Gazze’de ilim üretmenin bedeli

Zeynep Burcu Uğur, Gazze’de akademisyenlerin ölüm, yıkım ve adresi bile olmayan bir hayatta ilmi üretimi sürdürerek direnişin manevi omurgasını koruduklarını ifade ediyor.

Zeynep Burcu Uğur/Fokusplus

Gazze’de Akademisyen Olarak Direnmek

Gazze’de akademisyen olmak, savaşın içinde bile bilgi üretmeye çalışmak demek. Bu ifade dışarıdan bakıldığında soyut ya da romantik görünebilir; oysa Gazze’de bunun karşılığı çok somut. Bir yanda tamamen yıkılmış kampüsler, yerle bir olmuş fakülteler, kütüphaneler, laboratuvarlar… Diğer yanda ise eviyle birlikte adresini de kaybetmiş ama hayatta kalabildiği her anda işine tutunmaya çalışan insanlar. Fiziksel yıkım öylesine büyük ki, “akademik hayat” dediğimiz şey artık bir mekandan çok bir irade meselesine dönüşmüş durumda. 

Uluslararası toplumun Gazze’ye merhem olma çabalarının içinde, biz de akademisyenler olarak bir araştırma tasarladık. Fakat bununla birlikte gelen bir de vicdani gerilim oldu. İnsanlar hayatta kalma mücadelesi verirken onlara sorular yöneltmek acaba etik miydi? Ölüm kalım savaşı veren birine yaşamdan memnuniyetini 1’den 10’a değerlendirir misiniz dediğimizde “kardeşim sen diyorsun” diyebilirdi canı burnunda birçok insan. Yine de yaşananların kayda geçirilmesinin, insanların seslerinin duyulmasının uluslararası kamuoyu açısından hayati bir önemi olduğuna dair farkındalığımız bizi çalışmaya devam etmeye yöneltti.  

Bu koşullar altında araştırma yapmak ise bambaşka bir anlama bürünüyor  

Dünyanın başka yerlerinde rutin sayılan süreçler—saha çalışması planlamak, veri toplamak, analiz yapmak—Gazze’de adeta bir hayatta kalma pratiğine dönüşüyor. Elektriğin olmadığı, iletişimin sık sık kesildiği, binaların yok olduğu bir ortamda akademik üretimin nasıl sürdürülebildiğini anlamak kolay değil. Üstelik tüm bu fiziksel yıkımın yanı sıra, işgalin yarattığı ağır psikolojik baskı da akademik faaliyetin her aşamasına nüfuz ediyor. 

Bu yazıda, birlikte araştırma yaptığımız bir akademisyenden; Dr. Islam Shahwan’dan bahsetmek istiyorum. Kendisi Gazze’de, 7 Ekim sonrasında patlak veren savaşın tam ortasında, 1.188 kişiyle yürüttüğümüz anketin sahadaki koordinasyonunu üstlenen isimdi. Çalışmaya o kadar istekliydi ki, veri toplama süreci boyunca bize “Bugün şu kadar kişiye ulaştık, yarın biraz daha genişleteceğiz” diye bilgiler veriyordu. Dr. Shahwan’ın yaklaşımı bir akademisyenin rutin iş motivasyonu gibi görünebilir. Ta ki bir gün çadırlarda yaşayan Gazzelilerden veri toplarken çok yakınına bomba düştüğü bilgisini alana kadar. Fakat bu olaya rağmen Dr. Shahwan, hiçbir şey olmamış gibi veri toplamaya devam etti. Bu durum, doğrusu, onu tehlikeye atıp atmadığımız konusunda beni derin bir endişeye sürükledi. 

Çadırların arasında veri toplarken çok yakınına bomba düşmesini hayal etmek bile insanın içini sızlatıyor. Enkazların arasında, ölümün bu kadar yakınında olmasına rağmen motivasyonunu nasıl koruduğunu anlamak zor. Ama belki de cevabı psikoloji biliminin bize uzun zamandır söylediği bir gerçekte bulabiliriz: Özellikle en zor zamanlarda herhangi bir işle meşgul olmak, pasif bir seyirci olmaktan çok daha iyidir ve insana baş etme motivasyonu sağlar. İnsan zihni, tamamen çaresiz kaldığını hissettiğinde çöker; ama bir katkı sunduğunu fark ettiğinde ayakta kalabilir. Dr. Shahwan da belki tam olarak bunu yaptı—bir araştırmaya katkı sağlayarak, felaketin içinde bile anlamı olan bir şey üretmeye devam ederek direndi. Savaş, bilimsel merakı yutmaya meyilli bir güçken, bir akademisyenin gayretle işine devam etmesi insanın içini titretiyor. 

Aylar süren çabanın ardından makalemiz nihayet yayımlandı. Bu makale, Gazze halkının 7 Ekim sonrası yaşanan savaş ile değerlendirmelerini ortaya koyuyor: Gazzeliler hakkında herkes konuşurken, onların ne düşündüğünü de ortaya koymuş oluyoruz. Verilerden gördük ki, çoğunluk bu savaşın maliyetlerinin kazanımlarından daha ağır olduğunu düşünse de ve azımsanmayacak bir kesim Hamas’ın bu çatışmada sorumluluğu olduğunu söylese de Hamas’ın hala Gazze halkı nezdinde ciddi bir itibara sahip. Bu sonuçlar, dışarıdan bakıldığında çoğu kişiye şaşırtıcı gelebilir; fakat Gazze toplumunun siyasal ve psikolojik dokusuna dair önemli bir fotoğraf sunuyor. 

Makaleden sonra derginin editörleri, her zaman yaptıkları gibi, basılı kopyayı yazarlara göndermek istedi ve benden de bütün yazarların adres bilgisi istediler. Ben hiç düşünmeden adresimi göndermiştim. Fakat Dr. Shahwan’ın bir posta adresi yoktu çünkü Gazze’de “adres” diye bir kavram, binalarla birlikte yerle bir olmuştu. Hocanın adresinin olmadığını duyunca başımdan aşağı bir kazan kaynar suyun döküldüğünü hissetim. İnsan, ancak böyle bir anla karşılaşınca adres sahibi olmanın bile bir ayrıcalık, bir güvenlik duygusu, bir yerinin olması anlamına geldiğini idrak ediyor. 

Zaten Dr. Shahwan’ın çalıştığı Gazze İslam Üniversitesi de savaşın ilk başlarında hedef alınmış ve yıkılmıştı. Bu üniversitenin rektörü Prof. Dr. Sufyan Tayeh de savaşın başlamasından 1 ay kadar sonra şehitler kervanına katılmıştı. Savaştan önce birçok yurtdışından üniversite ile iş birlikleri olan gözde bir eğitim müessesi olan Gazze İslam Üniversitesi’nin veya diğer üniversitelerin neden hedef alındığı birçok insan için belki anlamsız gelecektir. Fakat Gazzeliler için üniversite hocası demek sadece eğitim veren ve araştırma yapan kişiler değil, toplumda akil adam niteliğinde, anlaşmazlıkların çözümünde önemli rol oynayan, direnişin ilmi tarafını hazırlayan ve toplumla etkileşimde bulunan insanlar demek. Bu insanları ve kurumları hedef almak elbette İsrail açısından bakınca direnişi kırmak hedefiyle uyumlu olabilecek bir davranış.  

Dünyanın dört bir yanında hakikatin peşinde koşan akademisyenlerin olumsuz şartlarla mücadele etmesi elbette olağandır; ancak Gazze’de bu şartların bizzat hayatın devamına kasteder hale geldiğini görüyoruz. Böylesine dehşetli koşulların kimi zaman iradeyi kırması, kimi zaman ise tam tersine güçlendirmesi mümkündür. Nitekim en ağır saldırıların yaşandığı dönemde bile Gazze’de eğitim, imkanlar elverdiğince çadırlarda ve çevrimiçi derslerle sürdürülmeye çalışıldı. Hatta bazı öğrenciler Türkiye’ye gelerek Marmara ve Medeniyet üniversitelerinde öğrenimlerine devam ettiler. Her türlü engellemeye rağmen eğitimin tamamen kesintiye uğramaması için gösterilen çabayı takdir etmeden geçmek istemem.  

Bu koşullar altında dahi kimi akademisyenlerin ve ilim talebelerinin direnç gösterip çalışmalarına devam edebildiklerini görmek ise çok daha iyi koşullarda yaşayan bizleri etkilemeli ve daha fazla çaba sarf etmeye motive etmeli. Ve savaş tamamen durduğunda Gazze’nin eğitim kurumlarının inşası için işbirliğimizi artırmaya motive etmeli.  

Bir gün Gazze yeniden inşa edildiğinde… 
Sokakları, caddeleri, mahalleleri yeniden numaralandırıldığında… 
Bir posta görevlisi, Dr. Shahwan’ın kapısını çalıp “Derginiz geldi hocam” diyebildiğinde… 

O günü görebilmeyi diliyorum. 

Ve biliyorum ki o gün geldiğinde, Gazze’de akademisyen olmak artık felaketin ortasında direnmek değil; yeniden kurulan bir hayatın içinde bilgi üretmeye devam etmek demek olacak. 

Yorum Analiz Haberleri

İlahiyat ve diyanet eğitimlerinde İslami özgünlük geliştirilebilir mi?
Bir tarafsızlık masalı: BBC’nin Gazze sınavı
ABD’nin Batı Yarımküre’ye dönüşünün yeni çerçevesi: “Donroe Doktrini”
Her şeyi dış güçler mi belirliyor?
“Biz düşünmeyi erteledikçe, arpacı kumrularının dalgın bakışı yüzlerimize yerleşiyor”