Ahmet Varol/Yeni Akit
Filistin’de direniş ateşi söndürülemez!
8 Aralık’ta, Filistin’de 1987’de başlayan Birinci İntifada’nın 38. yıl dönümünü idrak edeceğiz. Bu arada işgalcilerin Gazze’deki ateşkes ihlalleri ve Batı Şeria olarak isimlendirilen bölgedeki saldırıları, yıkımları, arazi gaspı işlemleri vs. devam ediyor.
Ancak 8 Aralık 1987’de başlatılan “taşlı” intifada Filistin direnişinin tarihi ve Filistin’de gayri meşru işgale karşı direniş ateşinin söndürülmesinin kolay olmayacağını göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. O yüzden ben de bugün bilvesile, oradaki direniş ateşinin söndürülememesinin stratejik boyutundan, bu direnişin tüm İslam âlemi açısından önceliğinden ve öneminden özetle söz etmek istiyorum.
İngiliz emperyalizminin Filistin topraklarını işgal etmekteki asıl amacının Avrupa’daki yahudi unsurları buraya kaydırmak ve İslam dünyasına yönelik askeri, siyasi ve stratejik savaşını buradan yürütmek amacıyla bir karakol oluşturmak olduğunu daha önce de gerek yazılarımızda ve gerekse konuşmalarımızda değişik vesilelerle dile getirmiştik.
İngiliz emperyalizminin ve onun güdümünde organize edilen uluslararası siyonizmin asıl amacı Filistin topraklarıyla yetinmek değil, “vadedilmiş topraklar” efsanesinden hareketle İslam dünyasının tümü için ciddi tehdit unsuru olacak bir “Büyük İsrail” oluşturmaktı.
İngiliz emperyalizmi her ne kadar siyonizm ideolojisine dayalı olarak oluşturulan terör örgütlerinin bir araya getirilip görünüşte devlet ilan etmelerini sağlamak suretiyle İslam dünyasına yönelik stratejik savaşının uzak karakolunu oluşturma konusunda başarılı olduysa da gerek İngiliz emperyalizmi, gerekse onun mirasçısı durumundaki Amerikan emperyalizmi ve Avrupa’daki destekçileri, ikinci aşamada yani kurulan uzak karakolu, İslam coğrafyasının Asya kıtasında kalan topraklarını tam ortadan ikiye bölecek böylece hem güneyi hem kuzeyi ciddi şekilde tehdit edecek, İslam toplumlarının yeniden bir araya gelerek güç birliği oluşturmalarının önüne de güçlü bir set çekecek “Büyük İsrail” adında büyük bir karargâha dönüştürme planında başarılı olamamıştır.
Büyük İsrail planının başarılı olamamasının tek sebebi ve bu planın önünü kesen en önemli engel ise Filistin topraklarında direnişin kesintisiz bir şekilde devam etmesidir. Bu açıdan unutmamak gerekir ki Filistin topraklarında sürdürülen mücadele sadece Filistin halkı ve toprakları için değil tüm İslam coğrafyası ve bütün Müslüman halklar için verilen mücadeledir.
Aynı şekilde siyonist işgal rejiminin oluşturulması da, varlığının muhafaza edilmesi de İslam dünyasına yönelik stratejik savaşından kesinlikle vazgeçmemiş olan, kendini Roma İmparatorluğu’nun bir devamı olarak gören Batı emperyalizminin ortak projesidir. O yüzden kendini insan haklarının ve demokrasinin bekçisi gibi lanse etmeye çalışan Batı, yaptığı tüm haksızlıklara, insanlık dışı uygulamalara, insani değerlere tamamen aykırı muamelelerine rağmen, siyonist terör çetesini şimdiye kadar şartsız ve sınırsız bir şekilde desteklemiş, desteklemeye de devam etmektedir. Bu çetenin işlediği savaş suçlarından dolayı mahkum edilmesinin önüne geçtiği gibi işlediği tüm katliamlarda da arkasında durmuştur.
Fakat işin ilginç yanı bu konuda da büyük bir denksizlik olması. Batı emperyalizmi kurduğu gayri meşru terör devletini, yine kendisinin ilan ettiği bütün evrensel beyannameleri ayaklar altında çiğneyerek tavizsiz desteklerken, İslam ümmetini temsilen mukaddes beldelerin savunuculuğunu yapan, oradaki işgalcilerin yayılmasının önünde ribat görevini ifa eden direniş, İslam ümmetinin dağılmışlığından, her bir parçasının yine Batılı filozofların geliştirdiği birtakım teorilere dayalı olarak çizilen sınırların içine kapatılmış olmasından kaynaklanan yalnızlığın ızdırabını çekiyor.
İşin en kötü tarafı ise küresel emperyalizmin haçlı-siyonist ortak savaşına, ortak bir direnişle karşı koymaları gerekenlerin bunu yapmazken, bir de tüm yaşananlardan ve olan bitenlerden dolayı Filistin halkını ve direnişini mahkum etmeleridir.