‘Gazi Paşa Hazretleri’nin Ruhu Şerifleri İçin

KENAN ALPAY

Hiç kimseyi iman ve İslam dairesinin dışına iteklemek gibi bir hak ve görevimiz olmadığı gibi hiç kimseyi bu dairenin içine çekiştirmek sokuşturmak gibi bir hak ve görevimiz de olamaz elbette. Ne keyfi bir alandır İslam’ın kural ve kaideleri ne de siyasal konjontürel gelişmelere göre kolayca konumlandırılabilen oportünist bir perspektif. Ne var ki başta Hucurat Suresi 16. Ayeti kerimesinde olmak üzere (haşa) Allah’a ve Resulüne dini öğretmek gibi söylem ve davranışlar tarih boyunca hiç eksik olmamıştır.

Siyasal anlamda girişilen kimi mücadeleler veya ittifaklar yer yer itikadi ve ibadi anlamdaki kimi yanlış ve sapmaları kolaylaştırabiliyor. Ancak bir nasihat olarak din bu sapmalara karşı kendisini iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma dinamizmiyle koruyup kollayabiliyor. Bu sebeple siyasal, sosyal, iktisadi veya itikadi alanlarda tezahür eden yanlış ve sapmalara karşı tüm mü’minlerin sorumluluğu bellidir: Allah’ın hükümlerini yüksek sesle hatırlatarak Resulullah Muhammed Mustafa (a)’ın sünnetini ikame etmek.

Cumhuriyet Türkiye’sinde hemen her gelişme ve anmanın mütemmim cüzü sayılan Anıtkabir ziyareti, Atatürk’ün mozolesine çelenk koyma, saygı duruşu ve Anıtkabir Özel Defterine mesaj yazarak imzalamak meselesi terk edilemeyecek bir teamüldür. Üstelik bu teamül sadece devlet erkânı için değil neredeyse spor, akademi, sanat vd. sivil alanlar için de mistik bir tatmin ve ispat yöntemi olarak böyle işlemektedir.

Yüksek Askeri Şura’nın bu yılki toplantısı öncesinde Başbakan Binali Yıldırım’ın Şura üyeleriyle birlikte gerçekleştirdiği Anıtkabir ziyaretinde bu kez farklı bir resim ve mesaj verildi. Başbakan Yıldırım mozoleye çelenk yerleştirip saygı duruşunda bulunduktan sonra ellerini açarak dua okudu. Marjinal sayılabilecek Kemalist-sol birkaç haber portalı dışında meseleyi itiraz boyutuyla tartışan olmadı diyebiliriz. Ancak bu birkaç itiraz üzerinden Anıtkabir’de el açıp dua etmenin fayda ve kerametleri üzerine bazı yazılar kaleme alındı hızlıca.

Seküler Türbe’de Ne Okunur?

Konuyu iki açıdan tartışalım. İlk olarak sorumuz şu olsun: Mustafa Kemal ve Kemalist teamüller el açıp dua etme meselesinde nasıl bir anlayış ve pratik sergilemişlerdir? Sekülerizmi aşıp Türkiye’yi pozitivist temelde modern bir ulus devlet-toplum kimliğiyle yeni baştan inşa etmek isteyen Mustafa Kemal ve Kemalist iktidar sınıfları böyle bir tabloyu ister ve bekler miydi?

İkinci sorumuz ise İslam dairesinden ve Müslümanların pratiğine ilişkin olsun: İslam, Allah’ın hükümlerinin tamamını veya bir kısmını ilga etmek, toplumsal hayattan tecrit etmek üzere hukuksuz bir iktidar mücadelesi verenler için Müslümanların el açıp dua etmesine cevaz verir mi? Mü’min ve muvahhid olduğuna kesinlikle şahitlik edemeyeceğimiz aksine söylem ve eylem biçimleriyle toplumsal hayatı tanzim etme yönünde korkunç baskılar kurmuş kişilerin ardından nasıl bir duruş sergilenmelidir?

Hiç kimse için bir sövgü veya hatırasına saygısızlık yapmaksızın tarihi hakikatleri konuşmak mecburiyetindeyiz. Gelgitler yaşasa da Mustafa Kemal’in bir ideolojisi, çelişkileri çok olsa da bir hayat tarzı ve bütün sıkıntılarına rağmen toplum için öngördüğü ideal bir hedef vardı. Mustafa Kemal’in İttihatçı bir gelenekten geldiğini, pozitivist bir ideolojik formasyondan geçtiğini, Batılı manada seküler bir hayat modelini toplumsallaştırmak üzere İslami söylem, sembol ve pratikleri gücü yettiğince kamusal alandan kazıdığını Tek Parti Dönemi pratiği ortaya koymaktadır. Mü’min bir toplum modelini silerek seküler ulusal bir toplum modelini hâkim kılma üzere yapılmıştır hemen bütün inkılaplar. Bireysel ve toplumsal ibadetlerin yerine devlete sadık yurttaşlar yetiştirmek üzere modern seküler-ulusal eğitim ve törenlerle hayatın her alanı ipotek altına alınmıştır.

Hepsini bir kenara bırakalım ve ‘mabedsiz şehir’ olarak inşa edilmek istenen Ankara’nın tepesinde kurulan Anıtkabir’in mimari özelliklerine ve orada sergilenen pratiklere bir bakalım. Anıtkabir’de egemen olan iklim İslami hiçbir sembol ve kitabeye yer vermediği gibi orayı antik dönem Grek mimarisi ve heykelleriyle donatmıştır. Ne Mustafa Kemal’in “arkamdan dua edin, Fatiha okuyun” gibi bir vasiyeti vardır ne de en yakın dava arkadaşlarından olan İsmet İnönü, Recep Peker, Reşid Galip, Kel Ali, Mahmut Esat, Kılıç Ali gibi dava arkadaşlarının şimdiye kadar böyle bir pratiği olmuştur.

Kabul Olunmayacak Dualar

Mustafa Kemal’i kendisinden ve ‘havarileri’ sayılabilecek en yakın arkadaş ve takipçilerinden daha çok düşünmek doğru olmaz herhalde. Seküler tören ve pratiklerle toplumu terbiye etmek üzere kurulan ‘seküler türbe’yi maksadının dışında değerlendirmek doğru da olmaz fayda da vermez.

Meselenin Kur’an ve Sünnet’teki karşılığı ise her türlü değerlendirmenin üstündedir. Pek çok farklı örneği vardır ama Mustafa Kemal için vahiy ‘gökten indiği iddia olunan dogmalar’dan ibarettir. Başta Afet Hanım’a dikte ettirdiği Medeni Bilgiler ve Orta Zamanlar-Tarih II gibi kitaplarda topluma egemen kılınmak istenen ideolojik-felsefi görüşlerin Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed Mustafa (a) bakış gayet nettir. Tek Parti pratiği ve askeri darbelerle ilelebet egemen kılınmak istenen Resmi İdeoloji’nin İslami hayat tarzına karşı ne kadar amansız bir düşmanlık sergilediğine bizzat şahidiz.

İtikatta hatır gönül işi olmaz. Siyasal manevralar veya ihtiyaç duyulan konjontürel imajlar için itikadi alanda pragmatik operasyonlara girişmek ters teper, zarar verir. Hatırlarsak Tevbe Suresi 84’te Allah-u Teâla bizzat Hz Peygambere hitap ve ikaz ederek “Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkâr ettiler, fasık olarak öldüler.” buyurmuştur. Benzer bir biçimde Münafikun Suresi 6’da “Onlar için mağfiret dilesen de, mağfiret dilemesen de onlar için birdir. Allâh onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allâh, yoldan çıkan topluluğu yola iletmez.” buyrulmaktadır.

Atatürkçülere Atatürkçülük dersi vermeye kalkarken ha bire Atilla İlhan’ın ‘yumuşak’lığını eksik anlayıp Gazi Paşa Hazretleri’nin izinde yürümeyi tavsiye eden Salih Tuna’ya Doğu Perinçek etrafında örgütlenmiş Aydınlıkçı dostlarından başka kimler kulak asar bilemeyiz.  Ancak takıyyeyi huy edinmiş basit tiyatrocuların, daha düne kadar muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaati diye güzelleme düzenlerin bu dönemde Kemalizm ve Kemalist çevrelerle ittifak kurmak üzere sergilediği varyeteleri hiç dikkate almamanızı tavsiye ederim. Güce tapan ve konjonktüre göre kıble değiştirenlerin asli misyonu toplumu fıtri değerlerine karşı yabancılaştırmaktır çünkü.