Filistin Direnişi Haklı ve Meşrudur

Ahmet Varol

Filistin’de gerek halkın ve gerekse direniş örgütlerinin mücadelesi siyasi iktidarın değiştirilmesi amacıyla değil gayri meşru işgale son verme amacıyla sürdürülen bir mücadeledir. Dolayısıyla haklı ve meşrudur. Gayri meşru işgal onun son bulması için verilen mücadeleyi haklı ve meşru kılar. Filistin’deki mücadeleyi haklı kılan bunun dışında da pek çok gerekçe var. Örneğin işgalci, gayri meşru işgalini sürdürebilmek için ölçüsüz bir şekilde ve herhangi bir kural tanımadan şiddete başvuruyor. Bu bir savaştır. Üstelik kural tanımayan bir savaş. Böyle bir savaşın mağdurlarının da haklarını istemek için savaşma hakları vardır. 

İşgalci askerlere, eyleme teşebbüs şüphesiyle Filistinlileri öldürme hakkı veriliyor. Daha sonra mahkeme sürecinde şüphelerini ispat edecek bir gerekçe ileri sürmeleri de gerekmiyor. Kendilerinin kendi lehlerinde şahitlikleri yeterli bulunuyor ve şüphenin gerekçesinin korunmasının mümkün olmadığı varsayımıyla askerler haklı çıkarılıyor. Bundan dolayı özellikle Kudüs intifadası sürecinde onlarca Filistinli genç erkek ve bayan eyleme kalkışması ihtimaline dayanılarak vahşice katledilmiştir ve katil askerlerin herhangi bir şekilde cezalandırılmaları söz konusu olmamıştır. 

Siyonist işgal yönetiminin Filistinliler hakkında hukuk temeline dayalı bir yargı uygulaması da mevcut değildir. Ondan dolayı İsrail yasaları, işgal devletinin iç istihbarat ve sorgulama örgütü olan Shin Bet tarafından Filistinlilere işkence yapılmasına izin verir. Böyle bir izin yahudiler için geçerli değildir. Amaç suçlunun ortaya çıkarılması olsaydı aynı iznin yahudiler için de geçerli olması gerekirdi. Asıl amaç Filistinlilere eziyet ve haksızlık etmektir. İşkencenin yasaklanması için Betselem isimli İsrail insan hakları örgütünün İsrail Yüksek Mahkemesi’ne yaptığı başvuru kabul edilmedi ve Filistinlilere yönelik işkence uygulamasının tamamen yasaklanamayacağı sadece bazı işkence uygulamalarına yönelik itiraz için dava açılabileceği bildirildi. 

Yine siyonist işgal yönetiminin yasalarına göre sadece Filistinlilere yönelik idarî hapis uygulamasıyla bir İsrail savcısı bir Filistinliyi hakkında hiçbir dava dosyası açmadan, ithamda bulunma ihtiyacı duymadan tek kararla altı ay süreyle hapse atabilmektedir. Sürenin dolmasından sonra da yine dava dosyası açma ve suçlamada bulunma ihtiyacı duymadan cezayı altı aylık sürelerle on kereye kadar tekrar edebilir. Buna göre bir işgal savcısı bir Filistinliyi hakkında hiçbir suçlamada bulunma ihtiyacı duymadan altı aylık sürelerle beş yıl hapiste tutabilir. Bu uygulama işgal rejiminin Filistinlilerin tamamına esir muamelesi yaptığını ve istediği zaman onu esir kampına gönderdiğini ortaya koyması açısından dikkat çekicidir. 

İşgal rejimi Filistinlilerin arazilerini hiçbir yasal gerekçeye dayanmadan gasp ederek yahudi göçmenler için sürekli yeni evler inşa ederken, Filistinlilerin işgalden önce inşa etmiş oldukları evlerini bile “ruhsatsız” iddiasıyla yıkabiliyor. Ruhsat almak istediklerinde çoğunlukla verilmiyor; verilse bile bir evin inşaatından daha pahalıya varan maliyet çıkarılıyor. 

Bütün bu ve benzeri uygulamalardan dolayı Filistinliler kendi öz vatanlarında esir durumundadırlar ve toprakları hiçbir meşruiyeti olmayan uygulamayla işgal altında tutulmaktadır. İşgal gerçeği BM kararlarında da tescil edilmiştir. Ne var ki bu kararların uygulanması ve siyonistlerin işgale son vermeye zorlanmaları için herhangi bir yaptırıma başvurulmuyor. 

Bu durum karşısında Filistinliler topraklarını işgalden kurtarmak, kendileri de öz vatanlarında esaretten kurtulmak için haklı ve meşru bir mücadele veriyorlar. Bu meşru mücadele çerçevesinde ve savaş hukukuna göre gerçekleştirdikleri tüm eylemleri de meşrudur, haklıdır. Bu haklı ve meşru mücadeleyi terörle bir tutmak ise büyük haksızlıktır. Filistin’de terör, siyonist işgalcinin başvurduğu uygulamalardır. Bu teröre karşı verilen haklı mücadeleyi kimsenin terörle aynı kategoriye sokma hakkı olamaz. 

YENİ AKİT