Ahmet Varol/Yeni Akit
Batı Yaka ve Kudüs’te yıkım ve yahudileştirme
Gazze’de gerçekten büyük bir felaket yaşanıyor. Böyle bir felaket yaşanmasının temel sebebi küresel güçlerin siyonist vahşete destek vermesi, bu güçlerin etkisizleştirdiği siyasi iktidarların da sessiz kalmasıdır.
Ama Filistin davasını sadece Gazze’ye indirgememek gerekir. Siyonist işgalin şu an emrivaki haline getirmeye çalıştığı uygulamalar ve projeler tüm Filistin’i hedefine yerleştirmiş durumdadır. Bu itibarla, Gazze’de yaşanan insani felaketi gündemde tutma sorumluluğumuzu yerine getirirken siyonist işgalin ciddi tehditleriyle karşı karşıya olan diğer bölgelerle ilgili politikalarını, uygulamalarını ve projelerini duyarlılık sahibi insanların dikkatine sunma sorumluluğumuzu da ihmal etmemeliyiz.
6-7 Aralık tarihlerinde düzenlenen “Kudüs’e Ahit Yenileme” sempozyumunun oturumlarından birinin konusu Türkiye’de yaygın olarak Batı Şeria diye bilinen “Batı Yaka” bölgesine yönelik politikalardı. Bu oturumdaki konuşmacılardan birinin vurguladığı bir husus özellikle zikre değer.
Bu zat, kendilerinin Aksa Tufanı’nı ve işgale karşı özgürlük ve hak mücadelesini haklı ve son derece değerli bulduklarını; ama birilerinin işgal zulmüne bu direnişi ve eylemleri gerekçe olarak göstermelerini de kesinlikle isabetli ve haklı bulmadıklarını vurguladı ve bunu Batı Şeria’da yaşanan durumla izah etti.
Batı Şeria’da böyle bir olay yaşanmadığı halde işgal rejiminin bu bölgede de tam bir katliam, soykırım, yıkım, zorla tehcir ve gasp politikasını sürdürdüğünü dile getirdi.
Her şeyden önce işgal rejiminin Batı Şeria bölgesindeki varlığı BM kararlarında ve uluslararası hukukta işgal olarak tanımlanır. İşgal rejiminin bu bölgede Filistinlilerin arazilerini zorla gasp ederek buralara sürekli yeni yahudi yerleşim birimleri inşa etmesi de tamamen uluslararası hukuka aykırıdır. Avrupa Birliği ve BM, işgal rejiminin bu bölgedeki yahudi yerleşim merkezlerinin tümünü gayri meşru yani kanun dışı saymaktadır. Ama işgal rejiminin yeni araziler gasp etmesinin önüne geçilmesi için de hiçbir girişimde bulunulmuyor.
İşgal rejimi inşa ettiği yerleşim merkezlerine yerleştirdiği yahudilere, silah temin etme hakkı veren yasalar çıkardı. O yüzden bu bölgedeki yerleşimcilerin silah temin etmeleri iyice kolaylaştırıldı. Amaç ise bunların bir tür çete gücü olarak kullanılmasıdır. Görünüşte bunlar “sivil”. Gerçekte işgal rejiminin üniformasız, askeri kıyafet giyinmeyen ve üstelik sorgulanmayan, Filistinlilere yönelik saldırılarından dolayı hiçbir şekilde hesaba çekilmeyen azgınlaştırılmış saldırı gücü.
İşgal rejimi bu bölgede hem asker kıyafetli işgal güçleriyle hem de sivil kıyafetli yerleşimci çetelerle saldırıyor. Askerler aynı zamanda sivil kıyafetli çeteleri himaye ediyor. Bunlar Filistinlilere saldırdıklarında yandan seyrediyor; Filistinli mağdurlar kendilerini savunmaya kalkıştıklarında ise mağdurlara saldırıyorlar.
İşgal rejimi Gazze’deki soykırım savaşına paralel olarak Batı Şeria bölgesinde de özellikle mülteci kamplarına yönelik savaş başlattı. Bu savaşın amacı ırkçı tasfiye ve Filistinlileri göçe zorlamak.
Bu savaşta tüm mülteci kampları hedefe yerleştirilmiş olmakla birlikte özellikle Cenin, Tulkerem ve Nuru Şems mülteci kamplarında çok büyük bir yıkım gerçekleştirildi. Binlerce ev yıkıldı. Binlerce aile ve on binlerce fert evsiz kaldı. Altyapı tamamen tahrip edildi. Yollar kapatıldı.
Filistinlilerin evleri yıkılırken yerleşimciler için yeni evler inşa ediliyor. Özellikle de Kudüs’ün çevreyle irtibatının tamamen kesilmesi ve tam anlamıyla yahudi kuşatmasına alınması için projeler geliştirildi. Ayrıca Batı Şeria’nın güneyi ile kuzeyi arasındaki irtibatı kesen ve geçişleri zorlaştıran büyük çaplı bir yerleşim planı resmen kabul edildi.
Bütün bu projelerin amacı ırkçı tasfiye ve bölgenin yerli ahalisini evlerini ve yurtlarını terk etmeye zorlamaktır. Dünya Gazze’deki soykırıma sessiz kaldığı gibi bu bölgede, soykırımın bir başka boyutunu oluşturan ırkçı tasfiye uygulamalarına da sessiz.