G20 İmkân mı, Tuzak mı?

HAMZA TÜRKMEN

Bugün G20, Paris’teki katliam gündeminin nahoşluğu ile toplanıyor.

Katliamın muhtemel faili IŞİD/DAEŞ. Hudullahı çiğneyen ve Müslümanları lekeleyen terörist bir örgüt.

Peki G20 ülkelerinin ne’liği ve niteliği nedir; G20 Dönem Başkanlığı’nı yapan Türkiye’den beklentileri nelerdir?

Gelişmiş 20 ülkenin belirlenimini, ABD öncülüğünde Bush-Oboma yönetimleri, G7’deki diğer mevkidaşlarıyla yaptılar. Ekonomik gelişkinliği ve siyasi nüfuzu olan en gelişmiş 19 ülke belirlendi, AB Komisyonu ile birlikte G20 kuruldu.

Bu ülkelerin isimleri, dünya ekonomisindeki ağırlık yüzdeleri ve nüfusları şöyledir:

ABD 23.32 (304 m.), Çin 13.9 (1.322 m.), Japonya 6.18 (127 m.), Almanya 5.17 (82 m.), İngiltere 3.98 (59 m.), Fransa 3.81 (65 m.), Brezilya 3.15 (176 m.), İtalya 2.88 (60 m.) Hindistan 2.74 (1.180 m.), Rusya 2.49 (142 m.), Kanada 2.39 (33 m.), Avusturalya 1.93 (22 m.), Güney Kore 1.9 (50 m.), Meksika 1.72 (111 m), Endonezya 1.19 (240 m.), Türkiye 1.08 (77 m.), Suudi Arabistan 1.01 (29 m.), Arjantin 0.60 (38 m.), Güney Afrika 0.46 (49 m.).

G20’de dünya ekonomisindeki ağırlık yüzdeleriyle İspanya 1.88, Hollanda 1.16, İsviçre 0.75, Danimarka 0.46 gibi Avrupa ülkeleri AB Komisyonu ile temsil ediliyorlar.

Ayrıca dünya ekonomik dilimindeki yerleri Güney Afrika’dan daha yüksek olan B.A.E., Colombiya, İran, Tayland gibi ülkeler bu bloğa katılmamış. Zira ülkeler ekonomik gücü kadar, bölgelerindeki ‘istikrar oluşturma’ya dönük siyasi nüfuzlarıyla da değerlendirilmişler.

G20 ülkeleri Dünya nüfusunun üçte ikisini, dünya gelirinin ise yüzde 80-90’ını oluşturuyor.

Küresel Kuzey’in 2008 Krizi karşısında G7’ler yetersiz kaldılar. Böylece G20 Zirveleri 2008’den itibaren liderler seviyesine çıkartıldı. Bu da G20’yi küresel çapta yeni ve katılımcı küresel yönetişim alternatifi haline getirmeye başladı.

BRİCS gibi yükselen ekonomilerle G7 ülkelerini birleştiren ABD yönetimi, ‘orta ölçekli ülkeler’i de dairenin içine katarak, dünya ekonomisinin geleceğiyle ilgili ortak sorumluluklar oluşturulmaya yönelindi.

Türkiye, Güney Kore, Güney Afrika gibi ‘Orta Ölçekli Bölgesel Güç’ ülkelerine, diğer zayıf pazar ülkelere bir sömürü köprüsü olsun diye mi itibar ediliyordu; yoksa bu ülkelerin potansiyel gücüyle savaşmak yerine uzlaşmak mı tercih ediliyordu?

Küresel finansı ve krizleri kontrol için yılda iki kez gerçekleşen IMF ve Dünya Bankası toplantıları yanında, G20’de 2008’den itibaren Maliye Bakanları da toplantılar yapıyor. Böylece küresel ekonominin güçlü aktörleri ile yükselen güçler arasında küresel yönetişimsel eşitliğe doğru adım atılabiliyor.

G7, BRİCS ülkeleri arasında yer alan Güney Kore, Avusturalya, Türkiye gibi orta ölçekli bölgesel güçler, G20 Zirvelerinde talimat almak yerine, sorunları tartışıyorlar. Özellikle de Türkiye, zayıf ülkelerin açlık, göç, eğitim gibi sorunlarını azaltmak; iklim değişikliği, enerji akışı, küreselleşen terörü gerçekçi şekilde engellemek gibi küresel konuları daha adil bir dünya ve paylaşım için, emperyal devletlerle tartışıp müzakere edebiliyor.

Türkiye 2015’de G20 Dönem Başkanı. Başkan, yukarıdaki çerçevede alt gündem başlıkları açabiliyor. Bunlardan birisi Güney Küre’den gelen göç dalgası. Diğeri 1 milyonu aşkın göçmeninin Avrupa kapılarına dayanma ihtimali ve dolayısıyla buna neden olan Suriye’deki diktatörlük rejimiyle ilgili konu.

Zirve’de R. T. Erdoğan’ın yapacağı konuşmayı şimdiden okumak mümkün:

‘Madem BM Güvenlik Kurulu çözmüyor, o zaman bu problemler G20’deki tüm liderlerle çözülsün.’

Bu boyutuyla G20, BMGK’nin tıkanan yapısına karşı yeni bir açılım ve yatay bir etki alanı.

Türkiye G20’de kapitalist finans sorunları içinde de olsa, tüm insanlığın insanlık ve adalet arayışını dile getirecek en önemli aktör.

Erdoğan, arkasını ümmet ruhu’na dayadıkça ümit oluşturuyor…