Gladio Türkiyede neden dağıtılmadı?

Oral Çalışlar

Rahmetli Bülent Ecevit’le 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından kapatıldığımız askeri cezaevinin avlusunda volta atıyorduk...

Özel Harp Dairesi’nin bizim yürüdüğümüz havalandırmaya bakan beyaza boyanmış pencereleri açılmıştı.  ‘Özel Harpçi’ler bizi izliyorlardı. Ecevit’e dönerek, “Siz onlardan yaptıklarının hesabını soramadınız, şimdi onlar sizi içeri attılar” dedim. Ecevit’in cevabı kısa oldu: “Askere laf anlatamadık.”

12 Eylül 1980 askeri darbesi bir ‘Özel Harp’ işiydi. Darbe öncesinde, ülkenin önde gelen aydınları birer birer öldürülüyordu. Dönemin iktidar partisi CHP’nin İçişleri Bakanı’nın gayretiyle bazı katiller yakalanıyordu, ama daha sorguları bile tamamlanmadan dönemin sıkıyönetim komutanları onları sivil savcıların ellerinden alıyordu. Askeri cezaevine kapatılan ‘kuş’lar bir süre sonra içeriden uçuyordu...

Emekli generallerden Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül 1955 tarihinde bir gazetenin kışkırtmasıyla gayrimüslimlere yönelik olarak örgütlenen vahşi saldırıyı “‘Özel Harp’in güzel bir işi” diye tanımlamıştı. Biz Özel Harp Dairesi’ni ilk olarak böyle tanımıştık.

Ecevit’le olan hapishane anılarımı da içeren ‘Liderler Hapishanesi’ kitabımda Ecevit’ten şu cümleleri aktarmıştım: “Bence silahlı kuvvetlerimiz Kıbrıs Harekâtı’ında başarılıydı. Özel Harp Dairesi hariç. Onlar, sözde, Rumlar arasında kalan bölgelerde halkı örgütleyeceklerdi. Haberleşmeyi bile sağlayamadılar.” (s.195)

Özel Harp Dairesi üzerine çok şeyler yazılıp söylendi. Özel Harp Dairesi, ‘olası bir komünist işgaline karşı sivil halkı örgütlemek’ gerekçesiyle ABD tarafından kurdurulmuş olan bir yapı.

‘Komünist işgali’ olasılığının ortadan kalkmasından sonra da varlığını sürdürdü. Bu yapının, Türkiye’nin ‘iç savaş’ ortamlarına sürüklenmesine neden olan çatışmalarda rol oynadığına ilişkin bilgiler, belgeler iddialar hiçbir zaman sona ermedi.

Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte, Avrupa ülkelerindeki Gladio örgütlenmeleri birer birer dağıldılar/dağıtıldılar. Türkiye’deki ‘Özel Harp Dairesi’ne ne olduğu konusunda uzun süre boyunca bir şey duymadık.

Konuya ilişkin olarak yapılan ısrarcı yayınlar sonrasında, Genelkurmay Başkanlığı, bu örgütün başka bir örgüte dönüştürüldüğünü iddia etti. Anladığımız kadarıyla, Özel Harp Dairesi’nin yerini Özel Kuvvetler Komutanlığı almıştı. Özel Kuvvetler Komutanlığı, büyüyerek ve etki alanını genişleterek varlığını sürdürüyordu.

‘Komünizm tehlikesi’ artık gündemde olmayan bir konu... ‘Bir yabancı gücün Türkiye’yi işgal etmesi’ de , ‘politik kurgu romanları’ dışında pek esamesi okunmayan bir meseleye dönüşmüş durumda. Türkiye, komşu ülkelerle ‘sıfır sorun’u hedefleyen yeni bir politik çizgiyi benimseme eğiliminde. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın, içinde bulunduğumuz yeni konjonktüre rağmen büyümeyi ve gelişmeyi sürdürüyor olmasının nedenlerini incelersek, ilginç sonuçlara ulaşabiliriz.

***

Günlerdir Türkiye ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’nu tartışıyor...

Gazeteci-yazar meslektaşım TV ekranında üzgün bir dille konuşuyor... O, ‘devlet güçleri arasındaki çatışma’dan huzursuz ve endişeli... Mutsuz... Devletin ‘en mahrem sırları’nın ortalığa dökülmesini öyle yakıcı bir dille anlatıyor ki, etkilenmemek mümkün değil.

Olayı hatırlayalım: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın evinin çevresinde uzun süredir dolaşan şüpheli bir araç yakalanmış ve içinden sahte kimlikli sivil kıyafetli iki rütbeli subay çıkmıştı. İddialara göre, bu subayların biri elindeki küçük kâğıt parçasını yutmaya çalışmış, becerememişti. Kâğıttaki adres Bülent Arınç’a aitti. Subaylar da çoktan lağvedildiği söylenen Seferberlik Tetkik Kurulu’nun mensubu çıkmışlardı.

Sivil savcılar, kanuni yetkilerine rağmen bu subayların bürolarının olduğu binaya girmekte zorluk çekmişlerdi. Direniş sürmüş, yine iddiaya göre ‘devletin mahrem sırları’nın bulunduğu odalara sivil hâkim ve savcılar ilk gün girememişlerdi. İkinci gün ise dosyalardan yalnızca not almalarına izin verilmişti. ‘Hukukun üstünlüğü’ne vurgu yapmaktan hoşlanan bir sistem tarafından yönetilen bu ülkede, anlaşıldığı kadarıyla ‘Özel Harp’çiler yargıya direniyorlardı...

Dikkatlice incelememiz gereken birkaç soru var. Bütün Avrupa ülkelerinde dağıtılan Gladiolar, Türkiye’de neden dağıtılmadı? Bizdeki örgüt hangi yabancı ülkelerin, hangi emellerine karşı örgütleniyor? Bizim bildiğimiz kadarıyla, bu örgüt, şimdiye kadar ‘iç siyasi faaliyet’ler dışında ciddi bir etkinlikte bulunmadı. Yanılıyor muyuz?

‘Kozmik merkez’e girilmesi halinde Türkiye’nin işgal edilmesine bile yol açabilecek ciddiyette belgelerin düşmanların ele geçeceği yönünde yapılan yorumlar ne kadar ciddiye alınabilir? 

Dev kadrolu ve süreel öğelerden beslenen bir ‘dram’la yüzyüze geldiğimizi hissediyoruz.

İşin ciddi boyutuna gelelim. Türkiye’deki ortaya çıkarılmamış, ya da çıkarıldığı halde saptırılarak üstü örtülmüş çok kritik cinayetlere, kışkırtmalara, suikastlara, psikolojik operasyonlara, darbe provokasyonlarına ilişkin zengin bilgiler orada saklı olabilir mi?  Bunlar dışında bizim bilmediğimiz ve bilmememiz gereken ne gibi sırlardan söz edilebilir?

Türkiye son 50-60 yılının birçok olayını hâlâ aydınlatabilmiş değil. Bir sürü kışkırtma karanlıkta kaldı. Üstelik bu olaylar gerekçe gösterilerek askeri darbe üstüne darbe yapıldı. Hâlâ darbeciler bu ülkenin muteber kişileri olarak hayatlarını sürdürüyorlar.

Şimdi, bu karanlık perdeyi biraz olsun aralama imkanı doğuyor. “Bizden saklananlar acaba bir ölçüde de olsa ortaya çıkabilir mi?” şeklinde ‘iyimser’ bir beklenti içindeyim. Darbecilerin ve militaristlerin bundan böyle siyasi alana çıkmaya çekinecekleri yönünde umutlandığım anlar bile oluyor.

Ne olursa olsun, hukuktan üstün olduğunu düşünenlerin, bir ölçüde de olsa hukunun denetim alanı içine girdiklerini gözlemleyebiliyoruz. Bunun neresinin kötü olduğunu anlayabilmiş değilim.

RADİKAL