Gazze sessiz ve sahipsiz değildir

ALAADDİN YURDERİ

Gazze’de Her Müslüman Bir Mikrofon Olmalı

Tel Aviv Üniversitesi Bitki Bilimleri Fakültesi, geçtiğimiz günlerde yayımladığı bir araştırma sonucunda, “ultrasonik-hassaslıkta özel mikrofonlarla Domates, tütün, buğday, mısır ve kaktüs gibi bitkilerin kesildiklerinde ve susuz kaldıklarında çığlık attıklarını kaydettiklerini” duyurdu.

Çalışmaları son derece geniş bir alana yayılan, kıta felsefesinin ve eleştirel teorinin en önemli ve tartışmalı düşünürlerinden Giorgio Agamben, kendi internet sitesinde ‘Gazze'nin Sessizliği’ başlıklı kısa bir yazı yazdı: “Geçtiğimiz günlerde Tel Aviv Üniversitesi Bitki Bilimleri Fakültesi, ultrasonik-hassaslıkta özel mikrofonlarla bitkilerin kesildiklerinde ve susuz kaldıklarında çığlık attıklarını kaydettiklerini duyurdu. Gazze’de ise mikrofon filan yok!”

Son cümleye kadar olan kısa metin sade bir duyuru metninden öte bir anlam ifade etmezken Gazze’de ise mikrofon filan yok!” ironi(k) cümlesi Batılı siyasal geleneğe ilişkin son derece olumsuz, ikiyüzlü bir başka durumu ifade etmektedir. O da şudur, Yarasalar, kemirgenler ve böcekler, bitkiler kesildiklerinde ve/veya susuz kaldıklarında özel mikrofonlarla çığlık seslerini duyabiliyorken, “Andolsun ki, kalpleri olup düşünmeyen, gözleri olup görmeyen, kulakları olup dinlemeyen cinleri ve insanları cehennem için yarattık. Bunlar hayvan gibidirler; hatta daha da aşağıdırlar. İşte gafil olanlar böyleleridir.” Araf suresi: 179. ayette geçtiği gibi hayvanlardan daha da aşağıdaki Siyonist İsrail vampirlerine mikrofon tutan, her türlü askeri teçhizat / mühimmat yanında Filistinli Müslümanların soykırıma uğratılması için fikri cephanelik, ideolojik ve diplomatik destek sunan ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve diğer birçok Batılı yönetim, Gazze’yi beş ay boyunca gece gündüz bombaladı. Yüz binlerce çoğu çocuk olmak üzere Gazzeli şehid edildi. Bir o kadarı da sakat bırakıldı. Milyonlarca insan da yerlerinden, yurtlarından edilerek, yerleşim yerleri yaşanmaz bir moloz yığınına çevrildi. Hastane, cami, okul, üniversite ve kütüphanelerin azami sivil kayıpları verdirmek için korkakça kasıtlı olarak hedef alındığı 7 Ekim 2024’ten bu yana Gazzeli çocuk ve kadınların seslerini duyuran yok. Çünkü Gazze’de mikrofon yok!

Gazze’de soykırımın bütün şiddetiyle sürdüğü bu günlerde, İsrail’in Gazze'ye Ramazan ayı için uçaklardan "Yemek yiyin ve güzel konuşun. Orucunuz kabul olsun, günahlarınız affedilsin, lezzetli bir iftar yapın. Allah’ın izniyle” ifadelerinin altında ise "El-Fethu’l-Sadık” Davut Yıldızı ve yine onun altında, “Gazzelilere Yeni Ufuklar Açılıyor", mealli Arapça broşürler atması, broşürlerdeki incitici ve alaycı ifadeler, Siyonist İsrail’in yüzsüzlüğünü ve alçaklığını göstermesi açısından hem önemli hem de ibret vericidir.

Susamış Ufuklarımıza Ramazan Orucunun Diriltici Ufku

İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı

Ruh emzirir anne gibi yeri göğü fecri

Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır

Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiğinden

                                                           Samanyolunda Ziyafet

Ramazan ayına bu yıl Filistin/Gazze’de Siyonist ABD ve İsrail’in aralıksız sürdürdüğü soykırımın içimizde açtığı derin bir üzüntüyle giriyoruz. Şairin dediği gibi Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır / Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiği[...] zaman Allah’ın izniyle başta Filistinli Müslümanlar olmak üzere bütün İslam âlemi orucun diriltici rüzgârıyla İslam baharını yaşayacaktır. Bunun için de orucun içimizdeki bütün putları kırması lazımdır.

Bu bağlamda merhum Sezai Karakoç’un Samanyolunda Ziyafet, adlı kitabının ilk yazısının başlığının "Betonları Kıran Oruç" olması önemlidir. Karakoç yazısında,...Alışkanlıkların bir elastikliği vardır. O elastikliği kaybetti mi, canlılığını kaybetmiş yaşama parçaları haline geldi mi, içgüdünün üstünü çok kalın bir kül tabakası örttü mü, insan için tehlike baş gösterir. Delilik, aklın içgüdülerle karşılıklı etki gücünü yitirmesi ve donmuş alışkanlıklar ağına teslim olmasıdır.

Bir alışkanlık yolunda aklın betonlaşması. Medeniyetlerin yıkılması da böyle açıklanabilir. İnsanlar, öyle donmuş tarihî şartlar ve biçimler içine girer ki, ruh, yaşama sevincini ve anlamını yitirir. Bu betonları kıracak bir çıkış yolu arar. İşte oruç, külü deşer... Betonları kırar... Eskiyen dünyayı tazeler... Alışkanlıkları elastikleştirir, donmalarını önler... İçgüdüleri pırıl pırıl yapar... İnsanı melankoliye düşmekten, yani eşyayla ilgiyi kesmekten korur, kâinatı yeniden yaşanmaya değer bir yer haline getirir, insanı yeniden doğmuşçasına yaşamaya hevesli, iştihalı bir yeni insan yapar.

Alışkanlık yolunda aklın betonlaşmasını önlemek için Ramazan ayı boyunca başta camilerimizde olmak üzere dini program yapacak olan bütün televizyon kanallarında konuşmacıların otuz gün boyunca, Ramazan aynasında Müslümanların hayatı, orucun diriltici ruhuyla bağlantılı, Filistin ve diğer İslam coğrafyasındaki emperyalist işgali/soykırımı dilden düşürmemeleri gerekir.

Çünkü Karakoç’un ifadeleriyle söyleyecek olursak, çağımızın Müslümanı Orucun getirdiği yorumla dünyayı ve tarihi yeniden yorumlamak, zaptetmek, fethetmek, kurmak ve inşa etmek zorundadır. Oruç bize bu misyonu yüklüyor. İslam toplumu tam ölmemişse ve hâlâ yaşıyorsa bunu gelip gelip dirilten ramazanlara borçludur geniş ölçüde. Ve bir gün tam dirilecekse bu da yine bir ramazanda başlayacaktır, ramazanlarla başlayacaktır. Bunu asla unutmamak lazım.

Filistin/Gazze/Kudüs/Mescid-Aksa’nın özgürleşmesi Müslümanların çabasıyla, halkın ve siyasi kuruluşların hareketlenmesiyle, kişisel iradenin yardım dilenen bir iradeye değil güçlü ve kararalı bir iradeye galip gelmesiyle olacaktır. Mağlubiyet Müslümanların kaderi değildir. Zafer de Siyonist ABD ve İsrail’in kaderi değildir.

 “Eğer siz (Uhud'da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmrân Suresi 140. Ayet)