Evetin haysiyeti

Bejan Matur

Hayatımda hiç oy kullanmadım. Belki huysuzluktan, belki de idealizmden, düşüncelerimi tam olarak yansıtmayan hiçbir partiye destek vermedim. Seçim dönemlerinde yaşanan hararetli tartışmaları izlesem de, iş sandığa gitmeye gelince bir düşünce hep durdurdu beni.

İlk defa bu referandumda sandığa gitmeyi canı gönülden istiyorum. Biraz haysiyet meselesi gibi algılıyorum çünkü. Yaşanan tarihin, çekilen acıların hesabının görüleceği bir zeminmiş gibi geliyor bana referandum.

Referandumda oylanacak olan, bize yaşatılan acı tarih çünkü. O tarihin değişmesinde küçük de olsa bir adım değerli.

'Evet' derken aklıma ne hükümet, ne AKP geliyor. AKP'nin bu değişikliği halkoyuna götürmeyi istemesi ondan beklediğimiz, olması gereken demokratik tavrın altını çiziyor sadece. Özgürlüklerden yana olmak-olmamak meselesi bu.

Bu süreçte pek çok kişiyle konuşuyorum. Naçizane gözlemim şu; Evet diyenlerin 'evet'i gerekçelendirmesi hiç zor değil. 'Evet'in sebepleri herkesin hayatında var çünkü. Yaşanan tarih bize 'evet'i dedirtmek için bir hafıza biriktirmiş. 12 Eylül darbesinde acı çeken hemen herkes referandumu bir haysiyet meselesi gibi görüyor. Evet diyerek o tarihe sahip çıkıyorlar.

Darbeden doğrudan etkilenmeyenlerin sakin düşünce sistematiğinde ise basit ama haklı gerekçeler var; kimi Kenan Evren yargılanabileceği için evet demek istiyor, kimisi hukuk yolunun açılmasını önemli buluyor. Özetle 'evet' diyenlerin meramını anlatması zor değil.

Hayır diyenlerin işi ise çok zor! Hayırcıların kurduğu mantık, akıl yürütme biçimleri daha baştan hakkaniyetli görünmüyor. Hayatın karşısında duruyorlar sanki. 'Hayır'larını gerekçelendirmek için kurdukları cümlelerde hep bir zorlama mantık, sığ bir mızıkçılık. İtirazların vardığı tek yer AKP karşıtlığı. Motivasyonlarını belirleyen AKP karşıtlığı olunca da, haklı argümanlarını temellendirirken bile zorlanıyorlar. Bu durumda ne gelişmiş demokrasi hayalleri inandırıcı oluyor, ne de köklü değişim idealizmleri.

Hâlbuki 82 Anayasası'na itiraz etmek için, AKP'den çok daha ciddi nedenlerimiz var. Her şeyden önce bu anayasa bir darbe anayasası. Var olduğu 30 yıl boyunca hayatımızdan çok şey götürdü.

Diğer yandan, iktidar karşıtlığı refleksi, yaşanan acıların kaynağı olan anayasa ile hesaplaşmaya mani oluyorsa, yegane derdimizin iktidar olduğunu itiraf etmiş oluyoruz. Yani AKP iktidarı bize uymadığı için, asıl meselemiz olan darbe zihniyeti ile hesaplaşmayı erteleyebiliyoruz.

Pekala, hangi kutlu gelecekte değişimin şartları oluşacak? İşimize gelen iktidar diyelim ki kurulamıyor, ilânihaye bu düşü erteleyecek miyiz?

Referandumda boykot kararı alan BDP için de durum farklı değil. Çünkü kabul ettikleri siyasetin kalbinde yer alan Kürtlüğü, zor ile terbiye eden darbe anayasasını koruyucu pozisyona düştüler. Sanıyorum referandumda BDP'nin aldığı boykot kararını belirleyen dinamik, demokratik bir anayasa istemek ya da istememek tartışması değil, daha çok bu süreçte, 'bana bir iktidar düşüyor mu' tartışması. İktidar/güç istemek bir siyasi partinin hakkıdır ama bunun meşru olmasını beklemek de demokrasinin gereğidir.

Çok muhtemel ki, 12 Eylül darbesiyle, anadilleri özel alanda bile yasaklanmış olan Kürtlerin yarıdan fazlası referandum sandığına gidecek ve gidenlerin hemen tamamı evet diyecek. Her seçimde liste, adres vb. sorunlar nedeniyle oy kullanamayan Kürtleri de düşünürsek, BDP'nin boykot kararının o çok istediği gücü kendisine vermeyeceğini öngörebiliriz.

Bütün Cumhuriyet tarihinde sadece dört defa yapılan referandumların beşincisine gitmekle ne değişecek diyenlere şunu söylemeliyiz: Referandumda evet demekle, o çok korktuğunuz iktidara evet demiş olmuyorsunuz. Hatta sarsılmaz gibi görünen darbe iktidarının bile sona erebileceğini göstererek AKP dahil bütün siyasi partilere, her iktidarın bir gün muhakkak sona ereceğini göstermiş oluyorsunuz.

Ve daha da önemlisi; evet demekle bir ülkenin geleceğini, kendi egolarımız ve iktidar hırslarımıza kurban etmediğimizi kanıtlamış oluyoruz.

ZAMAN