FETÖ’nün Kirli Çamaşır Deposu: GYV

Ömer Lekesiz

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (GYV'nin) benim gündemime girişi, 13 Ağustos 2013 tarihinde, kendi internet sitesine yayınladığı bir bildiri vesilesiyledir.


GYV, 1994 yılında kurulmuştur; bugünlerde ekranlarda yüzünü sıkça gördüğümüz Latif Erdoğan, kurucularından biri ve ilk başkanıdır.

GYV'nin sesini asıl duyurması ise, sanıldığı gibi Abant, Diyalog Avrasya platformlarıyla değildir.

Sesini asıl duyurması, Latif Erdoğan'ın “Akşener'in bir kasetini gösterecekti, istemedim” diyerek kendisini deşifre etmesi üzerine Temmuz 2015'te apar topar yurt dışında kaçan Mustafa Yeşil'in başkanlığı zamanında, tabelasız Hizmet Hareketi'nin tabelalı savunucusu kesilmesiyledir.

Çünkü, Fetulah Gülen GYV'nin onursal başkanıdır ve dolayısıyla bu vakıf da Hizmet Hareketi'nin (bugünkü FETÖ'nün) önemli merkezlerinden biridir.

GYV'nin yayınladığı o bildirinin içeriğini tekrar hatırlatacağım ama önce ilgili yazımdan kısaca söz etmeliyim:

Soruların hizmeti başlıklı yazımın tarihi 21 Ağustos 2013'tür, bu köşede yayınlanmış ve şu satırlarla bitmiştir:

“GYV metninin içerdiği sorular da cevaplar da beni pek ilgilendirmedi. (…) Nedenini kısaca arz ederek bitireyim bu yazımı: Reddedilmesi mümkün olmayanı reddetmek, onu ret yoluyla kabul etmektir. Buna bağlı olarak bir gerçeğin kabulü onu ne kadar güçlendirirse, gerçekliğinin gerçekliği yönünden reddi de onu bir o kadar güçlendirir. GYV'nin metni bu bakımından beni ilgilendirmemiştir ve halen de ilgilendirmemektedir.”

Bildirinin içeriği ise, bugün artık FETÖ cürümleri olarak müşahhas hale gelmiş on bir iddiayı cevaplayarak, Gülen ve onun başı olduğu Hizmet Hareketi'ni tümüyle aklamaya yönelikti.

Neydi bu GYV'nin kendisini reddetmeye memur ve mecbur gördüğü on bir iddia:

-Gezi parkı eylemlerinin arkasında Hizmet Hareketi vardı,

-Gezi Eylemcilerini Hizmet'e yakın savcı ve hâkimler tutuklamayıp salıvermişti,

-Hizmetle bağlantılı polisler, eylemcilerin çadırlarını yakarak ve Gezi eylemlerine sert müdahale ederek eylemlerin büyümesini sağladı,

-Cemaat Mısır'daki darbeye karşı çıkmadı,

-Alternatif iktidara giden yol Pensilvanya'dan geçer; iktidara alternatif arayanlar da gidip Gülen ile görüştü,

-Hizmet, bürokrasi üzerinden vesayet kurmak ve iktidara ortak olmak istedi,

-Hizmet, Kürt sorununun çözümü sürecine karşı çıktı,

-Hizmet 7 Şubat'ta Başbakanı tutuklayacaktı,

-Hizmet, seçimlerde bazı parti ve kişiler ile ittifak yapacak,

-Başbakan'ın odasına böceği Hizmet'e yakın çevreler koydu,

-Gülen neden Türkiye'ye dönmüyor? Çünkü, ABD'de olduğu için ABD etkisindedir.

Bunların tamamı, benim daha o günde ret yoluyla kabul edilen şeyler olarak nitelediğim ve nihayet 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle birlikte gerçekliği tartışmasız hale gelen hususlardı.

GYV, hukuki planda bir vakıf ama şişede durduğu gibi durmayan bir vakıftı. Çünkü, ikisini yukarıda zikrettiğim, uluslararası boyutta bir düzine platformun işletim merkeziydi.

Bu platformlar aracılığıyla, üst akıla destek birimleri olarak birçok akademisyeni, entelektüeli ve gazeteciyi kendi havuzunda topladığı gibi, havuzunda doğrudan yer almayan ancak Hizmet Hareketi'ne muhabbetinin oluşmasına gerek duyulan binlerce akademisyeni, yazarı ve gazeteciyi de Moon tarikatı'nın, Rothschild ve Rockefellervakıflarının ve son yıllarda Soros'un sponsorluğunda, bir tür iç-hizmet, panel, sempozyum vb. etkinlikler kapsamında yurt dışına taşıdı, kendilerine muhabbetli görünen kimi mutedil kişiler için de umre seferleri düzenledi.

17/25 Aralık seçim ayarlı darbe teşebbüsünden sonra, FETÖ'cü birçok yazarın, “beslediğimiz, gezdirdiğimiz, parlattığımız onca kişi şimdi neredeler, neden bize sahip çıkmıyorlar” şikayetiyle, GYV'nin birçokları nezdinde karşılıksızlığı malum ve maruf hale gelen bu faaliyetlerini, aynı nedenle deşelemeye ve dolayısıyla birçoğu yakın çevremizde bulunan ve FETÖ'ye destek vermeyen bu isimleri anmaya şimdi hiç gerek yok.

Ancak şu kadarını söylemeliyim: Söz konusu kişilerden, aynı zamanda zikredilen havuzda da yer alanlarının bir bölümü, 17/25 Aralık sürecinde işlerin daha da kötüye gideceğinin anlaşılmasıyla GYV'nin dışına itilmişlerdir.

Çünkü o isimler iktidara yakın olmakla kalmayıp, üst yöneticilerden bazılarının da itimadını kazanmış kişilerdir ve gelecekte daha fazla lazım olacakları düşüncesiyle bilinçli ve planlı olarak havuzun dışına çıkarılmışlardır.

GYV bildirisini o günlerde, sıklıkla hatırlatılması gereken bir demokrasi ayarı olarak niteleyenlerin, bugün bir gecede en az üç ekranda FETÖ'nün kirli çamaşırlarını (kendilerine hiçbir sorumluluk yüklemeden) ifşa ettiklerini göz önüne alırsak, belirttiğim nedenle GYV'nin üst akıla destek havuzunun dışna çıkardığı isimlerin işaretlenemeyeceklerini ve dolayısıyla bugün “onca şey yapılıyor ama hâlâ asıl isimlere dokunulmuyor” şeklindeki yaygın kanaatin de önlenemeyeceğini ileri sürebiliriz.

Çünkü GYV paralel dinden, medyadaki ve kültürdeki FETÖ yapılanmasına kadar, en fazla kirli çamaşırı içinde barındıran en önemli ve en büyük depodur.

Bu depoya el atmak, doğrudan FETÖ yapılanmasına el atmak olacaktır.

Peki bu mümkün olabilecek midir?

Bekleyelim ve hep beraber görelim.

YENİ ŞAFAK