Geçmişiniz itinayla temizlenir

Şahin Alpay

Tarih tekerrür etmez. Çünkü, evrende olduğu gibi toplumda da değişmeyen tek şey, değişmedir. Tarihten ders alınabilir.

Mesleğin ilkelerine bağlı tarihçiler, geçmişte neler yaşandığını, mümkün olan bütün kaynaklardan tahkik ederek, olabildiğince nesnel bir şekilde saptamaya çalışırlar. Toplumlara yön verenler, bu arada siyasiler de, ya akıllarını kullanıp tarihten ders çıkarırlar ya da tarihi, dogmatik görüşlerinin hizmetinde kullanmak isterler. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, devletçi-milliyetçi-militarist (dilerseniz faşizan) ideolojisiyle tarihe bakarak soruyor: "Dersim isyanında 'analar ağlamasın' dendi mi?.." Onun ideolojisini paylaşmayanlar bunu hayli yadırgıyoruz. Ama Türkiye'de bu ideolojiyi besleyen bir resmi ideoloji ve onunla şekillenen bir "resmi tarih" var.

Şöyle ki, Türkiye'de bir kısım tarihçiler ve yazarlar, devletçi-milliyetçi-militarist ve (1960'dan sonra) vesayetçi "resmi ideoloji"ye uygun bir "resmi tarih" oluşturdular. Bu "tarih" 1990'lardan itibaren, az sayıdaki profesyonel tarihçi tarafından sorgulanmaya başladı. Bunların önde gelenlerinden biri, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cemil Koçak. Koçak, Türkiye'de tarihin resmi ideolojiye uygun olarak nasıl çarpıtılıp, manipüle edildiğini açıklayan yazılarını, "Geçmişiniz itinayla temizlenir" başlıklı bir kitapta topladı (İletişim, 2009).

Koçak, resmi tarihçilerin "geçmişin itinayla temizlenmesi" operasyonunu nasıl icra ettiklerini şöyle anlatıyor: Öncelikle geçmişin artık bilinmesi/hatırlanması istenmeyen noktaları tarih sayfalarından tamamen silinir. Yani olmuş hiç olmamış gibi gösterilir. Olmuşun reddedilmesi imkanı olmadığı durumlarda, yalnızca bir kısmı ortaya konur. İkinci aşamada, uydurma bilgiler devreye sokularak, hiç olmamış olaylar olmuş gibi sunulur. (s.9-10)

Koçak'ın söz konusu operasyonla ilgili olarak verdiği örneklerden en dikkate değer olanlarından bazıları, üç yıl önce Neşe Düzel'e verdiği (Radikal, 13 Kasım 2006) ve kitaba da giren mülakatta yer alıyor: "Soru: Türk Tarih Kurumu başka neyi sansürledi? Cevap: Atatürk'ün 1923'te İzmit'te basın mensuplarıyla yaptığı çok uzun bir görüşme var. Atatürk orada Kürt meselesine değiniyor. 1960'larda 'Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri' toplanırken, o tarihte yayımlanmış olan konuşmasının bu bölümü çıkarılıyor... O konuşmasında Atatürk, Milli Mücadele'nin başında da, Teşkilatı Esasiye'de de olduğu gibi, 'Kürtlere yerel özerklik, otonomi ya da ona benzer bir şey verilecek' diyor. Zaten 'Türk milleti' ve 'Bu memlekette Türkler yaşar' tanımlaması da, 1925'teki Şeyh Sait isyanından sonra çıkıyor.

"Soru: Niye? Cevap: Şeyh Sait isyanı dönüm noktasıdır. Bu isyanın ikili bir yüzü var. Kürtler, hem Cumhuriyet'in reformlarına karşı ayaklanıyorlar, hem de bir Kürt milliyetçiliği ayaklanmasını gerçekleştiriyorlar. 1925'e dek Atatürk Meclis'teki konuşmalarında 'Türk, Kürt, Çerkes, hepimiz İslam'ın unsurlarını oluşturuyoruz,' diyor. 1925'ten sonra ise 'Türkiye'de yaşayan herkes Türk milletidir, herkes Türk'tür. Cumhuriyeti Türkler kurdu' deniyor. Yani 'Herkes kendine Türk diyecek ve Türkçe konuşacak' deniyor. Oysa Atatürk'ün 1925'e kadar bir Türk tanımı yoktu. Kanunlarda da Türk tanımı yoktu. Çoğu zaman 'Türkiye halkı' diye geçiyordu ve Atatürk de çoğu defa böyle diyordu." (s. 31-32)

Geçtiğimiz günlerde Neşe Düzel, Koçak ile yine fevkalade okunmaya değer bir mülakat yaptı (Taraf, 9-11 Kasım). Koçak, orada da, "geçmişin itinayla temizlenmesi"ne ilişkin başka örnekler verdi. Biri şöyle: "Atatürk 'Ordu politikaya karışmasın' diye bir şey hiç söylemedi. Bu tamamen uydurmadır. Atatürk bunu söyleyemez, çünkü bunu diyebilmesi için kendisinin de üniformasını çıkarması gerekiyor. O dönemde ise üniformayı kimse çıkaramazdı. Çünkü bütün iktidar mücadelesi ordu içinde ve ordu aracılığıyla yapılıyordu..."

Bazı okurlarım hangi kitapları okuyalım diye soruyorlar. Koçak'ın bütün kitapları, tek-parti döneminin anlaşılması için okunması gerekenler arasında.

ZAMAN