeli Türkiye? Meşru Suriye direnişine en başından itibaren açık ve çok güçlü destek vermeliydi. Tereddütler, çelişkiler ve zayıf destek, kimi yanlış örgütlere yatırım neticede Rusya ve İran’ın Suriye’ye çökmesinin önünü açtı. Avrupa ve Amerika’nın ipe un serdiği Viyana’daki görüşmeleri dengelemek amacıyla Rusya ve İran’la birlikte oluşturulan Astana Zirvesi hem Suriye direnişini hem de Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu zayıflattığı göz önünde tutulmalıdır.

Türkiye evvelemirde Feyyaz Sarrac’ın başında bulunduğu Trablus Milli Mutabakat Hükümeti’ni Halife Hafter’in saldırılarından korumak için harekete geçmek mecburiyetindedir. Milli Mutabakat Hükümeti boğulur ve Trablus düşürülürse, meşru temsilciler hapse tıkılır veya sürgüne gönderilirse Türkiye’den Libya’ya ancak turistik seyahatler yapılır, Akdeniz’in kıyıları da stratejik açıdan değil romantik açıdan değerlendirilebilir.

İslami Hareketlere Karşı Cuntaların Safındalar

Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesi ve askeri üs kurması bağlamında yaptığı anlaşmaların hayata nasıl ve hangi vadede geçeceğini yakın zamanda göreceğiz. Ancak şunu hemen belirtelim ki; Suriye’deki katil Esed rejimiyle iş tutan Kemalist-sol örgüt ve çevreler aynı işi Libya’da darbeci General Hafter’le hayata geçirmek istiyorlar. Suriye’deki Rusya-İran ordularının işgal ve katliamlarını meşrulaştırmak için sıraya giren Kemalist-sol örgüt ve çevreler Libya’nın yeni Cunta Şefi Halife Hafter’i Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteklemesine meşruiyet kılıfları uyduruyorlar. Anti-emperyalizm hikâyeleri Amerika’ya karşı okunuyor ancak Rusya’nın Suriye’ye, Ukrayna’ya, Çeçenistan’a, Gürcistan’a ve Libya’ya nasıl çöktüğünü tartışan yok. Kemalist-sol örgüt ve çevreler için Rusya’nın askeri varlığı da Rusya’ya yaslanan seküler-sosyalist askeri cuntalar da onurla sahip çıkılacak “direniş cepheleri” sayılır.

Peki, Suriye’de, Mısır’da, Libya’da kime karşılar? Elbette ki İslami hareketlere hassaten de İhvan-ı Müslimin’e düşmanlar hep birlikte. Oysa Suriye ve Mısır’da olduğu gibi Libya’da da İhvan-ı Müslimin askeri darbeye, despotizme, diktatörlük ve hanedanlık rejimlerine karşı seçimi, halkın iradesini, temel hak ve özgürlükleri teminat altına alan anayasal rejimleri savunuyor. Yakın geçmişte Bosna’da Sırp Ordusunun Müslüman Boşnak halkına karşı giriştiği tecavüz ve katliamlara karşı tarafsız kalmayı öneren Kemalist veya kimi Maocu kimi Stalinist sol-sosyalist çevreler Suriye’de, Mısır’da, Libya’da da aynı tutumu dayatıyorlar.

Halkların özgürlüğü söylemi de halkların kardeşliği söylemi de tarifi imkansız bir riyakarlığı daha açıkçası sahtekarlığı ve ahlaksızlığı maskelemekten öteye bir misyon taşımamaktadır. Amerika’ya karşı anti-emperyalist rol kesenler Rusya ve Çin’in işgal ve katliamlarını ayakta alkışlıyorlar. İşin daha berbatı bu izzet ve şeref düşmanı mizanseni yutan, Rusya ve Çin hesabına yürütülen bu türden “beşinci kol” faaliyetlerini ilkeli ve barışçıl tutum sanacak kadar akıldan yoksun tipler aramızda geziyor.

Türkiye Doğu Akdeniz’deki meşru haklarını teminat altına almak, bölgedeki Müslüman kardeşlerinin meşru haklarını korumak maksadıyla Libya’ya asker göndermeli ve askeri üsler inşa etmeli mi? Evet Türkiye, Libya’ya asker göndermeli ve askeri üsler kurmalıdır. Ancak bu asker gönderimi ve üs kurumu İdlib’teki gibi pasif ve edilgen olmamalıdır. Suriye’yi kan denizine ve harabeye çevirip Türkiye’yi en jeo-stratejik bölgesinden kuşatan Rusya aynı çemberi şimdi de Libya üzerinden kurmaktadır. Ege ve Akdeniz’de Türkiye’yi hizaya çekmek için Yunanistan’ın gücü yetmeyeceğine göre Avrupa ve Amerika’nın hatta İsrail’in ön açmasıyla Rusya bu işi üstlenmektedir. Sıcak denizlere inen “Rus Ayısı” sayesinde iklim değişikliği beklenenden çok daha fazla hızlı ve yıkıcı sonuçlar doğuracak. Hazırlıkları bu faktöre göre yeniden yapmak icap ediyor.

Yeni Akit