Hem darbeci, hem yalancı...

Ahmet Kekeç

Doğru söylüyorlar, ‘iktidar partisi toplumun bir kesiminde oluşan kaygıları’ gidermelidir.

Bu, sadece kapatma isteyen güçlerin gönlünü hoş edecek bir jest değildir. Toplumun geniş kesimlerini kucaklama iddiasındaki parti açısından bir ‘ödev’dir de...

Bakıyorum da, ‘suret-i hak’tan görünmeye çalışan hemen herkes (aralarında Oktay Bey gibi 27 Mayıs takıntılıları da var) bu ödevi, bu yükümlülüğü hatırlatıyor.

İyi de ediyor...

Bu hatırlatmaların kahir ekseriyetinde, ‘Oh olsun, gördünüz mü? Siz toplumdaki kaygıları izale etmezseniz, başınıza gelecek bunlardır’ havasını sezmemek mümkün değil ama, son tahlilde iyi oluyor.

Peki, iktidar partisi toplumun bir kesiminde oluşan kaygıları gidermelidir de, kendilerinde ‘sahiplik’ vehmeden kişi ve kuruluşlar, hem de toplumun ‘daha da geniş’ bir kesiminde oluşan kaygıları gidermemeli midir?

Kaç kez darbe oldu...

Kaç kez demokratik normale müdahale edildi...

Kaç kez düdük çaldı ve haksız hakem kararıyla oyun sona erdirildi...

Buna yol açıp toplumun genişçe bir kesiminde tedirginlik oluşturanlar neden ‘özür dilemeci’ bir tavır içine girmediler, girmiyorlar?

Ben mesela, iktidar partisinden istenen şeylerin (toplumu rahatlatmak, normalleşmeye katkıda bulunmak, hekesi kucaklamak gibi) bir benzerini, söylediği her şeyde keramet olduğuna inanmış yahut inandırılmış Ertuğrul Özkök gibi arkadaşlarımızdan da bekliyorum.

Ne yapmalılar?

Mesela, ortadaki ‘yargı darbesi’ görüntüsünü de eleştirmeliler.

Tamam, bazıları yüzde 47’nin şımarıklığıyla hareket etmiştir, Başbakan zaman zaman kendini ‘öfke belağatine’ kaptırmıştır, falanca beldedeki AK Parti’li yönetici toplumun bir kesimince hoş karşılanmayacak bazı nahoş davranışlar sergilemiştir...

Bütün bunlar olmuştur.

Sonuna kadar eleştirelim de, spekülasyon olarak bile değer ifade etmeyecek tevatürleri iddianamesine ekleştiren ve Cumhuriyet gazetesi yazarı ağzıyla ‘Bir ABD projesi olan ve kapsamındaki ülkeleri ılımlı İslami rejimlerle yönetmeyi amaç edinen Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu her fırsatta tekrarlayan Başbakan Erdoğan...’ diyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya bir çift söz söylemeyelim mi?

Giderek ‘kurumsal ve yapısal’ bir reflekse dönüşen ‘sekize üç’ durumunu sorgulamayalım mı?

Neden Ertuğrul Özkök’ün ağzından, darbecilerle ilgili ‘övgü’ dışında bir söz çıkmaz?

Kenan Evren’e toz kondurmuyor.

Pakistan Yüksek Mahkemesi’nden getirdiği ‘darbeye cevaz’ kararıyla 28 Şubat’ı yere göğe sığdıramıyor.

Eline ‘andıç’ metnini tutuşturup suç işleten generaller hakkında en ufak bir serzenişte bulunmuyor.

Üstelik bir de yalan söylüyor.

İktidar partisinin kapatılması elbette hoşuna gitmezmiş... Refah’la Fazilet’in kapatılması da hoşuna gitmemişmiş, bunu da köşesinde yazmışmış.

Ben hatırlamıyorum.

Ne zaman yazdı?

Nerede?

Hangi sözcüklerle?

Hangi cümlelerle?

Birkaç yıl önce de, benzeri bir ‘sallama’ teşebbüsünde bulunmuş, Vural Savaş ve Nuh Mete Yüksel iddianamelerine karşı çıktığını yazmıştı.

Bunun yalan olduğu (bu satırların yazarı tarafından) kendisine hatırlatılınca da, telefon açıp özür dilemişti.

Soru şu:

Ertuğrul Özkök, bundan sonra, toplumun bir kesiminde oluşan kaygıları nasıl giderecek? Anti demokratik çözümlerden ve ‘darbe’den yana olmadığına bizleri nasıl inandıracak?

Star gazete