İblîs’in suçu dışsallaştırması ve inat psikolojisi

MURAT KAYACAN

Kur’an’ın derinliklerinde İblîs’in inatla hakikatten kaçışına dair ibretli tablolar vardır. Bu bağlamda Sâd sûresinin 82. ayetindeki ifadesinden farklı olarak İblîs, A`râf 7/16 ayetinde sapıklığını Allah’a yükleyerek suçu dışsallaştırmaktadır. Buradaki “suçu dışsallaştırma”, kişinin kendi yanlışını kabullenmeyip sorumluluğu dışsal bir güce yüklemesi; “inat psikolojisi” ise hakikati bilmesine rağmen onu reddetme ısrarıdır. Bu zikzaklı tavır hem inkârın psikolojisini hem de şeytanın insanı yoldan çıkarmak için hangi stratejiyi benimsediğini açığa çıkarıyor. Demek ki insan, yanlışında ısrar ederken suçu kendinde değil de dışarıda ararsa hakikati görse bile ona sırt çevirebilir. O hâlde sorumuz şudur: İblîs’in bu inatçı tutumu, bizim iman yolculuğumuz açısından nasıl bir ibret içeriyor? A`râf 7/16 ayetinin gösterdiği gerçek şudur ki hakikati bilmek tek başına yetmez; önemli olan onu kabullenme cesaretidir. Bu bakış açısıyla İblîs’in “doğru yolun başına oturacağım” sözü, aslında insanın iman ve inkâr arasında verdiği mücadelenin sahnesini tarif ediyor.

İblîs’in Bahaneleri ve İnsan Tavırları

İblîs, yüce Allah’tan talep ettiği yaşam süresini hayır değil şer için kullanmayı tercih etti. Bunu yaparken de kendini değil, yüce Allah’ı suçladı: “İblis dedi: Beni azdırdığın şeye ant içerim ki onlar için elbette doğru yolun başına oturacağım.” (el-A`raf 7/16). Azıtan İblîs’in, sapkınlığını Hz. Âdem’e secde etme emrini veren yüce Allah’a bağlaması, inkârdaki inatçılığını göstermektedir. Secde etme emrine itaat eden meleklerinkinden (el-A`raf 7/11) farklı olarak bu tavır, caminin hocasının bir davranışına kızıp namazı bırakan kimseye benzer. Bu kimse, Allah için kılması gereken namazı, söz konusu hocadan dolayı terk etmektedir. Aynı mantıkla İblîs de secde etmemesini Âdem’in yaratılış malzemesini kendi yaratılış malzemesinden düşük görmesine bağlamaktadır.

İsyanın Doğurduğu Bocalama

İblîs’in, itaatsizliğini “yüce Allah’ın onu azdırması” olarak görmesi, bazı âlimlerce “sapkınlık dâhil her şeyin yaratıcısının Allah olduğuna” delil sayılmıştır. İblîs’in yoldan çıkmasını Allah’ın fiili olarak yorumlaması, O’nun mutlak otoritesini mecburen tanıması olarak görülebilir. Bununla birlikte o, başka bir ayette azdırmayı kendisine bağlamaktadır: “Dedi ki: Senin yüceliğine ant olsun ki muhakkak onların tümünü azdıracağım.” (Sâd 38/82). İblîs’in fiilini bir defasında Allah’a bir defasında da kendisine atfetmesi, onun Allah’a isyanı nedeniyle yaşadığı bocalamayı göstermektedir.

İblîs’in İntikam Arzusu

Onun Hz. Âdem ve soyunu saptırmaya çalışması, Âdem’e secde edilmeyle imtihan edilmesi ve imtihanı geçememesi nedeniyle Hz. Âdem’den intikam alma arzusundan kaynaklanmaktadır. İblîs’in “doğru yolun başına” oturması, tüm peygamberlerin getirdiği ortak din olan İslam’dan insanları uzaklaştırma mücadelesini bırakmayacağı anlamındadır. Ayrıca bu ifade, onun cennete götüren yolu bildiği hâlde o yoldan gitmemekle yetinmediğini, gitmeyenlerin sayısını artırmaya çalıştığına işarettir. İblîs’in doğru yolun başına “oturacağım” demesi, İslam’dan uzaklaştırma çabasının kinayeli anlatımıdır.

Sonuç

Sonuç olarak bu yazıda gördük ki A`râf 7/16’daki “suçu dışsallaştırma” ve Sâd 38/82’deki “azdırmayı üstlenme” arasında gidip gelen İblîs kıssası bize şu dersi verir: İnsan kendi payına düşen sorumluluğu görmek istemedikçe hakikati bilse de ondan kaçabilir. Burada amaç, İblîs’in sözlerini tarihten çıkarıp günlük hayatımızda kullandığımız bahanelerle karşılaştırmaktı. Bir de öneride bulunalım: Aynı temayı işleyen diğer pasajlara bakarak “suçu dışsallaştırma” refleksinin farklı örneklerini inceleyebilirsiniz. Toparlayalım: İblîs’in inadı bir masal değil, uyarıdır; ona bakınca görünen yüzümüz hoşumuza gitmiyorsa değişimin vakti gelmiştir. Rabbimiz, bildiğimizi kabul etme cesareti versin; bizi, bilip de sırt çevirenlerin değil, bildiğini yaşayanların safına katsın.