Gerçekleri bilmek bizi özgürleştirecek

Fehmi Koru

Bakmayın derin bir sessizliğin eşlik etmesine, son zamanların en heyecan verici gelişmesi 'Ergenekon' adıyla başlatılan ve artık yargıya intikal etmiş olan soruşturmadır. Bazılarının sarpa sarabileceği, akamete uğrayabileceği endişesi taşıdığını biliyorum; ancak soruşturmayı yürütenlerin kararlılığı, bütün aksine çabalara rağmen, bu defa sonuç alınabileceğine işaret ediyor.

Pek çoğumuz bugün karşımıza çıkan 'devlet içinde devlet' örgütlenmesinin köklerinin en azından 1950'li yıllara dayandığını biliyoruz. NATO üyesi ülkelerde CIA tarafından kurulmuştu örgüt ve amacı 'komünizme geçit vermemek' idi. Kurulduğu her ülkede, tezgâhladığı kanlı eylemlerle, giriştiği desiselerle, gerektiğinde sahneye koyduğu askerî müdahalelerle başarılı oldu da.

1990 sonrasında, Sovyetler Birliği'nin dağılıp komünizmin tehdit olmaktan çıkmasıyla, iyice ihtiyaç kalmaz olunca, diğer NATO ülkeleri sivil-asker unsurlarını sistem içinden temizleyip örgütü tasfiye etmeyi başardı.

Biz başaramadık. Defalarca denendi, ama sonuç alınamadı. Bunun sebebini de anlamakta zorlanmıyoruz: Sovyetler Birliği ile en geniş sınıra sahip doğrudan cephe ülkesiydi Türkiye ve bu sebeple kurulan örgütün başka ülkelerdeki benzerlerinden çok daha güçlü olması gerekiyordu. Dalları budakları hayli yaygın, ucu bucağı olmayan, en umulmadık kişilere kadar uzanan, yurdun dört bir tarafındaki silâh depolarıyla çok korkutucu bir örgüt bizdeki...

Bir grup aydının şu günlerde 'Ergenekon karartılmasın' hassasiyetini dile getirip tam bir temizlenme talebiyle ortaya atılmaları yine de önemli. İşin peşini bırakmamak, sonuna kadar takip edip tam bir temizliği sağlamak şart. Yoksa geçmişte birkaç kez denenip başarılamayan bu defa da akamete uğrarsa, insanlarımızı ve ülkemizi çeteler elinde perişan olmaktan kurtaramayız.

Aydınlardaki bu hassasiyetin dışa vurduğu gün güvenlik güçlerinin örgüt arşivinin de bulunduğu bir bomba-evi basması, biri eski asker üç kişiyi göz altına alması devletin bu kez sonuna kadar gitmeye kararlı olduğunun işareti sayılabilir. Savcılığın örgüt evlerinde bulunan bütün belgeleri kamuoyuyla paylaşması da ayak sürümeyi ve geriye dönüşü imkânsızlaştırıyor zaten. Demokrasisini güdük, refahını eksik bırakan bu kamburdan bu kez kurtulacağa benziyor Türkiye.

Türkiye'de 'lâik-anti lâik' ihtilâfı ne kadar gerçek korkulara dayanıyor, ne kadarı sanal? Lâikliği kuşku götürmez pek çok aydını onların ideolojik karşıtları mı yok etti? 'Alevi-Sünni' çatışmasının örnekleri bilinen kalkışmalar ne kadar kendiliğindendi? Sivas'ta 37 canın kaybedildiği alev alev yanan otelin önünde bağrışan kışkırtılmış kitlelerin varlığını biliyoruz, yoksa Madımak olayının bütünü baştan sona örgütsel bir kışkırtma eylemi miydi?

Bu soruların cevabını doğru ve gerçekleri yansıtır biçimde vermek hepimizin birincil görevidir.

Örgütün üzerine gidilmesi sırasında -biraz da iddianame ve eklerinin etkisiyle- kendini güçlü biçimde hissettiren kuşkular, cevapları bütün çıplaklığıyla öğrenilmeden hiçbirimizde huzur bırakmayacak... Ne kadar acı verici, rahatsız edici olursa olsun gerçeklere ulaşmalıyız.

Karşımızdaki örgüte ilk vücut veren CIA'nin Virginia'daki karargâhının girişinde İncil'in şu ayetinin bulunduğu bilinir: “Gerçeği öğreneceksin ve gerçek seni özgür kılacak.” Bizleri de özgür kılacak tek şey var: Ergenekon ve geçmişte yaptıkları hakkında her şeyi öğrenmek...

Bunun hiç de kolay olmadığını bilmeliyiz, ama zoru başarmak da boynumuzun borcu olmalı.

YENİ ŞAFAK