Güvendiğin dağlara...

Etrafımdaki insanlar, önceki günden beri, daha önce onlarda görmediğim cinsten bir infial içindeler.
İnfialin sebebi belli: Aralarında dört yıldızlı general ve amirallerin de bulunduğu 49 emekli veya halen görevde askerin polis tarafından gözaltına alınmasının yarattığı şaşkınlık hali bu.
Bu çapta bir adli operasyonu bu ülkenin tarihinde daha önce hiç görmedik. Dünyada da sık rastlanan bir durum değil bu. Çok az sayıda ülkede çok az defa böyle yüksek askeri kişilerin de dahil olduğu adli operasyonlar yapıldı.
Hele hele, kendimizi mensubu saymaktan hiç beis duymadığımız uygar Batı ülkelerinde (belki Yunanistan, İspanya, Portekiz hariç) hiç olmamış ve herhalde olmayacak bir şeyi yaşıyoruz.
Öte yandan iddialar, yani bu adli operasyona temel teşkil eden belgeler vs. de vahim, halen infial içindekilerin hiç değilse bir bölümü bu vahameti de kabul ediyorlar. Ülkeyi darbeye sürüklemek için tasarlananlara, akıllardan geçirilen kimi şeylere kısa süre önce Genelkurmay Başkanı bile ‘vicdansızlık’ dedi, en hafifinden.
Peki ne oluyor? İnfial içinde çok sayıda Radikal okuru olduğunu düşündüğüm için yazıyorum esas olarak bu yazıyı: Ne oluyor?
Olan şu kabaca: Türk Silahlı Kuvvetleri, hep ‘Kol kırılır yen içinde’ mantığıyla ve kapalı bir kutu gibi hareket etmeye alışmış bir kurum. Bu kurum, temel meşruiyetini de, Anayasa ve yasaların da ötesinde, doğrudan sokaktaki vatandaşın ona duyduğu güvenden almaya fazlasıyla alışmış.
Zaten bu alışkanlık nedeniyle TSK zaman zaman siyasi parti gibi davranabiliyor, örneğin kendi ilgi alanı dışındaki konularda bile basın açıklamaları yapabiliyor, kendine ‘Ulusun koruyucusu’ rolünü biçebiliyor.
Açıkçası TSK zamanın ruhunu okumakta güçlük çekiyor veya bu okumayı doğru yapsa bile uygulamaya geçemiyor, eski dönemin alışkanlıklarından kurtulamıyor. Bunu yapamadığı, kendi içinde ‘Demokrasinin ordusu’ haline gelmeyi başaramadığı için de, en istemediği durumla karşı karşıya kalıyor: Halk nezdindeki güveni aşınıyor.
Son gözaltılar, bu güven aşınmasının son unsurları.
Eğer TSK, kendi içinde geçmişte yasadışı ve demokrasi dışı heveslere kapılmış olanlara karşı kararlı ve inandırıcı bir adli süreç yürütebilmiş olsaydı, bugün belki de böylesine bir durumla karşılaşmayacaktı.
Şimdi olan şu: Bugün savunulamayacak bir planı hazırlayan, bugün arka çıkılamayacak davranışlar içine giren kimi eski mensupları savcılıkta ifade için beklerken Genelkurmay’dan çıt çıkmıyor.
Çıkmaması da normal. Çünkü bu Genelkurmay Başkanı, yerinde bir tutumla, daha en başta hukuk devleti ve demokrasiye olan inancını açıkladı, hukuk devleti ve demokrasiyle bağdaşmayan hevesleri olanların da TSK içinde BA-RI-NA-MAZ olduklarını açıkladı.
Şimdi, en azından hukuk devletine saygı, savcıların yürüttüğü hazırlık soruşturması süresinde yargıya müdahale anlamına gelecek sözleri söylememeyi gerektiriyor.
Kaldı ki, sorşturulan şeyin çok masum bir şey olmadığını en iyi bilenlerden biri, şimdiki Genelkurmay Başkanı. Soruşturulan plan hazırlanırken o Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı’ydı. 1. Ordu o vakit böyle istenmeyen işlere girişemesin diye bu orduya bağlı birlikleri başka yerlere kaydıran ekibin de önemli bir üyesiydi. Yani Genelkurmay Başkanı zaten çıkıp, ‘Hayali konular soruşturuluyor’ diyemez, demez.
Bugün infial gösterenler, güvendikleri bir kurum yara alıyor, yıpranıyor diye infial halindeler aslında.
Ama söylemeye çalıştığım gibi, ya o kurum önlem alacak ve kendi iç temizliğini kendisi gerçekleştirip güvenilir kalmaya devam edecekti; ya da bir hukuk devleti ve demokraside ordumuzu seveceğiz, sayacağız ama onu zaten hayat tarzımızın güvencesi olarak görmek yerine kendimize güveneceğiz.
Seçim bizim.

RADİKAL