HDP’de kazan erken kaynadı

M. HASİP YOKUŞ

Seçim sonucunda partilerin başarısızlıklarının öncelikle o partinin dümeninde bulunanlara fatura edilmesi doğaldır.

Bu seçimle bağlantılı olarak gözler CHP içerisindeki homurdanmalara çevrilmişken Demirtaş’ın kendi twitter hesabında "Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyoru Aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum."  Şeklindeki paylaşımı tüm dikkatleri CHP’den HDP’ye çevirdi.

Demirtaş’ın ‘bu aşamada’ aktif politikayı bırakma kararına ilişkin farklı değerlendirmeler yapıldı ve muhtemelen bir müddet daha yapılmaya devam edilecek.

Demirtaş ve HDP’ye ilişkin yapılan değerlendirmelerde Kandil faktörünün gözden kaçırılması konunun asıl can alıcı noktasının ıskalanmasına sebebiyet veriyor. HDP’yi mütalaa ederken şu iki faktörün mutlaka göz önünde bulundurulması gerekiyor.

  1. HDP, silahlı bir örgütün vesayeti altında olan hibrit bir partidir.
  2. HDP, olağan dışı ve arızi şartların ürünü olarak ortaya çıkmış gayrı tabii bir partidir.

Çözüm Süreci sona erdikten sonra PKK’ye karşı yeniden güvenlikçi politikayı esas alan bir mücadele süreci başlatıldı. Devlet, önceki tecrübelerinden de çıkardığı dersle gerek şehirlerdeki hendek olaylarında, gerekse kırsal kesimdeki operasyonlar sırasında suçlu-suçsuz ayırımını özen göstererek ve sivil halka zarar vermeden örgütün dağ kadrosunun eylem kapasitesini büyük oranda çökertti. Ayrıca, 2018 Mart ayından itibaren Irak Kürdistanında yürüttüğü operasyonlarla örgütün eğitim ve lojistik amaçlarla kullandığı kampları işlevsiz hale getirdi. Bu askeri operasyonlarla eş zamanlı olarak Kayyum atamalarıyla örgütün Belediyelerden sağladığı maddi ve diğer tüm kaynaklar kurutuldu.

Örgütün bu şekilde kıskaca alınması dolaylı olarak örgütün bölge halkı üzerindeki kontrol ve baskısının kırılmasına sebep oldu. Demirtaş’ın “Kürt ulusal hareketi… Kürt halkındaki değişim ve kırılmaları doğru okuyamıyor” diyerek eleştirdiği “değişim” ve “kırılma” esas itibariyle şiddet ve çatışmaların olmadığı, insanların gündelik iaşesiyle meşgul olduğu bu yeni sosyolojik tablodur.

Evet, uzunca bir süredir gerek şehir merkezlerinde gerekse kırsal kesimlerde güvenlik sorunu yaşanmıyor, gençler devlet zulmünden dolayı dağa gitmiyor, köyleri yakıldığı için şehirlere göç etmek durumunda kalan insanlar şehir hayatına adapte oldu veya devletten zarar ve ziyanını tazmin ederek köyüne geri döndü.

Bölgede hayatın normalleşmesiyle orantılı olarak HDP’nin etkinliği azalıyor. Çünkü HDP tümüyle bu arızi ve olağan dışı şartlardan besleniyordu. HDP’nin değişen ve dönüşen bu topluma verebileceği yeni bir şey yok. Demirtaş, bu yeni sosyolojik tablonun doğru okunmadığı eleştirisine sadece partiyi değil, ‘Kürt ulusal hareketi’ diyerek örgütü de dâhil etti.

HDP’nin şartsız şurtsuz ve bilabedel CHP’ye tam destek vermesinin temel sebebi bu sıkışmışlık halidir.

Normal şartlarda silahlı bir örgütün vesayeti altında bulunan hibrit bir partideki iç ihtilaflar ve tartışmalar dışarıya pek yansımaz. Ancak, geçmişte bu partide Genel başkanlık yapmış birinin, kötü gidişatın sebeplerine dair partinin kurumsal mekanizmaları içerisinde henüz gerekli istişare ve değerlendirmeler yapılmadan, tek taraflı ve kendi başına buyruk davranarak eleştirilerini sosyal medya üzerinden kamuoyuyla paylaşması, HDP’nin içerisinde bulunduğu kaotik durumu fark etmek açısından dikkat çekicidir.

Demirtaş erken davranarak HDP’de hâlihazırda yaşanan ve bundan sonra muhtemelen artarak devam edecek kan kaybının faturasını birlikte yol yürüdüğü dava arkadaşlarına fatura ederek bu işten sıyrılmanın hal çarelerini arıyor.

Demirtaş’ın istifası Pervin Buldan başta olmak üzere parti vitrininde bulunanları nefret objesi haline getirerek üzerlerindeki baskıyı daha da arttırdı. Yakın zamanda bu partide yeni istifaların gelmesi şaşırtıcı olmaz. Siyasi ve sosyal tablo bu şekilde devam ettiği sürece de HDP’nin kendi iç dinamikleriyle içerisine yuvarlandığı girdaptan çıkması ve çöküşü durdurması mümkün görünmüyor.