İdeolojik tükeniş

Ahmet Taşgetiren

Aslında bitti mesele. Öcalan "Ben ulus devleti de demokratik özerkliği de terk ettim.

Meğer bunları kapitalist modernitenin kurbanı olarak savunmuşum. İmralı tecridi beni uyandırdı" dedi ya, bitti mesele.
Bu, resmen ideolojik tükenişin haykırılmasıdır.

Niye çıktın yola öyleyse?
Neden bu kadar insanı dağa çıkardın?
Neden bu kadar insanın ölümüne yol açtın?

"Diyelim ki Kürt sorunu yok" diyor Selahattin Demirtaş, Başbakan'ın sözünü kabullenerek, "O zaman faşist devlet var, onu konuşalım" diyor.

Böyle, "Diyelim ki..." diye yola çıkmak da çok riskli ideolojik tutarlılık açısından. "Diyelim ki"nin ardından "Kürt sorunu yok" derseniz, siz de kendi varoluş mantığınız açısından ideolojik boşluğa düşersiniz. "Kürt sorunu yok" ise, siz niye varsınız?

Eğer sorun, devletin uyguladığı antidemokratik yapıya odaklanıyorsa, zaten o konuda AK Parti'nin yapmak istediği de, bir sistem restorasyonundan farklı değil ve o restorasyonun bir boyutu da, "Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü"ne yönelik.

O zaman neden "Kürt siyaseti" diye bir şeyden bahsedilecek ki?
AK Parti, statükonun dirençlerini aşa aşa, şartlanmışlıkları ve hassasiyetleri aşıp, toplumu ikna ede ede, sistemi, toplum beklentileri istikametinde "normalleştirme"ye çalışıyor.

AK Parti, kendisinden çok beklendiği halde, bunu bildiği halde hâlâ "kamuda başörtüsü" sorununu çözemedi mesela. "Sabır" telkinleri tepki bile çekiyor o konuda.

Hormonlu yapının dönüşümü

"Kürt siyaseti" ideolojik boşluğa düştü çünkü Türkiye gerçeğine uymuyordu. Çünkü "hormonlu" bir yapıydı. Öndekilerin "hormonlu" kişiliği, topluma taşınmak istendi, bir ölçüde toplumun bir kesimi de hormonlu hale getirildi ama Kürtler'in büyük çoğunluğu bu hormonu reddetti.

Benzeri hormonlu yapı, tek parti döneminden itibaren CHP tarafından "Türklük vurgusu" halinde topluma taşınmak istenmişti, ilginçtir, toplumun büyük çoğunluğu CHP'nin bu hormon enjektesine de direnmişti.
AK Parti, toplumun her kesiminden, özellikle de bir "Kürt partisi" olmamasına rağmen Kürtler'den büyük oy alarak, tabii ki Türkler'den de büyük oy alarak, hormonlu yapıyı değiştirmeye çalışıyor.
Atıyorum, Hakan Fidan oturttu Öcalan'ı karşısına, sordu:

- 6 milyon Kürt ülkenin batısında yaşıyor. Ne yapacaksın onları?
- Milyonlarca Kürt Türk'le evli, çocukları var, ne yapacaksın onları?
- Milyonlarca Kürt, oyunu AK Parti'ye veriyor, ne yapacaksın onları?

Öcalan bu soruların cevabının olmadığını biliyordu ama hormonlu yapılarda bunları kimse size sormazdı.

Ah dağdaki çocuk!

Öcalan ideolojik açıdan tükendi de...
İşin Kürtler'le ilgili zor yanı, Kürt çocuklarının eline silah tutuşturulmuş ve dağa çıkarılmış olmalarıdır.

Sormak gerekir:

Şu an Öcalan'ın yaşadığı ideolojik boşluk dağdaki çocuğa ulaşmış mıdır?
Bakıyorum, BDP cenahında ciddi sancılar var; "Öcalan'la görüşelim, acaba nereden nereye geldi" sorusu etrafında kıvranıyorlar.
Dağdaki çocuk.
Ah dağdaki çocuk.
Senin İmralı'da, Kandil'de, Ankara'da nelerin olup bittiğinden haberin olabilir mi?
Ben en çok onlara acırım. Çünkü yukarıdaki değişme onlara gelinceye kadar kaç tanesi daha can verecektir.
İdeolojik boşluk, evet.
Bitti bu iş, evet.
Sorun, silahlar nasıl bırakılacak, silahlı adamlar ne olacak sorunu.
Bunu, Öcalan tek başına yapamıyor işte. Devlete diyor ki: "Evet ben topladım ama hadi dağılın dersem, beni bile vururlar. Yardım edin bana, dağıtalım."
Evet, bu kadar dramatik bir durum.

BUGÜN