İnsanın kaderiyle yüzleştiği ilk sahne belki de “Biz kendimize zulmettik.” (el-A‘râf 7/23) diyen Hz. Âdem ile eşinin sözlerinde gizlidir; o söz, aslında bütün insanlığın varoluş hikâyesini özetliyor: Hata, farkındalık ve dönüş. Bugün de insanoğlunun sorunu değişmedi; bilgi çağında yaşıyoruz ama bilincimiz tövbeye değil, mazerete sığınıyor. Bu ayet bize, günahın sadece bir yasa ihlali değil, insanın kendi özüne yönelttiği bir zarar olduğunu hatırlatıyor. Peki, bu içsel itiraf neyi inşa ediyor? Hz. Âdem’in ve eşinin sözü bir acziyet mi yoksa özgürlüğün ilk bilinci mi? Bu yazı, işte o kadim sorunun izini sürüyor: İnsan ne zaman hata eder ve ne zaman gerçekten hatadan dönüş yapar?
Fücur mu Takva mı? Hz. Âdem’in İzinden Gitmek
Günah işleyen kimse kendisine zarar verir: “İkisi dediler: Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden olacağız.” (el-A`râf 7/23). Hz. Âdem ve eşi hakkındaki bu ayette yer alan “Rabbimiz” ifadesinin başında “Yâ” lafzının olmaması, “Allah’a yakınlık” vurgusu olarak yorumlanır. Hz. Âdem ve eşi, şeytandan farklı olarak günahlarını haklı göstermeye çalışmadılar, iradeleri ile işledikleri hata konusunda öz eleştiri yapıp tövbe etmeyi bildiler, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmediler. Böylece İblîs’in üstünlük iddiası çökmüş oldu; çünkü Hz. Âdem, kibirli İblîs’ten farklı olarak hatasının ardından yaratıcısına itaate yöneldi. Ayrıca İblîs, bir saptırıcı olmaksızın sapıtmıştır. Hz. Âdem ise bir saptırıcının (şeytan) aldatmasından etkilenmiştir. Bu da İblîs’in üstünlük iddiasının aleyhinedir. İblîs’e günahı hatırlatıldığında ısrar etti, Hz. Âdem ise hatasında asla ısrarcı olmadı. Böylece insan için fücur ve takva yönü somutlaşmış oldu: Ya şeytanın yolundan gidecek ama ahirette durumu hiç iyi olmayacak ya da Hz. Âdem’in yolundan gidecek ve affedilecek. Günümüzde de Müslümanlar, Hz. Âdem ve eşi gibi hatalarını fark edip samimiyetle tövbe ederlerse Allah’ın rahmetine kavuşmayı umabilirler.
Bir Ağaç, Bir Tercih, Bir Ders
Yukarıdaki ayette Hz. Âdem ile eşinin bağışlanma ve Allah’ın rahmetinin olmaması durumunda “mutlaka ziyan edenlerden olacağız” diye düşünmeleri, bunların yokluğunun ziyan için yeterli sebep olduğunu mantıksal biçimde gösterir. O ikisinin yasak ağaçtan yemeleri şeklindeki fiili büyük günah sayanlar, peygambere peygamberlik döneminde büyük günah işlemeyi yakıştıramadıklarından, söz konusu günahın peygamberlik öncesi işlenmiş bir günah olduğunu söylerler. Öte yandan, bazı âlimler Hz. Âdem’in bu fiilini peygamberlik döneminde işlenmiş küçük bir hata (zelle) olarak yorumlamışlardır. Bu görüşe göre söz konusu eylem bir isyan değil, içtihat hatası niteliğindedir. Hz. Mûsâ’nın kasten olmaksızın bir adamı öldürmesi örneğinde olduğu gibi (el-Kasas 28/15), her iki olayda da ilahi emre bilinçli bir karşı geliş değil, beşerî bir yanılma söz konusudur. Bu bağlamda bazı müfessirler, Hz. Âdem’in söz konusu hatasının “yasaklanan ağacı yanlış yorumlamaktan” kaynaklandığını ileri sürmüştür. Onlara göre yasaklanan ağaç belli ve tek bir ağaç değil, bir ağaç türüdür. Dolayısıyla Hz. Âdem, “Bu ağaçtan yemeyeyim ama aynı türden diğer bir ağaçtan yiyeyim.” düşüncesiyle hareket etmiştir.
Sonuç
A‘râf sûresinin 23. ayeti, insanın hem düşüşünü hem dirilişini içinde barındıran bir aynadır. Hz. Âdem’in “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik.” sözü, hatadan dönüşün yalnızca bir pişmanlık değil, bir bilinç devrimi olduğunu gösteriyor. Bu ayet, asrımız insanın da önüne sessiz bir soru bırakıyor: Bilgi çoğaldıkça kalp niçin daralıyor, özgürlük arttıkça teslimiyet niçin azalıyor? Görülüyor ki insanı asıl ziyana uğratan günahın kendisi değil, onu meşrulaştırma çabasıdır. Demek ki tövbe yalnız geçmişle değil, gelecekle de ilgilidir; çünkü her içe dönüş, aynı zamanda bir yeni başlangıçtır. Hz. Âdem’in hatası bireysel, verdiği ders ise evrenseldir. Günümüz insanı, teknolojinin zirvesinde ama kalben yeryüzünde sürgün hâlinde yaşıyor. Oysa bu yazıda ele alınan ayet; hatadan değil, umutsuzluktan korkmayı öğretir. Bu yazının katkısı, affın bir hayat biçimi olduğunu yeniden hatırlatmasıdır. İnsan ancak özünü unuttuğunda kaybeder, hatırladığında ise en derin düşüşünden bile rahmet kapısına dönebilir.