G-20 fırsatı kaçtı, Obama Türkiyeden ne isteyecek?

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun; “Finansal kriz olarak başlayan şey küresel ekonomik krize dönüştü, daha kötüsünün olmasından korkuyorum. Gittikçe artan sosyal huzursuzluğun, büyük bir siyasi krize yol açmasından, sonrasında da güçsüzleşen hükümetlerin ve liderleri ile geleceklerine dair umutlarını kaybetmiş kızgın halkların ortaya çıkmasından endişe ediyorum. Dünya genelinde bir iyileşme sağlayamazsak insanlığın gelişimi noktasında korkunç bir felaketle karşılaşacağız. Batan bankalarla batan ülkeler arasında ince bir çizgi var. Bu çizgiyi geçince başımıza geleceklerin sorumlusu biz olacağız” diyor.

Aynı uyarıyı daha önce çok sayıda siyasetçi, ekonomist dile getirdi. George Soros, Londra'daki G-20 zirvesinin son şans olacağını, çözüm bulunamazsa dünyanın felakete sürükleneceğini söyledi. Yoksulluğun artacağı, aç insanların katlanacağı, sosyal patlamaların yaşanacağı, siyasi krizlerin ortaya çıkacağı, iç isyanların hatta bölgesel savaşların başlayabileceği endişeleri dile getirildi.

Global ekonominin yüzde seksenini temsil eden 20 ülke hem kendilerini hem de geri kalan 172 ülkenin kaderini belirlemek için toplandı Londra'da. Zirve öncesi tartışmalara bakılırsa, küresel krizin çözümüne ilişkin temel yaklaşımlarda çok ciddi anlaşmazlıklar var. Trilyon dolarlık destek paketleri, IMF ve Dünya Bankası'nın kredi gücünü artırma girişimlerinin, gelişmekte olan ülkelere kredi verip gelişmiş ülkelere müşteri kazandırma taktiklerinin ötesinde bugüne kadarki tartışmaların dışında gerçek anlamda bir çözüm yok gibi. Bana göre fırsat kaçırıldı.

Aksine, krizi daha da büyütmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Anglo-Amerikan kapitalizm, neo liberalizm direniyor. Bu aslında siyasi bir direnç. Anglo-Amerikan cephe küresel ekonomik yönlendirici konumunu tartışmıyor, gücü paylaşmıyor, aynı zamanda siyasi nüfuzunu kaybetmek istemiyor. Almanya, Fransa, Rusya, Çin ve karşıt ülkelerin en önemli itirazları bu noktaya. Almanya-Fransa cephesi, kırmızı çizgiler ilan etti. Bu çizgileri aşan önerileri reddedeceğini açıkladı. Eski Avrupa ile Anglo Amerikan cephe arasında ekonomik kriz üzerinden ciddi bir ayrışma şekilleniyor sanki. Daha önceki ayrışma İkinci Dünya Savaşı'na neden olmuştu. Korku burada. Korku, yeni ayrışmanın küresel düzeyde ayrışmaya neden olması. Dünyanın yeni kamplara, kutuplaşmalara doğru gitmesi. Böyle de olacak gibi. Dolayısıyla ekonomik olmanın ötesine geçip siyasi bir krize doğru sürükleniyoruz. Çarşamba günkü yazının başlığını bu yüzden “Bu fırsat kaçarsa Batı yeni bir Hitler doğurur” koydum.

İşte tam bu sırada ABD Başkanı Barack Obama, Avrupa turundan sonra Türkiye'ye gelecek. Bu ziyaret gerçekten önemli. Ama önemi sadece Kürt sorunu, PKK'nın tasfiyesi, Türkiye-Irak ilişkileri, Afganistan'a yönelik ortaklıklar, Türkiye-İsrail ilişkileriyle sınırlı değil. Ziyareti sadece bu başlıklarla sınırlı algılarsak gerçeği tam olarak göremeyebiliriz. Ziyaret, dünyanın yeniden konumlanmaya doğru sürüklendiği bir dönemde, yeni küresel yapılanmada, Batı içi ayrışmada Türkiye'nin hem kendi çevresinde hem de küresel düzeyde üsleneceği rollerle tartışılmalı. B utartışmayı yaparsak, iyi analiz edersek, yukarıdaki başlıklar altında neler konuşulabileceğini anlamamız çok daha kolay olacaktır.

Öyleyse, büyük greçeğe ilişkin notları bir daha hatırlatalım:

  Anglo-Amerikan cephe küresel ekonomik sistemin, finans sisteminin olduğu gibi muhafazasını isterken trilyon dolarlık destek paketleriyle çözüm üretilebileceğini düşünüyor. Bırakın sistemi kökten değiştirmeyi, reform bile öngörmüyor. Aynı zamanda finans sistemi üzerindeki “koruyucu”, “dokunulmaz” rolünü devam ettirmek istiyor. Bu yönüyle Anglo-Amerikan cephe muhafazakar diğerleri ise reformcu oluyor.

  Kriz derinleştikçe Anglo-Amerikan kapitalizm daha da sorgulanacak, yargılanacak, bu cephe itibar kaybedecek.

 Zirvenin uzun vadede etkili olacak en önemli boyutu jeopolitik eksen kaymalarına yol açabilecek ve bölgesel çatışmalara kadar uzanabilecek olması. Yani zirve, küresel konsensus oluşturacakken bölünmeye yol açabilecek.

  1933'da yine İngiltere'de “Londra Ekonomik Konferansı” düzenlenmişti. Tıpkı bugünkü gibi. Hitler bu dönemde ortaya çıkmaya başladı. Fransa altın rezervini bu dönemde New York'tan çekti. Ardından 2. Dünya Savaşı yaşandı ve sonrasında yeni bir ekonomik sistem kuruldu.

  O zaman Franklin Roosevelt ve Winston Churchill'in patronluğunda şekillenen sistem şimdi Barack Obama ve Gordon Brown tarafından kurtarılmaya çalışılıyor.

  Kriz küresel bölünmeye neden olursa bu çatışma öncelikle ABD ve Avrupa'nın içinde olduğu bölgede ciddi bir ayrışmaya neden olabilecek. Sanıldığı gibi Rusya ve Çin'le Batı arasında değil. Çünkü şu anki tartışma Anglo-Amerikan cepheyle dünyanın geri kalanı arasında yaşanıyor.

  Kriz dünya sisteminin temellerini sarsıyor. Yeni ekonomik sistem uzlaşmayla ya da çatışmayla şekillenecek. Yeni bir ekonomik düzen şekillenecekse yeni bir siyasi düzen de şekillenecek.

İngiltere Başbakanı Gordon Brown, dünkü zirvenin kapanışında “Yeni bir dünya düzeni şekilleniyor. Bu kolektif bir eylemdir” dedi. Evet, yeni bir dünya düzeni şekilleniyor, doğru. Ama bunun “kolektif bir eylem” olduğu yanlış. Kolektif bir durum değil ayrışma bu düzeni şekillendiriyor. Oba0ma'nın Türkiye ziyaretini bir gerçek üzerinden değerlendirmek gerekiyor.

YENİ ŞAFAK